23 Nisan 2020 Perşembe

Gerçeğin doğası ve bilincin evrimi sorgulanıyor

Oluşumundan itibaren modern bilim etrafında epey tartışma ortaya çıkar. Newton ve Kopernik’le birlikte modern fizikte gelişen yeni anlayışlara istinaden fen bilimlerinin evrenin esrarını çözeceğine, görünüşlerin ardındaki gerçeği ortaya çıkaracağına, evrenin matematiksel bir model uyarınca dinlerin ve metafiziklerin yüklediği farklı anlamlar sözkonusu edilmeden, onun işleyişinin açıklanacağına ilişkin görüşler 18 ila 19. yüzyılda revaç bulmuştur. Yine Darwin’le birlikte ortaya atılan evrim teorisi insanın kökeni tartışmalarını alevlendirmiş, bu konuda dinlerin ileri sürdüğü görüşlerin geçerliliği tartışma konusu edinilmiş ve hatta birçok kişi açıkça “din ve bilim” kavgasının bir tarafı olarak söz almış, kimi modern bilimin söylediklerinin tartışmasız, kesin bir geçerliliği temsil ettiğini ileri sürerken kimileri de bunun aksi yönde görüşler beyan etmiştir.
20. yüzyılda Einstein’ın relativite teorisi, Niels Bohr, Heisenberg, Planck vb. usta fizikçilerin katkı verdiği kuantum fiziği vb. gelişmeler yukarıda çizdiğimiz entelektüel resmi kısmen değiştirmişse de modern dünyanın oluşumunda 18 ila 19. yüzyılda ortaya çıkan tartışmaların ve daha önemlisi “bilimsel devrim”in önemi büyüktür. Elbette bilim alanındaki bu gelişmelerle birlikte sanayi devrimi, Fransız devrimi gibi birtakım sosyo-ekonomik ve siyasal değişimler de modern dünyanın ortaya çıkışında pay sahibidir; ancak “modern bilimsel zihniyet”in, gerek bu değişimlerle karşılıklı etkileşim onlara katkısı gerekse teknoloji aracılığıyla gündelik hayatın deveranı içindeki rolü azımsanmayacak bir ölçektedir.
Yirminci yüzyılın önemli yazarları arasında sayılan Owen Barfield, Görünüşleri Kurtarmak adıyla Türkçe’ye çevrilen kitabını “putperestliğin son ve en büyük aşaması olan bilimsel devrimin incelenmesi” üzerine yazdığını belirtiyor. Kitabının amacının “gerçeğin doğası”nı soruşturmak olmadığını söyleyen Barfield, amacının sadece bilincin evrimini ortaya çıkarmak olduğunu belirtiyor. Son iki-üç yüzyıldır Batı uygarlığının odaklandığı ve Doğu’nun dikkatinin aynı hızla sabitleştiği şeyler hakkında düşünüp yazdığımız fikirler üzerinde elimizi kaydırabileceğimiz inancıyla hareket eden Barfield, insan bilinci ile bu bilincin farkında olduğu tanıdık dünya arasındaki “ilişkinin kabulü”nün de sözkonusu el kaydırmanın aleti olduğuna dikkat çekiyor.
Fen bilimlerinin evrenin asıl yapısı ile insan bilincine fenomenler olarak yansıyan yapılar arasındaki fark üzerinde durduğunu hatırlatan Barfield, sözgelimi Kant’ın bu fenomenlerin oluşturulmasında ya da anımsanmasında insan zihninin katkısı olduğunu gösterdiğini belirtiyor. Bu kabulün salt teorik bir kabul olmaması gerektiğine işaret eden ve böylelikle insan ve doğa arasındaki bu ilişkiye dair yapılan bir varsayımı eleştiren Barfield’a göre bu varsayım “insan ve doğa arasındaki psikolojik bağ her neyse bu değişmez ve dünya kurulduğundan beri aynı kalmıştır” önermesine dayalıdır. Fizik alanında bu varsayımın bir yanılsamadan kaynaklı olduğunun çok kolayca gösterilebilmesine rağmen, onun özellikle insan bilimleri alanlarında varlığını sürdürdüğünü gözlemliyor. Doğanın atomik yapısı ile aşina olduğumuz dünya arasındaki uçurumun genişletilmesiyle de bir ihmalin oluştuğunu belirten Barfield hedefini bu ihmale bir çare üretmek olarak belirliyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder