9 Nisan 2020 Perşembe

FELSEFE, ÇOCUK İÇİN BİR NEDİR?



Felsefe sorudur
Bazen cevaplanması öyle zor, hatta imkânsız sorular sorar ki çocuk, hayret edersiniz; nereden buluyor bu soruları, kimden ediniyor, kim fısıldıyor bu soruları onun kulağına? Bir akıl hocası mı var bu afacan ufaklığın? Sorular sahiden zordur. Belki cevaplarını bilseniz de zordur o sorulara cevap vermek. Acaba anlayacak mıdır verdiğiniz cevabı? Ya anlamazsa? Verdiğiniz cevabı anlamadığını gösteren yeni bir soru tufanı gelmeyecek midir? Bu soru tufanıyla cebelleşmek zorunda kalacaksınızdır bu kez de. Belki açıklamak istemediğiniz sırları da çocuğun anlamayacağını düşünerek, bile bile ve buna rağmen ona anlatacaksınızdır. Sonuçta bunalmayacak mısınızdır? Bunalmamak da en az sorulara cevap vermek kadar güçtür.
Yahut sorulan soruyu cevaplamak yerine kahkaha atacaksınızdır: Bak sen şu afacana! Neler de sorarmış böyle! Belki de gülümseyeceksiniz sadece. Çünkü sorduğu soru uzunca bir süredir sizin de kafanızı kurcalayan, ama bir türlü bir cevap bulamadığınız bir sorudur. Dürüstçe, doğrudan "Bilmiyorum cevabını!" demenizi yeterli görecek midir? Hani her şeyi siz bilirdiniz, siz büyüktünüz; ne oldu bilginize, büyüklüğünüze?
"İşte bu soru son derece çocukça" diyebileceğimiz sorular hiç sadır olmuyor mu biz büyüklerden de? O türden bir soru bizden sadır oluyorsa, onu hâlâ "çocuksu" ya da "çocukça" sayma sebebimiz nedir peki? Bunun sebebi "çocuksu" dediğimizde, ilkin, naif, kırılgan, masum, ama bütün bu olumlu niteliklere nazaran negatif bir şekilde, yani kolayca boşa çıkarılabilir saymamız mıdır telaffuz edilen o soruyu? "Çocukça"nın anlamı ise çocuklara özgü muhakkak, biraz küçümsemeyle ifade edilen bu "çocukça" kelimesiyle yetişkin birine yakıştıramadığımız bir soru şekline mi işaret ediyoruz yoksa? Çocuğa özgü olanlar ile yetişkinlere özgü olanları birbirinden ayırt etmek bu kadar kolay mıdır hem? Bana kalırsa değil. Kimileyin birbirimize yaptığımız çeşitli muzipliklerde, şakalarda o çocukçalığa, çocuksuluğa özlemin izi yok mu? Onlarda olan özlem, düşünme şeklimize bir biçimde yansımaz mı hiç? Diğer yandan, hiç mi özlemiyoruz o çocuksuluğu ya da çocukça davranışları? "Özlüyoruz, ama çocukluk yapmıyor, çocuksu düşünmüyoruz" diyebilirsiniz elbette. Ama sizin bu yargınızı da bir "çocukluk hastalığı" olarak değerlendirebilecek kimseler yok mudur?
Felsefe meraktır
Soruları doğuran zaten merak değil midir? Şu nesne, olay ya da durum neden, nasıl böyle oldu? Ya "bu" nedir? Bir merak ustasıdır çocuk. En çok o merak eder. En fazla merak ondadır. Büyüdükçe insanlar, merak duyguları azalır, hatta kaybolur; çoğu kez onun için her şey olması gerektiği gibi olmaktadır. Bilindiği gibi, bildiğimiz gibi! Merak duygusunu korur felsefe. Merakla doğan soru felsefe ateşini sürekli harlar. Nasıl oluyor da böyle oluyordur sözgelimi kimi meseleler?
Ama hiçbir büyüğün bilgi deposu, çocukların merak duygusunu yatıştırmaya yetmez. Merak ettiği için soruyordur. Şu nedir, bu olaya niye bu olay diyoruz? Ya bu durum niye böyle gelişmiştir? Merakını izhar eden soruları peşi sıra sıralamakta mahirdir her çocuk. Asla doymaz ve yatışmaz onların merakı. Her cevabınız yeni bir soru doğuruyordur, yani yeni bir merak konusu oluyordur.
Felsefe çerağdır
Düşünmenin ışığının parlayabilmesi için felsefe çerağını tutuşturacak bir kava ihtiyaç vardır. Kavla çerağ yanar, düşünmenin ışığı parlar, kavramlar çıkar ortaya. Sorular kavsa çocuk da çerağdır. Daha doğrusu çocukluk. Çocuğun düşünme şekli gerçi bizim felsefi addettiğimiz alışılmış şekillere yabansı kalır, genelde yabansı kalır; çocuğun düşünmesinde, bizim çoğu kez düşünmemizin selameti bakımından ihmal ettiğimiz, aslında ihmal etmememiz gereken türden bir kendilik şuuru vardır. Çerağ, yandığını bilince mi çerağ olur? Bu belki tam da bir çocuğun sorabileceği türden bir sorudur. Hiç çerağ bilebilir mi? Bilmek bize, insana özgüdür. Öyle midir hakikaten? Buna bütün içtenliğimizle "Öyle!" cevabını verebilir miyiz?
Nedir çocuğun düşünme şeklinde biz yetişkinlerin kendi düşünmelerimizde genelde ihmal etmeye teşne olduğumuz, buna mukabil çocuklarda korunan ve böylelikle kayda değer olan? Bir tür bilgisizlik, bilmezlik elbette; ama sadece bu sebeple bile olumlu anlamda saf sayabileceğimiz bir bilgisizlik. Her bilgilenme şeklinde bir şekilde kirlenmiş bir yan bulmak mümkün. Belki hâkim duygu ve düşünceler kirletiyor düşüncelerimizi, duygularımızı. Çocuklar bütün saflık ve masumlukları içinde ifade ettikleriyle kirlenmemiş bir bakış açısını bize sunuyordur.
Yine de "çerağ"ı Türkçeleştirirken benimsediğimiz o kelimeyle söylemek gerekirse çocuk düşünmede çıraktır henüz. Ustalık kirlenmişliktir de ondan çoğu kez çırak sayarız çocuğu. Düşünmede çırak olmak duru bir zihne sahip olmak anlamına gelir. Her şeyi yerli yerine koyan bu duruluktur ve o kirlenmemişlik, o duruluk en çok çocuklarda olur. Bir yönelmedir yine de çocukluk, neye ve nasıl yöneldiğini, nede ve nasıl "usta" olacağını belirleyecek başka birçok etken de vardır elbette.
Felsefe öğrenmedir
Yaşamayı öğrenebilir miyiz? Yahut yaşamayı öğrenmek nedir? Zaten yaşamıyor muyuz? Bilmediğimiz bir şeyi mi yapıyoruz? Yaşamayı bilmiyorsak -ki bu yüzden yaşamayı öğrenmek diyoruz- bilmeden mi yaşıyoruz? Çocuklarla felsefe arasında bir bağ varsa bu bağın en önemli kısmı belki de öğrenmedir, öğrenmeyi öğrenmektir. Felsefe öğrenme olduğu kadar ve için felsefe olarak öğrenilmez. Ya da Kant gibi söylersek felsefe, en iyi felsefe yaparak öğrenilir. Tıpkı yaşamayı öğrenmenin yolunun yaşamak oluşu gibi felsefeyi öğrenmek isteyenlerin de felsefe yapmayı öğrenmeleri gerekir. Felsefe yapmayı öğrenmek ise bizatihi felsefe yapmanın kendisidir. Felsefe, felsefe yaparak öğrenilir yani. Düşünmek öğretilmez yani, düşünmeyi öğrenmenin yolu düşünmektir. Öğrenmenin yolunun da bu olması ilginç değil mi? İnsan önce öğrenmeyi öğrenir ve ardından başka şeyleri de öğrenmeye başlar. Bir yetişkin için geçerli olan, bir çocuk için hayli hayli geçerlidir.
Hepimiz biliriz çocukluğun ne olduğunu çünkü. Ya çocuğuzdur (hâlâ kimimiz için hep çocuk kalmışızdır, bunun tersine kimilerimiz de henüz çocuktur) ya yetişkin. Yetişkin olsak bile iyi kötü bir çocukluk yaşamışızdır. Kimimiz çocukluğunu en mükemmel addedilecek düzeyde yaşamıştır, kimimiz ise şartlar sebebiyle sıkıntılar içinde büyümüştür. Ama hepimizde bir şekilde bir izi, kekremsi de olsa bir tadı vardır yaşadığımız çocuklukların. Öğrendiklerimizi yeterli bulup bulmadığımız konusu elbette bize kalmış bir yargıdır. Daha iyi yaşayabilmek için yaşamı daha iyi öğrenmek gerekir. Daha iyi düşünebilmek için düşünmenin yolu ve yordamını daha iyi öğrenmek gerekir.
Çocuklarda düşünmenin içe dönük olmaktan çok dışa yönelik olmasının esbab-ı mucibesidir öğrenmek. Öğretilen şey, iletilebilir olandır hemen her zaman. İleti yolları farklı olabilir, ama birine bir şey öğretilecekse ya duyguyla ya düşünceyle ya da tavırla öğretilecek olan o şey aktarılmalıdır. Felsefe gerek bizim gerekse çocukların öğrenilecek olana yakınlık sağlamasının en ilginç yoludur bu sebeple. 
Felsefe gevezeliktir
Hep olumlu bahsedecek değiliz ya felsefeden. Bazen keçiboynuzu çiğneme hissi uyandıracak şekilde uzun uzun bir şeyler anlatır ya da yazarlar büyükler; sorduğunuzda adına 'felsefe' derler. İsimler, kavramlar, teoriler, perspektifler sıralanır; bazen iki kişinin tartıştığına şahit olursunuz. Aralarındaki sorun gayet sıradan ve çözülebilir olmasına karşın, her ikisinin de benimsediği bakış açısı dolayısıyla tartışmanın ısrarla uzamasından bıkarsınız. İşte o bıktığınız şeyin adıdır felsefe, yani gevezelik. Her gevezelik boş değildir elbette, ancak ister dolu ister boş olsun bazen hiç çekilecek gibi gelmez gevezelik.
Peki ama çocuklar geveze midir? Çocukken geveze miydik? Bu iki sorunun cevabı da hayır. Hiçbir çocuk geveze değildir. Susuyorsa susması, konuşuyorsa konuşması yerli yerindedir çoğu kez- en azından onun için bu böyledir. Sustuğunda da konuştuğunda da bir anlam vardır muhakkak, bu anlamı özü olarak görebileceğimiz bir felsefe de olacaktır. Felsefe çocuğun gevezelik anlarında bir gevezelik olarak felsefe şeklinde görünür bize, ama sonuçta yine felsefedir; çocuk suskunken ise susmuş bir filozofla karşı karşıyasınızdır.
Yazı boyunca ben de gevezelik ettim, çocuk ya da yetişkin herkesin kafasını ağrıttım. Gevezeliğimiz burada bitsin.
ÇETO, 13

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder