27 Haziran 2019 Perşembe

Düşünmenin insana yüklediği sorumluluk

 Martin Heidegger, yirminci yüzyıl felsefesi içinde düşünceleriyle yargılanıp, varoluşçuluk, post-yapısalcılık, postmodernizm, Frankfurt Okulu ve yapıbozumculuk gibi birtakım yaklaşımlar üzerinde önemli etkiler bırakmış ve bu bakımdan belki de günümüz felsefi düşüncesi üzerinde en etkili olmuş filozofların başında gelir. Heidegger’in bu etkililiğiyle dil felsefesi üzerine geliştirdiği yaklaşımlarla, belki Ludwig Wittgenstein boy ölçüşebilir. Şaheseri Varlık ve Zaman’la hocası Edmund Husserl’in fenomenolojisini Batı metafiziğinde “varlık sorusunun unutulması” dediği sorunun üstesinden gelmek üzere dönüştüren Heidegger, eserleriyle psikolojiden siyasal yaklaşımlara, dinî ve kültürel çalışmalar alanından edebiyat, tarih ve sosyoloji gibi modern disiplinlere birçok alanda kullanılışlı yorumlara yol açar. Heidegger, Varlık ve Zaman’daki projenin yarım kalmasıyla da anılan ünlü Dönüş’ünde, resim üzerine Sanat Eserinin Kökeni, mimarlara yönelik İnşa Etmek, İskân Etmek, Düşünmek gibi konuşmalarıyla başlayan, daha parçalı, düşünmenin ne anlama geldiğini farklı alanlardan örnekleyen, belki de Heidegger’in kendi deyimiyle “şiirleyen” bir bakış açısı yerleşir.
Düşünmemek sorunu
Heidegger’in Türkçe’ye Düşünmek Ne Demektir başlığıyla tam metin olarak çevrilen eseri onun İkinci Büyük Savaş sonrası üniversiteyle ilişkisinin kesilmesinin akabinde tekrar üniversiteye kabul edilmesi sürecinde 1951/52 kış ve 1952 yaz döneminde Freiburg Üniversitesi’nde verdiği derslerden oluşuyor. Dersler arasında haftalık ve bazen daha uzun zaman aralıkları olması sebebiyle dinleyenleri dersin akışına geri getirmek üzere yapılmış bir önceki dersin özeti de her dersin başında okura sunuluyor. 
Derslerde “Düşünmek ne demektir?” sorusu aracılığıyla sırf felsefi düşünmeyle tüketilemeyecek bir beşeri faaliyetin mahiyetini soruşturmaya girişen Heidegger, daha ilk derste kendisine şu iddiayı yol gösterici olarak belirliyor: “Düşündürücü çağımızda en-düşündürücü-olan, henüz düşünmüyor olmamızdır.” Dersler boyunca bu iddianın ne anlama geldiğini anlama gayretiyle soruşturmasını sürdüren; bunu yaparken de kelimelerin kökenleri ve türevleriyle oynayarak, zaman zaman şiirsel bir anlatıma başvurarak ve kelimelere yeni anlamlar kazandırarak geliştirdiği kendine özgü dil ve üslubunu ısrarlı bir şekilde koruyan Heidegger, Nietzsche ve Parmenides gibi filozofları, Hölderlin ve diğer bazı Alman şairleri yeniden okuyor. 
Hem kış hem yaz dönemlerinde verdiği derslerde Heidegger, düşünmenin ne ifade ettiğine dair temel bir varlık-tarihsel bakış ortaya çıkarmaya çalışıyor. Düşünmenin ne anlama geldiği kadar düşünmenin tarihsel olarak insana ne yüklediğini de sorgulamasını ufkuna dahil ediyor. Büsbütün Batı, Hıristiyanlık Alemi ya da Avrupa ile eşanlamlı olmayan bir Akşam Diyarı olarak belirlediği metafiziğin tamamlanışını Kış dönemi takrirlerinde Nietzsche’nin temel duruşu ve Hölderlin’in şiirleri aracılığıyla tartışırken varlık ve düşünmenin aidiyeti çerçevesinde birinci başlangıcın düşünürü addettiği Parmenides ile de yaz dönemi derslerinde söyleşiyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder