9 Ocak 2020 Perşembe

‘Sarıklı ihtilalci’nin kısa düşünce tarihi

Osmanlı Devleti’nin son yıllarında yetişen fikir adamları arasında dinî, fikrî ve siyasî düşünceleri kadar ve hatta onlardan daha fazla eylemleriyle dikkat çeken önemli bir isimdir Ali Suavi. Tanzimat ile II. Meşrutiyet arası dönemde, Ahmet Cevdet Paşa, Münif Paşa, Ziya Paşa, Namık Kemal, Şinasi gibi önemli isimler arasında sayılan Ali Suavi, düzenli addedilebilecek bir eğitim görmemesine karşın felsefeden filolojiye, tarihten coğrafyaya, edebiyattan politikaya, sosyolojiden iktisada ve dinî ilimlere kadar birçok disiplinle meşgul olmasının yanında Türkçülük, İslamcılık, dilde sadeleşme, devlet yönetimi, siyaset ve ahlak alanlarında da Osmanlı devleti ve toplumunun meseleleri hakkında kafa yormuş, bu meseleler için bir takım çözüm yolları aramıştır.
Ali Suavi, kendisiyle çağdaş ya da ardılı mesabesindeki Falih Rıfkı Atay’ın “Baş Veren İnkılapçı” ya da Mithat Cemal Kuntay’ın “Sarıklı İhtilalci” lakaplarıyla anılır. Hilmi Ziya Ülken, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi bazıları tarafından da kıyasıya eleştirilmiştir. Hakkındaki olumlu ya da olumsuz eleştiriler bir yana bırakılırsa Ali Suavi’nin son derece nevi şahsına münhasır, dikkat çekici, eylemleri ile sahip olduğu vizyon ve felsefi faaliyetleri bakımından önemli bir kişi olduğu yargısına varılabilir.
Ansiklopedist bir karakter
Ali Suavi’nin fıkıh, hukuk, tarih, coğrafya, edebiyat, filoloji ve biyografi alanlarında bir kısmı gazete sayfalarında, bir kısmı tefrika, bir kısmı yazma ya da tamamlanmamış toplam 127 eseri olduğu; bu eserler haricinde Avrupa’da çıkardığı Muhbir, Ulum gibi gazetelerde de yazdığı birçok yazının ve tefrikanın bulunduğu biliniyor. Kimi zaman laikliğin, Türkçülüğün ve harf devriminin öncüsü olduğu iddia edilen, temel tutum bakımından ise ansiklopedist bir karaktere sahip Ali Suavi’nin fikirlerini yeterince geliştiremediğini ve bu yüzden meseleleri de birbirine karıştırdığını iddia ediyor Tanpınar. Yine de Hilmi Ziya Ülken gibi birçok müellife göre çağdaş Türk düşüncesinin öncü isimlerinden biridir Ali Suavi ve bazı fikirlerine bugün bile erişilebilmiş değildir. Şerif Mardin onun “otodidakt” özelliklerine değinerek genel olarak Tanzimat aydınlarının yetişme koşullarındaki trajik zorluklara dikkatimizi çeker.
Ali Suavi’nin Ulum gazetesinin 3, 4, 6 ve 16. sayılarında tefrika ettiği ilkçağ felsefesine ait yazılardan oluşan Tarih-i Efkar, Batılı anlamda bir felsefe tarihi yazma girişiminin Türkçe’deki ilk örneği sayılmalıdır. Sokrates öncesi filozofları ele alan bu yazılarında Ali Suavi, bu filozoflar hakkında ayrıntılı bilgiler verir ve yeni felsefe olarak adlandırdığı modern felsefenin hep ilk kaynaklara dayanmasını buna gerekçe gösterir. Sözgelimi kitabı hakkındaki şu cümleler Ali Suavi’nindir: “Şimdi modern felsefeden söz eden filozofların eskiler satıcı olduklarını yahut eskilere tesadüf edegeldiklerini açıkça gösterir.” Ali Suavi’ye göre, her ne kadar felsefi düşüncenin başlangıcını Yunan düşüncesi oluşturuyorsa da bu felsefenin İslam dünyasında sıkı bir eleştirel süzgeçten geçirilerek farazi ve tahmini kalan taraflarının elimine edildiği de söylenmelidir. Suavi, Batı dünyasında Müslüman filozofların Grek felsefesine ilişkin yaptıkları düzeltme ve değişikliklerin yeterince ele alınmadığını da vurgular.
Prof. Dr. Ali Utku’nun editörlüğünü yaptığı Osmanlı Felsefe Çalışmaları dizisinin 60. cildi olarak yayınlanan kitap, sadece çağdaş Türk düşüncesinde felsefi tarih yazımına ilişkin ilk örnek olması bakımından değil, aynı zamanda ele aldığı presokratik felsefeyi de gayet anlaşılır ve bütün ayrıntılarıyla kuşatıcı bir şekilde anlatması bakımından da ilginçtir. Kitabı yayına hazırlayan Yakup Yıldız’ın Ali Suavi’nin felsefi tarih yazımına ilişkin sunuş yazısı da en az kitap kadar önemli.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder