25 Nisan 2018 Çarşamba

ÇOCUKLARA FELSEFE ÖĞRETMEK

Çocuklarla birlikte düşünmek gerekir
Çocuklara "felsefe" öğretilebilir mi? Öğretilebilirse nasıl, hangi yolla? Konumuz bu görüldüğü gibi. Hemence "Çocuklara niçin felsefe öğretmeliyiz?" diye de sorulabilir halbuki. Bu soru şimdilik kaydıyla konumuzun dışında. Niçin dışladık peşinen o soruyu, buna yazımızın akışı içinde geleceğiz elbette, ama öncelikle konumuzun ana çerçevesini teşkil eden soruları kısaltarak, yani çocuk ya da erişkin addedeceğimiz herkesi kapsayan bir bakış açısına ulaşarak, tekrarlamalıyız: Felsefe öğretilebilir mi? Öğretilebilirse nasıl ve hangi yolla? Bu bir yerde gerekli bir şey. Kimi hangi gerekçelerle çocuk, kimi hangi gerekçelerle yetişkin sayacağımız belirlenmeden, mümkün bir felsefe öğretiminin usullerini "Bu çocuklara öğretmek için bir yol ve yöntem, şu da yetişkinler için" şeklinde ayırt etmek elbette mümkün değildir. Hatta biyolojik yaşam sürelerine bakarak çocuk ve yetişkin gibi sınıflar belirlemek yerine; "bilme"yi, dahası "ayırt edebilmeyi" içeren daha farklı bir ayrım çizgisi geliştirilebilir felsefe öğretimi için. Bu yazı boyunca elimizde tutacağımız iplerden biri bu. Felsefenin kime nasıl öğretileceğini soran bir bakış açısını içerir bu ip elbette. Felsefeyi öğrenecek olana ilişkin bir kavrayış geliştirmenin önemine işaret eder.

Öğrenmeyi öğrenmek gereklidir
Bir de elbette "öğretilecek şeyin tam olarak ne olduğu" sorusu duruyor bir kenarda. Alman filozof Immanuel Kant öğrencilerine "Benden felsefe öğrenmeyeceksiniz" demiş, "ama benden nasıl felsefe yapılacağını öğrenecek, tekrar edilecek düşünceleri değil, düşünmeyi öğreneceksiniz. Kendi payınıza düşünün, kendi payınıza inceleyin, kendi ayaklarınız üzerinde durun." Kant'a göre, felsefe ezbere tekrar edilen düşünceler değil, düşünmenin kendisidir. Dolayısıyla felsefe, ancak yapılan bir şey olarak, yani düşünme olarak öğretilebilir. Demek ki felsefe değil, düşünmek öğretilebilir. Bu da bir başka ipimiz. Bu ipte de öğretilebilir şeyin gerçekte ne olduğuna ilişkin bir içgörü titreşir durur gördüğümüz kadarıyla.
Peki ama, denecek, düşünmek öğretilebilir bir şey midir? Hem öğretilmesi istenen "düşünmek" nasıl bir "düşünmek" olacak? Düşünmenin de çeşitleri var hiç kuşkusuz. Pratik düşünmek var sözgelimi, matematiksel düşünmek var, şairanelik var, teorik düşünmek dediğimiz bir tür de hemen her disiplinin kendi içinde zaten etkin. Kastedilen felsefeye özgü bir düşünme şekli mi yani, felsefeye özel, felsefi? Hem üstelik filozoflar değil miydi  bize insanın diğer hayvanlardan farkının "düşünmek" olduğunu söyleyenler? Yani zaten bilinen bir şeyi mi öğretmeyi murat ediyoruz düşünmeyi öğretmek derken? İnsan olmanın gereği iken düşünmek, insanlara nasıl insan olmaları gerektiğini mi öğretmeye kalkışacağız? Tam böyle değil elbette, hatta hiç böyle değil. Düşünmek her insana verili bir yeti ise de en azından "felsefi düşünmek" ya da "felsefe aracılığıyla düşünmek" bir yerde enine boyuna düşünmek anlamı da taşır. Yani her insan çizgi çizebilir ya da bir zemini boyayabilir. Bu yetenek aşağı yukarı bütün insanlarda bulunur. Yine de pek az insan ressam olur. Buna benzer, düşünmek de. Her insan düşünür elbette, ama bazıları daha derin, daha enine boyuna düşünür. Demek ki nasıl öğretileceğini sorduğumuz şey, enine boyuna düşünmek, derin düşünmektir.
Immanuel Kant'ın sözlerini bize aktaran İsmet Özel, bu sözlerin "isabetli bir tavsiye", dahası "yerinde bir uyarı" içerdiğini düşünse de, yine de yetersiz olduklarına kanidir. Neden? Çünkü bu isabetli tavsiyeyi tutacak, bu yerinde uyarıyı kaale alacak kişilerin en azından öğrenmenin ne olduğunu da öğrenmiş kişiler olması gereklidir. Yani düşünmeyi öğrenmek isteyen kişinin öncelikle öğrenmenin ne olduğunu öğrenmesi gereklidir. Eh, madem böyle, bu da düğüme ekleyeceğimiz son ipimiz olsun. Öğrenmeye talip kişinin niteliğini öne çıkarır bu ipteki incelik de.

Felsefenin patikalarında gezinmek
Bütün bunları göz önüne alarak hangi yaştan olursa olsun çocuklara felsefe öğretebilmek için yapılması gereken ilk şeyin onlarla felsefenin ağır meselelerine dair dostça sohbet edebilmeyi becermekten geçtiğini söyleyebiliriz. Felsefenin ağır meseleleri dediğimiz şeyler, belki de en işlek patikalarıdır felsefi kavramlar ve düşünceler tarihinin. Hemen her filozofun yolu bir şekilde bu patikalardan geçer. Sonlu ve sonsuz, Tanrı ve alem, mutluluk, erdem, iyilik, bir ve çok, varlık, varoluş gibi konu, kavram ve tartışma gündemleri bu tür ağır konuların ele alındığı kavramsal çerçevelerdir bir yerde. Elbette çocuklara felsefe öğretirken bu patikalara da mecburen adım atmak zorundasınızdır. Çünkü bu patikalar olmadan felsefe dediğimiz düşünme tarzı da ortada görünmez. Peki ama bu patikalara nasıl adım atmalı? Sorun bu, ancak bu sorunu ortaya koyabilmenin ilk yolu da çocuklarla dost olabilmeyi başarmak. Çocuklarla dostluk, arkadaşlık çerçevesinde meseller, masallar, ilginç hikayeler, gündelik yaşamdan örnekler vererek belli bir konuda birlikte düşünmek; felsefede önemli olan kavramlar ve kavramlaştırmalar konusunda onlarda bir tür ışık yakmak, bu kavramlara onları uyandırmak, bu kavramlar eşliğinde belli bir süre de olsa felsefenin patikalarında birlikte gezinmek onlarda felsefenin "ağır" meselelerine dair konulara ilişkin belli bir içgörünün oluşmasını sağlayacaktır zaten.
Felsefenin ağır meselelerini ele almanın yolu illa ağır metinler okumaktan geçmez. Bazen bir hikaye ya da bir şiir, bir fabl ya da iyi düzenlenmiş bir bilmece bu ağır meselelere bir başlangıç yapmayı kolaylaştırabilir. İyi anlatılmış bir hikaye, bir masal ya da mesel bile bir felsefi inceliği, düşüncenin kıvrılışındaki zorlu patikayı çocuklar için zengin ve eğlenceli bir şekilde anlatmamızı kolaylaştırabilir. Bu anlatımlarda gözardı edilmemesi gerekli ilk şey çocukların merak ve dikkatlerini toplamalarına yardımcı olmaya çalışmaktır her zaman. Düşüncenin adımlarını, kavramların nasıl ortaya çıktıklarını göstermek için bu merak ve dikkat gereklidir. Çocuğun sorduğu soruları daha güzel nasıl sorabileceğini göstermeye yarar dostça sohbet. Aynı şekilde sorulan bir soruyu nasıl ele alıp cevaplayabileceğine de yardım eder.

Çocukların düşünceleri, çocuksu mudur?
Felsefenin "Nasıl?" sorusu kadar "Niçin?" sorusunu da önemsediğini, belki "Nasıl?"dan daha fazla "Niçin?" sorusunu önemsediğini kavratmak her türlü felsefe eğitiminin, dolayısıyla düşünce eğitiminin ilk amacıdır. Neyin daha önemli ya da önemsiz olduğuna dair bir sorudur bu çünkü. Çocukla birlikte düşünmek, onun önemsediği hususları da onunla birlikte önemsemek anlamına gelir bir yerde. "Çocuksu düşünceler" diyerek önemsizleştirdiğimiz birçok hususun, ne kadar kötü ve yetersiz görünürlerse görünsünler, dikkatli bir şekilde analiz edilirlerse, ele alınan konudaki çarpıcı bir noktayı farketmemize yarayacağını unutmamak ve bunu çocukla birlikte keşfetmek, düşünceyi çocuksulaştırmaz; aksine onu ulaşılması ilk başta zor görünen başka bir aşamaya taşır. Bu aşama, yazımız boyunca elimizde tuttuğumuz o dört ipin düğümlendiği kertedir işte. Düşünmek tek başına yapılan bir iş değil, birlikte gerçekleştirilen bir iştir. Bunu kimileyin kendi kendimizle gerçekleştiririz, kimileyin ise çocuk ya da yetişkin bir muhatapla. Ama daima bir başkası vardır her düşünme eyleminde. O "başkası"nı önemseyip önemsememek, dost olarak görüp görmemek ise bizim düşünme eylemimizin niteliğini ortaya koyacaktır.
Çocuklara niçin felsefe öğretmemiz gerektiğine ilişkin yazımızın girişinde sorulmasının muhtemel olduğunu belirttiğimiz soruya da böylelikle bir cevap üretmiş olduk. Çocukla birlikte düşünmeyi öğrenmek, belki de öğreticilerin de en az öğrenciler kadar öğrenmeye açık olmaları anlamına gelecektir. Çocuklara felsefe öğretmek, felsefeyi yeniden öğrenmekten başka bir anlam taşımayacaktır böylelikle. ÇETO, Mart-Nisan 2018, sayı: 2

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder