31 Mart 2018 Cumartesi

Post-modernizmin nekahet dönemi mi?

Postmodernlik, etkileri özellikle yirminci yüzyılın son çeyreğinde kuvvetlice hissedilen yeni bir felsefi, sanatsal ve kültürel söylemdi. 1979 yılında Fransız filozof Jean François Lyotard, bilgi üzerine hazırladığı raporla ‘büyük anlatıların inandırıcılıklarını kaybettiği’ bu döneme ‘postmodern durum’ demişti. Postmodern felsefe ve edebiyatı, edebiyat ve felsefenin modern-postmodern söy-emler altındaki ilişkilerini ele alan Abdullah Başaran postmodernliği bir süreç olarak niteliyor kitabında.
Büyük anlatıların inandırıcılığının kaybolduğu bir kertede bu kez homojenlik yerine heterojenliği öneren ve farklılıkların öz-gürleştirici gücüne inanan postmodern söylemin güçlenmesinde Abdullah Başaran; Popper, Kuhn ve Feyerabend’in pozitivist bilim ve epistemolojiye yönelttikleri eleştirilerin, Einstein, Heisenberg ve Schrödinger’in Newton fiziği sonrası yeni fizik çalışmalarındaki neredeyse doğa hakkındaki tüm ‘modern’ bilgilerimizi değiştiren görüşlerinin, Nietzsche ve Kierkegaard’ın Hegelyen toto-lojiye karşı çıkışlarının, Weber’in bürokratik rasyonalite konusunda dile getirdiği tereddütlerin, Dilthey’in Kartezyen paradigmayı eleştirisi ve geliştirdiği tarihselcilik tezlerinin, Husserl’in fenomenolojisi, Foucault’nun Nietsche’den mülhem olarak bilgi ve iktidarın arkeolojisini yaparken geliştirdiği soykütükçü bakışın, Horkheimer ile Adorno’nun Aydınlanma eleştirilerinin dolaylı ya da dolaysız etkileri bulunduğunu gösteriyor. Sona erdiği, bittiği düşünülen postmodernlik tartışmalarının felsefe ve edebiyatta hâlâ canlı, hareketli ve hararetli bir şekilde sürdüğünü ortaya koymaya çalışan Başaran, bu mefhumun bir tür rehabilitasyonunu da öneriyor bize: Nekahet. Kitabı okurken edinilebilecek ilk izlenimin aksine, Başaran postmodern düşünceyi savunmaktan çok bu düşünceye bir tanıklık yapabilme kaygısı içinde.
Başaran, postmodernliği yüksek ve geç-modernlik sonrası muştulanan bir dönem ya da modern anlatının finali olarak değil, modern dünya içinde henüz olgunlaşmamış ve hiç olgunlaşmayacak, zaten olgunlaşmasına da ihtiyaç olmayan, hep zayıf ama sürekliliğini koruyan durumlar bütünü olarak kavrıyor. Öyküden avantgard sanata, din, ateizm ve köktencilikten tekerrür felsefeleri ile postmodern kahramanların trajik yolculuklarına yürüdüğü her güzergâhta bu zayıf düşüncenin arka plandaki kuvvetli etkisini hissediyorsunuz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder