22 Şubat 2020 Cumartesi

Lacan'a göre arzu ve bilgi arasındaki ilişki

Psikanalizi beşerî davranış bozukluklarına dair bir teşhis ve tedavi bilim ve yöntemi olarak inşa eden Sigmund Freud’un ölümünün ardından psikanalitik yöntemdeki ayrışmaların önemli bir kutbunu temsil eder Fransız psikanalist Jacques Lacan’ın büyük ölçüde seminerlerinde dile getirdiği görüşlerle oluşturduğu yaklaşım. Ego analizi, nesne ilişkileri gibi diğer önemli psikanalitik okullar ile rekabet halinde ve yine büyük ölçüde onlara zıt bir şekilde oluşturduğu yaklaşımında Lacan, çoğu kez felsefileşen bir bakış açısıyla felsefe ile hesaplaşmayı da gözeterek psikanalitik söylemi “bilinçdışının bilimi” haline, Sigmund Freud’un ilk çalışmalarında keşfettiği şekle geri getirmeye uğraşır. Lacan’ın en temel iddiaları arasında yer alan bir görüşe göre “bilinçdışı dil gibi yapılanmıştır” ve eğer psikanaliz bir bilimsellik iddiası güdecekse bilinçdışının bilimi olmayı başarmalıdır.
Lacan’ın yapısalcılıktan, bilhassa Claude Levi-Strauss’un yapısalcı antropolojisinden etkilendiğine literatürde sık sık atıf yapılır. Bilinçdışının dil gibi yapılandığı görüşünde de bu yapısalcı etki belirgindir gerçi ama Lacan’ın kendine özgü düşünce düzeneği içinde bu etkinin zamanla epey soğurulduğu ve hatta yer yer tersine çevrildiği de unutulmamalıdır.
Bilinçdışı özne
Kendi psikanaliz çalışmalarını Freud’a dönüş hareketi olarak da adlandıran ve psikanalitik söylem içerisinde felsefi düşünceye yakınlığı ve özneye bakış açısının farklılığı ile bilinen Lacan, arzu, jouissance, öteki (autre), Öteki (Autre), bilinçdışı özne, objet a, ayna evresi, imgesel, simgesel, gerçek gibi ürettiği kavramlarla da analitik söylemde son derece özgül bir yerde durur.
Arzu insanın özü
Lacan arzuyu tanımlarken, temel insani ihtiyaçların ötesinde bir alana onu konumlandırır. Ve Freud’un bahsetmiş olduğu “istek” kavramından da daha farklı ve geniş kapsamlı olduğunu ifade eder. Arzunun “insanın özü” olduğunu düşünen Lacan, onu varoluşumuzun tam merkezinde görerek eksiklikle ilişkilendirir.
Lacan’ın eserlerinin iki temel grupta tasnif edildiğini biliyoruz: Bunlardan ilki makalelerini bir araya getiren kitapları iken, ikinci ve daha büyük grubu ise 26 yıl boyunca düzenli olarak verdiği seminerlerin dökümünden kitaplaştırılanlardır. Türkçe’ye Yine/Hâlâ ismiyle çevrilen ve 1972/1973 yıllarında verilmiş Encore seminerinde Lacan, Arzu ile Bilgi arasındaki ilişkiyi çözümlemeye odaklanarak beden ve cinsel ilişki, ruh ve aşk, erkekle karşıtlığı içinde kadın, öteki ve Tanrı gibi konuları irdeliyor.
Psikanalitik söylemle öznenin kendini boşluğunda, yani arzusuna neden olan şeyde gösterdiğini ileri süren Lacan, Aristoteles’ten Saussure ve Marx’a birçok düşünürü de tartışmasına dahil ederek aşk ve gösterenden bilgi ve hakikate baroktan kadının jouissance’ına matematikle, Hıristiyanlıkla, felsefeyle de sık sık kendi kelimeleri ve kavramları aracılığıyla konuşarak aşkın en uç noktasının, hakiki aşkın varlığa yanaşmakta yatıp yatmadığını sorar. Hakiki aşkın nefrete doğru açıldığını hatırlatmayı unutmadan her türlü aşkı iki bilinçdışı bilgi arasındaki belli bir ilişki diye belirleyen Lacan, bütün aşkların ancak “yazılmamaya ara vermek” (Lacan’ın lügatinde olumsallığın cisimleşmiş hali) temelinde varlıklarını sürdürdüklerinden bahisle aşkın hem dramını hem kaderini cinsel ilişkiyle ilişkisi içinde düşünür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder