22 Temmuz 2022 Cuma

Aydınlanmacılığın liberalizmin şekillenmesine etkileri

 Modern çağdaki toplumsal ve siyasal düşüncelerin tamamının Avrupa'da onyedinci ve onsekizinci yüzyıllarda farklı ülkelerde farklı şekillerde yaşanmış Aydınlanma döneminde dile getirilen düşüncelerin, oluşturulan pratiklerin devamında yer aldığını söylemek abartı olmayacaktır. Gerçi tutarlı bir Aydınlanma düşüncesi yoktur, Akıl Çağı olarak adlandırılan bu dönemde rasyonalistler kadar anti-rasyonalistler de vardır. Yine de aydınlanma dönemi düşüncelerini ve tartışmalarını irdelemek günümüzdeki beşerî ve siyasal düşünme ve davranma şekillerini kavramaya yardımcı olabilir.

Aydınlanma içinde birey-cemaat-toplum-devlet matrisindeki ilişkiler ve kamu politikaları etrafındaki tartışmaların dayandığı felsefi savları, modern dönemdeki felsefi çıkarsamaların ilk örnekleri addederek aydınlanmanın sadece teorik değil, pratik bakımlardan da modern olanı belirlemede önemli bir yer tuttuğunu ileri sürebiliriz. Akıl Çağı olduğu kadar aklın sınırlarının gösterildiği ve akılcılık eleştirilerinin yapıldığı bir çağ olan Aydınlanma düşüncesi içinde akıl, bilim, doğa, ilerleme ve eleştiri kavramlarıyla özetleyebileceğimiz bir üst çerçeve belirlenebilir. Bu çerçeve içinde Aydınlanma içerisinde yer aldığı belirtilen birçok düşünürün düşüncelerinin kurucu unsurları akıl ve akılcılık etrafında iken diğer birçoğunun da akılcılığı eleştirerek düşünmeyi seçtiği görülebilir. İlk grup genellikle rasyonalistler olarak adlandırılırken ikinci grubun empirisistler olarak düşünüldüğünü biliyoruz.

Aydınlanma içinde rasyonalizm hakkındaki tartışmaların basit bir epistemolojik farklılaşma olarak düşünülmesi de hatalı olacaktır, çünkü akılcılık ile empirisizm arasındaki ayrım modern ahlak, siyaset ve toplum analizlerine de sirayet eden kurucu bir hüviyet arzeder.

Hume ve Kant

Günümüzdeki bütün siyasal ideolojilerin bir biçimde Aydınlanma düşüncesi ile etkileşim içinde geliştiğini söylemek gerekir. Kimileyin pozitif kimileyin negatif düzeylerde takip edilebilecek bu etkileşim özellikle liberalizm söz konusu olunca derinleşir. Salt Akılcı Olmayan Liberalizm kitabında Mehmet Kanatlı Aydınlanma rasyonalizmi ile liberalizm ilişkisine odaklanarak birbirinden farklı Aydınlanmacı perspektiflerin liberalizmin şekillenmesindeki etkilerini tartışıyor. İlkin rasyonalist liberalizmi sözleşmeci düşünürler olarak bilinen Thomas Hobbes, John Locke ve Jean Jacques Rousseau üzerinden ele alarak bu düşünürlerin kendi aralarındaki farklılıkları da ihmal etmeden kurgusal doğal hukukçu yaklaşımın liberalizmle ilişkisini irdeliyor.

Kanatlı kitabında daha sonra rasyonalist sayamayacağımız liberalizmin şekillenmesinde önemli katkıları olan iki filozofu ele alıyor; David Hume'u ve Immanuel Kant'ı. İskoç aydınlanmasının en önemli ismi olan David Hume, özellikle Aydınlanma rasyonalizmine epistemoloji, ahlak ve siyaset bağlamlarında yaptığı köklü eleştirilerle de bilinir. Sistematik ve tutarlı bir empirisist düşünür sayılabilecek Hume'un rasyonalizmden kaynaklanan birçok sosyal ve siyasal tezinde çürüklüğünü gösterdiğini savlayabiliriz. Alman aydınlanmasının önemli ismi addedilen Immanuel Kant da kurucu rasyonalist tezlere getirdiği köklü eleştirilerle aklın ve akılcılığın sınırlarını belirlemeye çalışır. Yeri gelmişken Kant'ın dogmatik uykusundan David Hume sayesinde uyandığını da eklemeli. Aydınlanmacı rasyonalizme mesafeli duran ve bu sebeple sözgelimi Rousseau'nun akla dayalı bir sözleşme temelinde toplumun yeniden/baştan kurulmasını hedefleyen liberalizmi yerine aklın sınırlarına, tarihsel ve olgusal bağlamına vurgu yapan, soyut aklın handiyse 'toplum mühendisliği' kokan kurgusallığından uzak bir teorik mirasın Hume ve Kant'ın katkılarıyla birlikte liberalizmin akılcı olmayan türünü ortaya çıkardığını belirtebiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder