26 Mart 2014 Çarşamba

‘Yaban’ mıyız ‘yamyam’ mıyız?

Levi-Stauss’un kendi kültürü ve toplumundaki adetlerden felsefi tartışmalara, mitik düşünce, örf ve adetlerden gündelik alışkanlıklara değindiği yazılarının bir toplamı Hepimiz Yamyamız.

İsmi yapısalcılıkla ve antropolojide gerçekleştirdiği büyük devrimle anılan bir antropolog Claude Lévi-Strauss. Yaban Düşünce, Hüzünlü Dönenceler gibi kitaplarıyla öteden beri yakından tanınan düşünürün fikirlerinin temelini Ferdinand de Saussure’un modeli oluşturur. Saussure yapısal analizi, “ezeli evrensel insan gerçeklerinin” keşfedilmesinde bir yöntem olarak sunmaktadır. Saussure ‘dil’i bir yapı olarak ele almakla, yani dili kendi iç öğelerinin işleyişi bakımdan değerlendirmekle bu yöntemi geliştirmiştir. Levi-Strauss içinse, özellikle, evrensel insan gerçeklikleri, insan olma niteliği sayesinde bütün insanlar tarafından paylaşılır ve yapının her düzeyinde gözlemlenebilir. Levi-Strauss, kültürel alanı Saussure’ün yöntemiyle değerlendirmeye girişir. Tıpkı, bir göstergeler sistemi gibi ele alır kültür olgusunu. Peki, Claude Lévi-Strauss gibi “uzaktan bakma”yı tercih ettiğini açıklamış bir antropolog günlük bir gazeteye yazı yazacak olsaydı ortaya nasıl bir toplam çıkar? “Hepimiz Yamyamız” bu soruya verilmiş güzel bir cevap olarak duruyor elimizde. Kitap, Lévi-Strauss’un 1989-2000 yılları arasında İtalyan La Repubblica gazetesine yazdığı yazılardan oluşuyor. Yeri geldiğinde “deli dana” hastalığı veya Lady Diana’nın ölümü gibi güncel konulardan hareket eden bu yazılarda, bir yandan antropolojinin ana temaları ele alınıyor, bir yandan da modernliğin getirdiği “yeni” sorunlara daha geniş bir perspektiften bakılıyor. Lévi-Strauss’un duru bir dille kaleme aldığı konular arasında ilerleme ve ilkellik, mitik düşünce ve ensest yasağı üzerine görüşler, aile ve akrabalık ilişkileri, toplu yaşamın kökeni ve kadın cinselliği hakkındaki biyolojik spekülasyonlar üzerine eleştirel notlar, Noel kutlamalarının yaygınlaşmasının nedenleri veya yamyamlığın Batı’ya ait bir fantezi olup olmadığı gibi sorular, Poussin’in bir tablosu ile Amerika yerlilerinin mitosları arasındaki tematik ilişki yer alıyor.
Köşe yazarı filozof
Kitaba önsöz yazan Maurice Olender’e göre Lévi-Strauss her alışkanlığın, her inancın ya da örfün, “ne kadar acayip, sarsıcı, hatta başkaldırtıcı görünürse görünsün”, kendi bağlamı içinde açıklanabildiğini ileri sürüyor. 1992’de, Montaigne’in ölümünün 400. yılı vesilesiyle, antropologumuz, halen güncelliğini korumakta olan bir felsefi tartışmayı yeniden başlatıyor: “Bir yanda, tarihteki bütün toplumları eleştiriye tabi kılan ve rasyonel bir toplum ütopyası besleyen bir Aydınlanma felsefesi. Diğer yanda, bir kültürün farklı kültürleri yargılama hakkını kendinde görebilmesini sağlayacak her türlü mutlak kıstası reddeden rölativizm. Montaigne’den beri ve onu örnek alarak, bu çelişkiye bir çıkış aranmış durulmuştur.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder