9 Mart 2014 Pazar

‘Hukuk devleti’ tartışmasının siyasiliği...

Özellikle 17 ve 25 Aralık kalkışmalarının ardından Türkiye’de öteden beri tartışma konusu olan “hukuk devleti” kavramı yeniden tartışılmaya başlandı. Savcı-polis bürokrasisi eliyle yürütüldüğü iddia edilen darbe girişiminin siyasi nitelikleri ile “hukuk devleti”, “yargının bağımsızlığı” vb. genel geçer klişelerin gerçek insanların gerçek hayatlarındaki yeri ise bu tartışmalar esnasında sürekli göz ardı edildi. “Hukuk devleti” tartışmalarının “hukuki” değil, siyasi bir muhtevaya sahip olduğunu fark etmek bu bakımdan son derece önemli.
Hukuk devleti söylemlerinin mevcut siyasal süreçlere bağlı gelişiminin tarihsel bir incelemesi bu söylemleri ortaya çıkaran hak alma süreçlerini ve bu süreçlerin gerçek hayat içindeki yerini de ortaya çıkaracaktır. “Güçlünün değil haklının” yanında olması beklenen adalet süreçlerinin çarpıtılmasına dair girişilen çözümlemelerin kendilerini hep “hukuk devleti normları” ile kayıtlı kurgulamaları ise öncelikle güç, ha, adalet, hukuk, şiddet, devlet vb. kavramların sarih toplumsal-tarihsel anlamlarına vukufiyeti şart koşuyor. Özenç, Hukuk Devleti: Kökenleri ve Küreselleşme Çağındaki İşlevi’nde soyut normlar vasıtasıyla tarif edilen sosyal ve siyasal ilişkiler yerine somut güç mücadelelerinin biçimlendirdiği bir süreç olarak hukuk ve devlet ilişkisini ele alıyor. Ete kemiğe bürünmüş insanlarla, fiziki ve siyasi mücadelelerin şekillendirdiği hak alma süreçlerini ve bu süreçlerin nasıl tanzim edildiğini tartışıyor. Dolayısıyla soyutluk dünyasına ihraç edilip insanların hayatları üzerindeki etkisi görünmez kılınan hukuki süreçlerin, maddi bir zeminde somut insanların hayatına nasıl etki ettiğini ve somut siyasal sonuçlar ürettiğini tarihsel bir çerçeve içinde inceliyor. 
Özenç’in kitabındaki tezini şu sözleri özetliyor: “Siyasi iktidarın, istikrar ve sürekliliğini koruyabilmesi için hukuk devleti olarak örgütlenmesinin önemli bir ideolojik işlevi vardır. Erkek egemen ve sınıflı toplum yapısının biçimlendirdiği siyasi iktidar alanı ve iktidardan masun olduğu var sayılan özel alan, hukuk devletinin kurucu rolü aracılığıyla gayri şahsi bir düzenin parçaları olarak tahayyül edilir. Başta toplumsal cinsiyet ve kapitalist üretim tarzından kaynaklananlar olmak üzere, her türlü baskı ve sömürü ilişkisinden soyutlanmış eşit hukuki öznelerin, soyut normlar vasıtasıyla özgürce hukuki ilişkilere girdiği bu kurgusal düzende iktidar görünmez olur. Hukuk devleti ilkesinin bu ideolojik işlevi karşısında, devlet ve hukukun hiçbir zaman tarafsız ya da nesnel olmadığı ve olamayacağına dair saptama önem taşır. Hukuk Devleti: Kökenleri ve Küreselleşme Çağındaki İşlevi hukukun maddi içeriğinin, onu üreten ve uygulayanlardan bağımsız olarak düşünülemeyeceğini vurgulayan kapsamlı bir tartışma sunuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder