15 Nisan 2020 Çarşamba

Derrida ve yeni düşünme teşebbüsleri

Bir “açıklık” filozofu olarak gördüğümüz Derrida’nın felsefi kariyerinin belki en önemli çıkış noktası metin ile dünya arasında kurduğu geçişkenliklerdir. Onun felsefi okuryazarlığını kamuoyuyla paylaşmaya başladığı 1960’lı yıllardan ölümüne dek ısrarla sürdürdüğü tema, felsefede Batı metafiziğinden kurtulmanın, felsefi bir düşünmede logos’tan kurtulmak mümkün olmadığı için asla mümkün olamayacağıdır. Metnin haricinde bir dünya olmadığını iddia eden Derrida’ya göre, başta anlam olmak üzere, metin, dünya, söz, kimlik vb. asla kapatılamaz; bunlar arasında hep bir dikişlenme, daha doğrusu “teyellenme” vardır. Batı metafiziğini temelde bu metafiziğe egemen söz ve yazı arasındaki karşıtlık zemininde düşünen Derrida’nın metafizik sorgulaması bu yüzden sürekli bu karşıtlığa bağlı olarak gelişen diğer bütün karşıtlıkların da çözüştürülmesine dayanır. Elbette bu karşıtlıkların çözüştürülmesi onların son tahlilde tüketilmesi anlamına gelmez, yine bir açık unsur bu çözüştürmeden kaçar. Çözüştürme bu düşünme için ne kadar kaçınılmaz bir şeyse çözüştürmenin sona erdirilemezliği de o kadar kaçınılmazdır.
Delilik, akıl, ölüm
Derrida’nın 1963 ila 1967 arasında Rousset, Foucault, Descartes, Jabés, Levinas, Artaud, Freud, Bataille ve Lévi-Strauss hakkında yazdığı metinleri bir araya getiren Yazı ve Fark, hem Batı metafiziğine egemen söz ve yazı karşıtlığının doğurgularını çözümlüyor hem de bu karşıtlığın farklı edebi ve felsefi figürler arasında nasıl bölüşüldüğünü. Geleneksel düşünme biçimlerinden kurtulmayı hedefleyen her yeni düşünme teşebbüsüne geleneksel düşünmenin nasıl ve hangi yollarla sızdığını gösteren yanlarıyla kitapta yer alan her metnin ayrı bir değeri var. Sözgelimi Foucault’un Deliliğin Tarihi’ni okumaya, eleştirmeye girişen metninde bu kitabı sık sık Foucault'nun “deliliğin bir nevi felsefi kapatılması” olarak görüp eleştirdiği Descartes’in Meditasyonlar’ına dönerek yeniden okur. Ulaştığı sonuç, “felsefe ediminin özü ve projesi itibariyle Descartes’çılığı” geride bırakmasının ne kadar imkânsız olduğudur. Çünkü Derrida’ya göre “akıl, delilik ve ölüm arasındaki ilişki bir ekonomi, indirgenemez özgünlüğüne saygı duyulması gereken bir différance yapısıdır.”
Derrida’nın yazım şekliyle différance hem fark hem de ertelenme demek. Kitabın dörtte birini oluşturan ünlü Levinas okuması Şiddet ve Metafizik’te de Derrida Mathew Arnold’un deyimiyle İbranilik ve Hellenizm arasında gidip gelen Batı kültür dünyası içinde Levinas’ın kaynağında Yunanlı kalan felsefe dili yoluyla felsefe ile hesaplaşma istemini dile getirdiğini yazar. Levinas’ın deneyimin kendisine müracaat ederek İbrani bir tarzda (İbrani metinlere müracaat etmeden) “Batı felsefesine hükmeden bütünlük kavramında sabitlenmiş”, “varlığın kendini savaşta gösteren yüzü”yle büyülenmiş felsefeden kurtulmasının niçin o kadar kolay olmayacağını gösteren bir okumadır ancak Derrida’nın okuması. Kitaptaki diğer metinler de -özellikle Lévi-Strauss’un yapısalcılığını hedefleyen metin- en az bunlar kadar önemli. Bu metinlerle Derrida, kendi yaklaşımının ana hatlarını ortaya koyarken ‘eleştiri nesneleri’nin haklarına saygıyı da asla elden bırakmıyor. Bu da onun okumalarının en özgün yanlarını oluşturuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder