13 Haziran 2018 Çarşamba

İdeolojik bağlılıklar ve Filistin

Kuruluşunda İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke olmasına rağmen Türkiye’nin dış politik öncelikleri bakımından Filistin meselesi özellikle son 50 yılda ısrarla takip edilmiş, diplomatik bakımlardan Türkiye sürekli mazlum Filistin halkı yanında yer almaya çalışmıştır. Aksa intifadasının başladığı ve süreçte Filistin Kurtuluş Örgütü’nün kurucu lideri Yaser Arafat’ın da şehit edildiği 2000 yılından bu yana Filistin’deki siyasi krizlerin ve savaş halinin şiddetlendiğini müşahede etmekteyiz. Aynı yıllar Türkiye’de AK Parti’nin iktidarda olduğu yıllardır da. Bu yıllarda Türkiye’nin Filistin’e desteği artmış, AK Parti hükümetleri ve Türk diplomasisi hem Filistin Devleti’nin hem de Gazze’nin yanında olağanüstü bir çabayla -hatta zaman zaman Batı dünyasında ve ülke içindeki muhalifler tarafından “eksen kayması” vb. eleştiriler pahasına- durmuştur.
Filistin yönetiminin 2015’te Birleşmiş Milletler üyelik statüsünü edinmesinde Türkiye’nin katkıları azımsanamaz. Aynı şekilde Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump’ın Telaviv’deki ABD Büyükelçiliği’ni provokatif bir şekilde Kudüs’e taşıma ve Kudüs’ü “İsrail’in ebedi başkenti” ilan etme çabasına karşı da başta Erdoğan olmak üzere Türk siyasetinin hemen bütün temsilcileri hep birlikte karşı çıkmış, Türkiye BM’de Trumph’ın kararına karşı alınan kararda öncü bir rol üstlenmişti. Türk dış politikasının öncelikleri arasında bu kadar önemli bir yer tutmasına rağmen özellikle mevcut ve muhtemel dış politikanın yapımcı özneleri olarak görülebilecek Türkiye’deki siyasi anlayış, parti ve öznelerin Filistin meselesine ilişkin ideolojik-siyasi yaklaşımları etrafında kapsamlı çalışmaların olmayışı da bir vakıadır.
İslami dava
Gökhan Bozbaş editörlüğünde bir grup araştırmacı tarafından hazırlanan ve Türkiye’de siyasi partilerin Filistin meselesine yaklaşımlarını karşılaştırmayı hedef edinen kitapta araştırmacılar Filistin meselesine yaklaşımda adlandırmadan ideolojiye kadar Türkiye’de siyasi bakımından birçok farklılıklar bulunduğunu tespit ediyor. Bozbaş’a göre sahip oldukları ideolojiler doğrultusunda Filistin’de yaşananları ezilen ve sömürülen halkların verdiği ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel mücadele olarak değerlendirip sömürüye karşı birlikte mücadele çağrısı yapan bir grubun yanında Filistin meselesini salt bir mesele olmaktan ötede bir “İslami dava” olarak algılayan ve konuyu “Müslümanların ortak mücadelesi” boyutunda değerlendiren bir bakış açısı da vardır. Özellikle ulusolcu kimi siyasetçi ve ideologlarda olduğunu gözlemlediğimiz başka bir bakış açısı ise Filistin’de yaşananları tarihin bir ironisi ya da intikamı addetmek. Bu üç grubun yanında Filistin meselesine uluslararası düzeyde verilen desteği kıskanan, kendi meselelerinin Filistin meselesinden farklı olmamasına karşın niçin benzer bir kabul ve desteğe mazhar olamadığını sorgulayan bir grup da bu bakış açıları çoğulluğuna dahil edilebilir.
Kitabın ortaya çıkardığı gerçeklerden en önemlisi belki de Türkiye’de Filistin meselesini gündeme getiren her grup karşısında diğer ideoloji men-suplarının ilgisiz ve sessiz kalmayı tercih etmesi. Bu durum, sadece insani bir meselede dahi ideolojik borç ve bağlılıkların nasıl göz önünde tutulduğunu değil, bu borç ve bağlılıkların siyasal çözüm arayışlarını nasıl sakatladığını da gösteriyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder