2 Nisan 2020 Perşembe

Modern felsefenin sorunları ve ampiristler

Öteden beri Kıta Avrupası felsefesi, yani Almanya ve Fransa’da üretilen ve görece epey spekülatif sayabileceğimiz felsefe türü ile Atlantik hattında, yani İngilizce konuşan ülkelerde üretilen felsefe türü arasında bir ayrım yapılır. 19. yüzyılda üretilen felsefe tarihlerinde sarihleşen bu ayrıma göre İngiliz felsefesi daha ampirist (deneysel) iken Kıta Avrupası felsefesi ise akla dayalı, rasyonalist sayılagelir. Bu ayrımın iki yakasını oluşturan filozof-lar arasındaki tartışmalara felsefe tarihinin en büyük tartışmalarından biri olarak bakan 20. yüzyılın ünlü İngiliz felsefecisi Bertrand Russell’e göre ampiristlerin en iyi örnekleri Locke, Berkeley ve Hume iken akılcı filozofların arasında da Descartes ve Leibniz vardır.
Bilginin kökeni
Russel’in anlatımına göre, tartışma bilgi, ide ve genel olarak düşünmemizin deneyim ve akılla ilişkileri üzerine gelişir. Bilginin kökenini nihai ker-tede akla mı deneye mi dayandıracağımız konusu etrafında şekillenen tartışmayı Kant’ın eleştirel felsefesiyle epistemolojik planda bir çözüme vardır-dığı kabulü 19. yüzyıl felsefe tarihçiliğinin gözde temalarından biridir.
Gerçekte ne akılcı sayılan filozoflar kendilerini böyle nitelemiştir ne de ampirist sayılanlar. Hatta Hobbes örneğinde de görülebileceği üzere za-man zaman ampirist addedilen kimileri de başka bazı bakımlardan akılcı olarak nitelenebilir. Ayrıma kimlerin nasıl dahil edileceği bir yana hem ampiristlerin hem de akılcıların temel ilgi alanlarından en önemlisinin bilgi sorunu etrafında şekillendiğini vurgulamak yerinde olacaktır. Zaten arala-rındaki tartışmanın zemini de bilginin temeli ve kaynağı etrafında şekillenir. Her iki ekol de “doğruluğun ölçütü”nü ortaya çıkarmaya çalışır. Bilgiyi elde etmenin uygun yöntemini araştırmaya dönük çabaları da bu düşünürlerin temel ilgileri arasındadır.
Ampiristler bilgi ve inanç içeriklerini ve bunlara ulaşmanın yolunu duyu temelli deneylere ve gözleme dayandırıp deneyin doğruluk ve anlamın mihenk taşı olduğunu, deneye dayanmayan ya da dışında kalan şeyleri bilemeyeceğimizi ya da haklarında konuşamayacağımızı iddia ederken rasyonalistler ise salt aklın bilgi ve idelerin kaynağı olabileceğini, haklarında anlamlı bir şekilde düşünebileceğimiz şeylerin illa ki deneyimlerimizle sınırlı olmadığını, hatta akıl yardımıyla deneyimlerimizin kısıtlılığını aşabileceğimizi öne sürerler.
Bacon, Hobbes, Gassendi, Locke, Berkeley ve Hume gibi düşüncelerinde ampirizm unsurları bulunan, ama her biri ampirizmin idealize edilmiş örneği sayılamayacak filozofları irdelediği çalışmasında R. S. Woolhouse, önceliği bu filozofların görüşlerinin neler olduğu açıklamaya veriyor. An-cak bunu gerçekleştirdikten sonra, onların niçin ampirist olarak sınıflandırıldıklarını anlamaya gayret eden Woolhouse, son kertede felsefe tarihçiliği-nin uzlaşımlarına uygun bir şekilde bu filozofların temel görüşlerini okura sunuyor. Ünlü bir rasyonalist addedilen Rene Descartes’in açtığı “modern felsefe”nin getirdiği sorunları ve 16. ve 17. yüzyıllardaki felsefi arkaplanı tasvir ederek ele aldığı filozofları bu arkaplana dayalı bir şekilde inceleyen Woolhouse’un kitabı, haklarında şimdiye kadar birçok farklı ve birbiriyle çelişik görüş ileri sürülmüş bu filozofları ortak bir tarihsel ve fikri bağlama yerleştirmeyi başarıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder