İçimizden en eskisi
O kadar sessiz, kendine uzunca bir süre önce küsmüş biriydi
yine
de uzun uzun susup düşünerek
-ne kadar benden az kişi, ne kadar bizden biri-
gözlerinin bütün
derinliğini kırparak dedi ki
“kişinin
kendine küskünlüğü o kadar uzun sürmemeli,
insan çoğu
kez unutur kendini ve geçmişi çünkü,
çiğ
süt emmiş, dağlara teklif edilene hemen gönül koymuştur”
Bir yandan bir eli dokunurken henüz açmış pembe sarı
şakayıklara
soğuklardan
hoşlanmaz,
soğuk şakalardan özellikle, gayet
resmi, ama yine de bizden biri,
sever o yüzden gürbüzce üstümüze açan
güneşi, müjdeler hepimize
şu karşıda gördüğümüz tepeyi dolanarak gelen yaz yelini
uzanıp gömlek cebinden çıkardığı paketi, yakarken bir dal
sigara
diğer elinde bir
çay bardağı, ışıldayan bordo kırmızı renkleriyle
hiçbir ıstırap çekmeden geçen ömrü aklına geldi
Yuvarlak gözlüğün çerçevesini düzeltirken, burnunun üstüne
inmiş,
sıralarken
ağzına hiç yakışmayan birtakım, bazı, bir kısım sözleri,
kar beyazı yüzü asık, biraz daha düşünceli bakıyor çay
bardağına, ince belli,
elinde sımsıkı kavradığı, düşüncesi pek besbelli, lakin
söylenmesi zor
“Şimdi
bu porselen bir fincan olsaydı çay soğurdu çoktan,
oysa bir türlü soğumuyor işte yanıp duran o harlı ateş,
sonu
belirsiz, birtakım, bazı, bir kısım berbat sözler
soğutmuyor sürekli gürleyerek yanan ateşi,
içimize bu ateşi düşürenlerden hesap sormalı değil mi?
Evet haklısınız, bana ne deseniz haklısınız, siz hep
haklısınız
eve dönmekte epey geciktim, dokuz yıl sürdü buraya yürüyüp
gelmem
dokuz yıl bataklıklardan geçti yolum, eşkıyalarla dövüştüm
yolumu kesen
ejderhalar derseniz ateş püskürdüler attığım her adıma, her
soluğuma bir sansar dadandı
çağlayarak
akan ulu bir ırmak, üç uçurum aştım, altı tepe saydım yoluma çıkan
saymadım daha yolumu saptırmaya çalışanları, o hilekâr kör
şeytanı,
gün geldi kuytu mağaralarda geceledim tek başına,
-Ah içimizden kim sükutu bir mağara belledi?-
ama bana yolu şaşırtacak yanlış sapaklara hiç adım atmadım,
ve geldim
işte, eve geldim, bir bahar yeli, bir doğum sevinci kapladı her yeri,
kandiller yakıldı, eşyaların tozu alındı, kaldırıldı üstü
örtülmüşlerin örtüsü,
benimle açığa çıktı bütün kelimeler, cümleler, tüm lanetler
benden gizlendi
bana bırakılan bir bardak çay değil
dostların tümüne sıçrayan bir sevinçti
Sevinçle bakalım, kendimize bakalım!
Bir avuçtuk ve hâlâ bir avucuz!
Kimseye sözü geçmeyen bir avuç!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder