30 Ocak 2019 Çarşamba

Türkiye’deki sosyoloji çalışmalarının topografyası

Osmanlı’nın son döneminden bugüne Türk modernleşme tarihinin en önemli sorun ve bileşenlerinden birini, sosyal bilimlerin bu sürece ilişkin bilgilen-memize katkıları ve bir Türk sosyal bilimler geleneğinin oluşup oluşmadığı konusu teşkil eder. Özellikle sosyoloji alanında dünya çapında ilk kurulan akademik bölümlerden birinin Türkiye’de olmasına karşın ülkedeki sosyolojik düşüncenin kendine has bir gelişim çizgisi göstermediği, genelde Batılı sosyologlardan yapılan tercüme, aktarım ve yöntem iktibaslarıyla varlık sürdürdüğü hakim sosyoloji pratiklerine yönelik bir eleştiri olarak zikredilir.
Aradan geçen 100 yıllık süreçte Türkiye’deki sosyal bilim pratiğine iktidar ve egemenlik kavramlarının damga vurduğu, Kant’tan çok Machiavel-li’nin, Habermas’tan çok Schmitt’in, Marx’tan çok Lenin’in öne çıktığı söylenebilir. Sosyolojiyi Türkiye’de kurumlaştıran isimlerin başında gelen Ziya Gökalp ile Prens Sabahattin’in Durkheim ve Le Play’e gösterdiği ilgi bu siyasal vurgunun sarih bir örneği olarak görünebilir.
Refleksif bir bilim
Prens Sabahattin’in politik serüveni sona erince entelektüel üretimden de vazgeçmesi, sosyal bilim ile politikanın Türkiye’de iç içe geçmişliğine verilebilecek güzel örneklerin başında gelir. Batılı örneklerine nazaran Türk sosyolojisinin büyük ölçüde politik gerekçelerle kendi entelektüel mirasını eleştirel de olsa tevarüs edip üstlenmekte zorlandığını, bu açıdan ülkedeki sosyolojik birikimin entelektüel bir tarihinin halen tam anlamıyla yazıla-madığını da belirtebiliriz. Türkiye’de 2018 itibariyle 100’den fazla sosyoloji bölümünün bulunduğu, alanda binlerce akademisyenin çalıştığı ve muh-telif teorilerle bilimsel bilgi üretiminin yapıldığı biliniyor. Bu alandaki en önemli eksikliğin ise bu üretimin kendi üzerine düşünme çabasının yetersiz kalışı olduğu ileri sürülebilir. 1970’li yıllardan itibaren göç, ekonomik eşitsizlik, kimlik, din gibi konular çerçevesinde önemi artan sosyoloji pratiğinin iletişim imkanlarının da artmasıyla hem Batı’dan ithal edilen teoriler ve çevrilen kitaplar hem de akademi içindeki farklılaşan araştırma metodolojileri sayesinde özgün tezlerin ortaya çıkmaya başladığı söylenebilir.
2013-2015 yılları arasında Bilim ve Sanat Vakfı’nda gerçekleştirilen “Türkiye’de Çağdaş Sosyolojik Yönelimler” başlıklı toplantı dizisinde ya-pılmış sunumların konuşmacılar tarafından yeniden düzenlenmiş hali Türkiye’de Çağdaş Sosyoloji Konuşmaları. Sosyolojinin eleştirel gücünün reflek-sif (kendi üzerine düşünen) bir bilim olmasında saklı olduğuna işaret eden kitabın editörleri Hüseyin Etil ile Metin Demir, kitabın Türkiye’deki sosyo-lojik bilgi üretiminin birebir haritasını değil ama çağdaş sosyoloji çalışmalarının bir topografyasını çıkarma niyetinde olduğunu vurguluyor. Ahmet Çiğdem, Aksu Bora, Ali Yaşar Sarıbay, Alim Arlı, Ayşen Uysal, Demet Lüküslü, Elisabeth Özdalga, Güney Çeğin, Levent Ünsaldı, Nazlı Ökten, Orhan Tekelioğlu, Polat Alpman, Yıldırım Şentürk isimlerinin yaptığı sunumların Türkiye’deki sosyoloji çalışmalarının güncel yönelimlerine dair önemli bir içgörü sağladığı, en azından bu konuda gelecek kuşaklara bir belge bıraktığı vurgulanabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder