7 Haziran 2019 Cuma

Misal aleminin ontolojisi ve nur temelli metafizik

İşraki felsefe klasik İslam düşüncesindeki iki büyük felsefi gelenekten ikincisi sayılır genelde. Başlarda El Kindi, Farabi ve İbn Sina ardışıklığında ana hatları belirginleşmiş Meşşai felsefe geleneğinin Gazali sonrasına miras kalmış yöntem ve kavramsal çerçevesiyle, ona içkin soru ve sorunlarıyla ve eleştirilme şekilleriyle tevarüs etmiş Şehabeddin Sühreverdi el Maktul’un 12. yüzyıl sonlarında Diyarbakır, Tokat ve Halep’te sürdürdüğü felsefi yolculuğunun sonundaki olgunluğu temsil eden Hikmet-ül İşrak’ta geliştirdiği bir sistematik yaklaşımdır İşrakilik. Şihabüddin Sühreverdi’nin önceki eserlerinde işraki nükteler olarak atıf yapılan, çoğu kez düşünme sürecine dışarıdan eklenmiş gibi duran unsurları Şihabüddin Sühreverdi bu eserinde asli bir pozisyona taşıyarak İşrakiliğin kurucu unsurları kılmıştır. 
Müşahede ve keşf
İşraki felsefe geleneğini diğer felsefe geleneklerinden ayırt eden unsurlardan birinin onun ‘misal alemi’ görüşü olduğunu düşünen Fatma Turğay kitabında Sühreverdi özelinde ele aldığı işraki felsefeyi onun Hikmet-ül İşrak eserini esas ittihaz ederek, misal alemini içinde yer aldığı felsefi bütünlükten koparmadan dayandığı temel ilkeler bakımından irdeliyor. Hikmet-ül İşrak şerhlerine de hem Sühreverdi’nin meramını  daha iyi anlayabilmek hem de işraki geleneği sürdüren şarihlerin görüş ve yorumlarını görebilmek için başvuran Turğay, çalışmasının ana mihverini misal aleminin ontolojik ve kozmolojik yönü olarak belirliyor. Misal aleminin psikolojik ve epistemolojik yönlerini ontolojik ve kozmolojik yöne bağlı kalarak ele alan Turğay, metafiziksel ilkelerin alem tasavvurunu belirlemedeki etkin rolünü, Suhreverdi’nin vazettiği nur hiyerarşisini ve bu hiyerarşinin bir yansıması olarak alem mertebelerini ele alıyor. 
Meşşailerin bahsi yöntemi yerine Suhreverdi’nin müşahede ve keşf olarak belirlediğine işaret eden Turğay, misal aleminin bir ara alem olarak cismani alem ile cisimden tamamen ayrık alem arasında bu iki alemi birleştiren ve ayıran ontolojik bir varlık alanı olarak vazedildiğini de ifade ediyor. Neoplatonist geleneğin metaforlarını ve kavramsal avadanlığını büyük ölçüde benimseyen Sühreverdi’nin bu açıdan Farabi ve İbn Sina gibi meşşai filozofların benimsediği sudur öğretisini bazı ihtiraz kayıtlarıyla kabul ettiğini de vurgulayan Turğay, işraki kozmoloji anlayışı içinde tezahür eden misal aleminin ontolojisinin nur temelli bir metafizikten edindiğini de kaydediyor. Nurun hakikatin tekliğini, misalin ise onun eksik, yoksul ve yoksun yanıyla çokluğunu vurguladığına değinen Turğay, bu yoksulluk skalasının saf nurlardan en alttaki cisme kadar uzandığına da işaret ediyor. Suhreverdi’nin kavradığı şekliyle misal kavramının bir sınıra, birleştiren ve ayıran tarafıyla berzaha, Tanrı’ya misal olmasıyla bir bütün olarak aleme, her bir varlık düzeyinde de o mertebenin bulunuşuna delalet ve kaynaklık ettiğini belirtiyor. 
İbn Arabi’ye yol açıcı ve sonuçta Kutbuddin Şirazi, Şemseddün Şehrezuri, Molla Sadra gibi düşünürlere de ilham kaynağı olan İşraki geleneğin kurucusu Şihabüddin Suhreverdi’nin felsefi sisteminin en özgün yanlarını serimleyen bakış açısıyla Fatma Turğay’ın kitabının İslam felsefesi alanında önemli bir esere dönüştüğünü vurgulamalı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder