26 Ekim 2015 Pazartesi

Hiç kültürel ateizm olur mu?

Sadece Türkiye'de değil dünyanın hemen her yerinde ateist olmanın kendiliğinden birçok kültürel, dilsel soruna yol açtığını; içsel çelişkilere meydan verdiğini iddia edebiliriz. Bu iddiamızın temel sebebi ise hiçbir dil ve kültürün, "inanç" ve "Tanrı"dan mahrum ve müstağni olamayacağı gerçeğidir. Dinlere ve dini inançlara karşı en kayıtsız seküler toplumlar bile bu yargımıza dahildir. Beşeri ve beşeri yapıları "aşan" bir kudretin varlığına karşı lakayt kalan toplum ve kültürlerde dahi inanç değerlerinin büsbütün ortadan kalktığını düşünmeyiz. Bu tür toplum, kültür ve bireyler sadece Tanrısal makamı başka bir unsura tahsis ederler en fazla; sözgelimi akıl, heva ve heves, para ve mal, iktidar/güç, kadın bunlardan bazılarıdır. En nihayetinde bir topluluğun, bir toplumsal-kültürel formasyonun kendi varlığını idame ettirebilmesinin yolu, bu topluluğa, kültürel ve toplumsal formasyona dahil bireylerin birbirlerine dair "güven", "inanç", "itimat" vb. sağlam bir ortak zemin inşa etme gerekliliği her daim vardır. Bu ortak zemin topluluğun simgesel kurgusudur bir yerde, topluluk bu simgesel kurgu sayesinde var olur. Bir yerde bireyler ateist olabilse de toplumlar ve kültürler ateist olamaz. Bu sebeple ateizmin sosyolojisinden değil, en fazla psikolojisinden bahsedilebilir.
Yine de birileri Tanrı'ya, Tanrı'nın varlığına inanmadıklarını; kendi beşeri varlıklarından ve beşeri yapılardan başkaca bir kudretin var olma ihtimalinin bulunmadığını iddia edebilirler. Sonuçta Tanrı kavramına dönük bir "olumsuzlama" olarak gelişse de bu iddia, neticede bir inançtır. Bu tür "negatif inançlar"ın da ancak içinde bulunulan topluluğa sağlam bir istinat noktası sağladığı ölçüde varlıklarını devam ettirebileceklerini ifade edebiliriz.
Tartışmayı bu noktadan itibaren Türk toplumuna, bu toplumda kendini "ateist" sayanların düşecekleri kültürel, toplumsal, dilsel, tarihsel ve ruhsal çelişki ve krizlere getirebiliriz. Öncelikle şu vurgulanmalı ki Türk toplumunda kendini ateist addedenlerin birçoğu rasyonel bir muhakeme sonucu bu inancı tercih etmiş değillerdir. Ve hatta o kimseler Tanrı'ya inansalar da hayatlarında çok bir şeyin değişeceğini beklememek gerekir; tıpkı tanrıtanımaz olmalarının tercih ettikleri hayat tarzı üzerinde doğrudan bir etkisinin olmaması gibi. Tanrıtanımaz oldukları için bu hayatı sürüyor değillerdir; aksine sürdürdükleri hayatı en azından kendilerine izah edebilmek, kendileri nezdinde meşrulaştırmak için "ateist" takılıyorlardır. "Tanrı olmasaydı her şey mubah olurdu" diyen Dostoyevski'yi burada anmanın tam sırası: Bu kişiler kendilerine her şeyi mubah kılmak için "ateist" olduklarını ilan etme gereği duyanlardır.
Türk toplumunda dinin bu toplumun kültüründen örfüne adetine, ahlakından gündelik ilişkilerine, dilinden davranışlarına kadar birçok katmanına nüfuz ettiği düşünülürse Türkiye'de ateist olmanın toplumu bütünüyle reddeden bir bakış açısıyla mümkün olduğu görülür. ancak bu reddedişin de tek ortak toplumsal mülk olan "dil"in sınırları içinde gerçekleşeceği izahtan varestedir. Kendilerini dile, kültüre, topluma yabancılaştırarak ancak meşrulaştırabilir Türkiye'de ateistler bu yüzden. Onların Türk toplumundaki yaygın dini, İslam'ı bildiklerini pek düşünmeyiz. Zaten çoğu kez ister agnostik, ateist vb. isterse de başka tür bir felsefi görüşe sahip olsun bu tiplerin kendi varlıklarını ancak İslam'a düşmanlık ederek, yani yine negatif yoldan tezahür ettirdiklerini fark ederiz.
Olumsuzlamanın ötesine geçememiş, bu anlamda bir tür dil yitimine, söz kaybına uğramış kimselerdendir Türkiye'deki ateistler. Eleye eleye kendilerini eleyenler türü yani.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder