5 Haziran 2018 Salı

Felsefenin kenz-i mahfisi: Platon ve Devlet'i


12 Eylül 1980'de 'emir komuta' zinciri içinde gerçekleştirilmiş Amerikancı darbenin ülkeye getirdiği puslu havanın sürdüğü günlerde çeşitli kültürel mahfillerde sık sık sohbetlerde ağızları tadlandırmak için aktarılan bir şakaydı bu: Polis solcu öğrencilerin kaldığı bir evi basar. Evde suç unsuru addedilecek eşya, evrak vb. arayışındaki polislerden birinin dikkatini kitap rafındaki kitap çeker. "Lan" diye bağırır öğrencilere, "Biz şimdiye kadar 'kızıl devlet' dediğinizi biliyorduk, bunun bir de eflatununu mu çıkardınız şimdi?" Raftaki kitabın ismi elbette Devlet'tir; Arapça telaffuzuyla Eflatun olarak bilinen Platon'a aittir. Bu güzel, güzel olduğu kadar da yerli yerinde latife 12 Eylül darbesinin ideolojik yönsemelerini de kısmen dışa vurmaktadır elbette. Liselerden mantık ve felsefe gibi derslerin kaldırıldığı bir uğraktır çünkü bu darbenin müfredatımızdaki ilk sonucu, eh memurların Platon'un eserlerinden bihaber olmaları da sadece "sol düşünce"den uzak olmalarına değil, genel olarak kültürden ve tabii ki geleneksel dünyamızda Platon'un eserlerini tuttuğu yerden de uzak olmalarına bağlanabilir.
Bugüne nispetle en az 2300 yıllık bir diyalogtur Devlet. Yirminci yüzyılın ünlü İngiliz süreç felsefecisi A. N. Whitehead'ın kendisinden sonraki tüm felsefe tarihinin onun düşüncelerine sadece bir dipnot olduğunu kaydettiği Platon'un olgunluk dönemine aittir bu diyalog. Platon'un hocası Sokrates ve öğrencileri (Platon'un iki kardeşi  öğrenciler olarak sohbette yer alır ve muhtemelen Platon da çok yakınlardadır) ile doğruyu güçlünün belirlediğini düşünen bir bölük sofist tartışır diyalogda. Bir grup tüccar da tartışmayı takip eder, söze fazla karışmazlar. Tüccar Kephalos ile oğullarından oluşan bu küme tartışmaya pek girmez ama eğri ile doğruyu da ayırt etmeyi her seferinde başarırlar. Belki de ticaret, hemen her devirde eğri ile doğruyu dakik olarak ayırt etmeyi elzem kıldığı içindir bu.
Türkçe çeviride adalet yerine doğruluk ile karşılanmış Dike üstüne bir karşılıklı konuşmayla başlar diyalog. Sokrates'le tartışmaya giren Thrasymakhos'a göre Adalet (doğruluk) güçlünün işine gelendir. Buradan başlar tartışma ve söyleşiler boyunca sürer gider. Platon'un diyalogları arasında sözce ve üslupça en zengini saylmasa bile gerek içerdiği mitler ve istiareler, gerek ele aldığı konunun sürekli insanlık gündeminin en temel meselesi olması, bu en temel meseleye Platon'un önerdiği filozof-kral çözümü, gerekse de onun şairleri kendi devletinden kovması gibi birçok husus sebebiyle sürekli okunan, yeniden yorumlanan, Hıristiyanlık ve İslam öncesi antik dünyanın handiyse kutsal kitabı gibi bir statüye sahip bir eserdir Devlet. Şimdiye dek bildiğimiz tüm devlet teorilerinin bir şekilde bu diyalogda ele alınıp tartışıldığını, en azından bu tartışmalarda bu teorilere kaynaklık edecek nice boyutun olduğunu, demokrasi, komünizm, nazizm, faşizm, monarşi dahil hemen bütün sistemlere ve toplum düzenlerine hakim olan düşüncelerin çıkış noktalarının, başlangıçlarının tohum olarak yer aldığı gerçek bir hazine gibidir. Bu hazinenin her yeni düşünme ve yorumlama biçimiyle sürekli yağmalandığına da şahit oluruz, ama onun hâlâ tamamen ortaya çıkarılamamış, boyutları ölçeklendirilememiş gibi durmasına da şaşırmayız.
Platon'un en temel felsefi düşüncesi addedebileceğimiz idealar teorisinin (ki geleneksel zamanlardaki mistik-metafizik yaklaşımlardan modern çağlardaki ideoloji teorilerine kadar, çok yaygın bir kullanım sahasına sahiptir bu teori) bir anlatımı olan mağara istiaresinden Fenike kökenli Er efsanesine antik çağın bütün kültürel, fikri, beşeri birikiminden yararlanan birbirinden ilginç slaytlar izleriz sanki bu diyalogu okurken. Diyalogun özünde Platon'un şu tespitlerinin/tezlerinin yer aldığı kuşkusuzdur elbette:  Adalet/doğruluk, herkesin kendi işini düzgün bir biçimde yaptığı, bir başkasının işine karışmadığı ideal bir poliste/kentte tecelli eder. Bir kentin adil olabilmesinin teminatı ise, herkesin kendi üzerine düşen işi doğru yapmasını mümkün kılacak kararlar alarak kenti yönetecek olan, filozof kraldır. Dolayısıyla adil bir kentte de adalet, filozof kralın şahsında gerçekleşir. Gerçekte bu tespit ya da tezlerin felsefi bir yaşamı olumladığını, böylelikle adaleti yaşamın özüne yerleştirerek iyi ve mutlu bir yaşamı adil/doğru bir yaşamla, adil/doğru bir yaşamı da filozofça bir yaşamla özdeşleştirdiğini görmek gereklidir.
Devlet'in İslam geleneği içinde de birçok etkisi olduğunu belirtmeli. Bilhassa idealar kuramının hikemi meselelerde sık sık çınlayan tınısını duyarız. Farabi'nin Medinetü'l Fazıla'sı bir nevi Platoncu erdemli/adil şehrin İslami inançlar çerçevesinde yeniden inşa edilmesi girişimidir. Siyasetnamelerde, nasihatnamelerde antik dünyanın ahlak anlayışlarından İslam dünyasına geçen etkilerin büyük bir kısmının da Platon'un diyaloglarına aktardığı mit, efsane ve kültürel bileşenler sebebiyle olduğunu da düşünebiliriz. Her okuyuşunuzda yeniden okuma ihtiyacı duyuran, önceki okumalarınızda fark edemediğiniz ve işlenmesi gerekli başka bir mücevheri fark edebildiğiniz metinlere modern zamanlarda "açık yapıt" deniyor; biz ise bu tür metinleri kendini her açışında barındırdığı diğer güzellikleri saklayan kenzi mahfi metinler olarak görme eğilimindeyiz. Keşfedilecek (hayret edeceğiniz) nesnenin güzelliğini değil, bizatihi keşfetme duygusunun (hayretin) güzelliğini temaşa edeceğiniz türden bir hazza sebep bir metin yani. (Cins, Mayıs 2018)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder