7 Şubat 2020 Cuma

Felsefe tarihinde korunan ‘neden’ anlayışları

20. yüzyıl düşüncesi üzerinde en fazla etkili olan filozofların başında gelir Martin Heidegger, Türkçeye Varlık ve Zaman adıyla çevrilen Sein und Zeit’ıyla. Heidegger’in “varlığın unutuluşu”nun tarihi olarak gördüğü Platon’dan kendisine kadar gelen felsefe tarihini çözüştürme, varlık sorusunu yeniden kazanma çabasını içeren bu çalışma anlaşılması zor kavramsal yapısı ve Heidegger’in çoğu kez kendine özgüleştirdiği Almancasıyla da dikkat çeker. Yeniden yorumlara sürekli açık, hemen hiçbir yorumun nihai kertede yegane doğruluk iddiası güdemeyeceği bir giriftliği de sergiler.
Kitabı okuyanların genelde onun asıl fikrini gözden kaçırdığını öne sürer sözgelimi Heidegger. Çoğu okur, tartışmanın merkezinde olan “varlık sorusu”na gözlerini kapayıp, kitaptaki daha tali konuları önemsemiş, onlar hakkında fikir yürütmeyi yeğlemişlerdir. Okurların bu yanlış yorumlamalarında Heidegger’in “mistifikatörlüğü”nün önemli bir payı olduğunu düşünen Raymond Geuss’a göre “aydınlanmacı ve ilerlemeci” bir kültür ve tarih anlayışı ona yabancıdır. Heidegger’in tarihi bir çöküş hikayesi olarak gördüğünü saylayan Geuss onun aklının hep ‘kökenlere’ ve ‘ilksel’ olana takılı kaldığını ileri sürer. Belki de Geuss’un bu savını doğrulayacak örnekler Heidegger’in Varlık ve Zaman’ın peşi sıra ürettiği metinlerde bulunabilir. Böyle bir metin Vom Wesen Des Grundes (Saffet Babür’ün Türkçe’ye çevirirken tercih ettiği ismiyle Nedenin Neliği) adlı inceleme.
1927’de hocası Husserl’in Fenomenoloji Yıllığı’nda ayrı bir basım olarak yayınlanan Varlık ve Zaman’ı müteakip, Heidegger’in 1928’de “Metafizik Nedir?” adlı konferans dersiyle aynı zaman diliminde oluştuğu bilgisini verdiği Nedenin Neliği adlı inceleme gerek Varlık ve Zaman’da yer alan birçok kavramın da anlaşılmasına katkı sağlıyor gerekse Geuss’un bahsettiği ‘köken’ ve ‘ilksellik’ takıntısının ipuçlarını sunuyor. Heidegger, Metafizik Nedir konferansında “Hiç”i konu edinirken, Nedenin Neliği’nde ontolojik ayrımı dile döktüğünü belirtiyor incelemenin 1949’daki üçüncü basımına yazdığı önsözde.
Dört sebep
İncelemesinde Aristoteles’in “dört sebep” yaklaşımını, Leibniz’in “”yeter sebep” ilkesini, Kant, Schelling ve Schopenhauer’in konula ilgili ileri sürdüklerini incelemesinde problematize eden Heidegger, “en yüksek ilke” olarak anlaşılan yeter sebep ilkesi için nedenin neliğinin kendiliğinden anlaşılır bir tasarım olarak görüldüğünü söylüyor. Leibniz’in yeter sebep ilkesini önerme doğruluğundan çıkardığını kaydettiği incelemesinde “ontik”, “ontolojik”, bunlar arasındaki ayrım, ontik ve ontolojik doğruluklar, doğruluğun sadece önerme doğruluğu olarak anlaşılıp anlaşılamayacağı, özgürlüğün ne olduğu, özgürlük ile neden arasındaki bağlantılar, dasein, dünya, dünya-içinde-varlık, aşkınlık gibi Varlık ve Zaman’ın ana fikrini oluşturan sorgulamada önemli bir yere sahip kavramları açımlamaya girişiyor. Aristoteles’ten Leibniz vasıtasıyla Kant’a felsefe tarihinde korunan “neden” anlayışlarıyla ilgili giriştiği bu sorgulamada bir yandan da kendi “neden” anlayışını serimleme fırsatı edinen Heidegger “dünya” ile Eski Yunan’da, Ortaçağ’da ve Kant’ta nelerin kastedildiğini de ortaya çıkararak kendi dünya anlayışını da ifade ediyor.
İncelemede Geuss’un Heidegger’e yönelttiği eleştiriyi kısmen de olsa mazur gösterecek bolca malzeme bulunsa da bu eleştirilerin son derece kolaycı ve nihai olarak düşünmeyi başarabilmek için Heidegger’in aradığı ‘kesinlikler’e de pek aşina olmadığı ileri sürülebilir. Nedenin Neliği’ni çevirirken Saffet Babür, Türkçe’de Heidegger için oluşmuş söz dağarını da pek makbul görmüyor. Sein için ‘varlık’ yerine ‘olmak’ kelimesini tercih eden Babür, wesen’i neden, Grund’u da ‘nelik’ olarak karşılıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder