31 Ekim 2020 Cumartesi

Deleuze antik felsefeye dair ne söyler?

 Hemen hemen bütün önemli eserleri Türkçe’ye çevrilmiş çağdaş bir Fransız felsefeci Gilles Deleuze. Lyotard, Foucault, Derrida ve Lacan ile birlikte 1960’lardan günümüze ileri sürdüğü görüşlerle dikkatleri üstünde toplayanlar arasında. Bu dönem Fransız düşüncesine hâkim temalar sebebiyle gerek muhalifleri gerekse sevenleri tarafından kabaca postyapısalcı/postmodernist olarak adlandırılan kuşağa dahil. Aynı kuşakta yer aldığı bazı isimlerle, sözgelimi Lacan’la polemikleri ve psikanalize karşı, Felix Guattari ile birlikte önerdikleri şizoanalizle gündeme gelen Deleuze’ün Bergson, Spinoza ve Nietszche üçlüsüyle şekillendirdiği okumalarını göz önünde tutmanın onun düşüncelerini tam olarak kavrayabilmek bakımından yeterli olmayacağı iç görüsüyle hazırlanmış bir kitap Deleuze ve Antik Felsefe.

Kitapta yer alan makaleleri derleyen ve Türkçe’ye çeviren Sadık Erıol Er’in deyişiyle felsefe tarihine dair ilişkisinde “ikircikli bir tutum” izlemiş Deleuze’ün bir yandan David Hume, Leibniz, Kant, Bergson, Spinoza ve Nietszche gibi majör addedebileceğimiz isimleri gah olumlayarak gah olumsuzlayarak anlattığını görürüz. Hume, Bergson, Spinoza ve Nietszche gibi isimlerde kendi felsefi yaklaşıma yarayacak unsurları, olumlayarak özümseyen Deleuze’ün Leibniz ve Kant’a karşı kısmen düşümanca bir tutum takındığı da iyi bilinir.

Kitaba yazdığı sunuş yazısında Deleuze’ün felsefe tarihine karşı tutumunun onun “boğucu etkisinden” kaçmaya çabalamak ve bu tarihe egemen olan hattın, yani aşkınlık ve temsil hattının hegemonyasını kırmak olarak özetlenebileceğini kaydeden Er, bu tavrı sadece “felsefi” değil, aynı zamanda “siyasal” bir tavır olarak da niteliyor. Deleuze’ün siyasal tavrına uç veren yaklaşımının antik felsefe ile tarihsel bir bağı da kurduğunu düşünen Er, Deleuze’ün Platonculuğun ters çevrilmesini basit bir ontoloji meselesi olarak kabul etmeyip bunu daha çok gücün ahlaki ve politik bölüşümü olarak değerlendirdiğini kaydediyor.

Deleuze, felsefe tarihine egemen Platonculuğu yıkmak için temelde Bergson, Spinoza ve Nietszche’ye yaslansa da Aristoteles, Stoa, Lucretius, Epicuros vb. isimleri de sık sık anar. Özellikle Fark ve Tekrar, Anlam’ın Mantığı gibi eserlerinde bu isimlere yaptığı atıflar dikkat çeken Deleuze’ün antik felsefe ile kurduğu bağa bir ışık düşürmeyi amaçlayan kitapta John Sellars, Daniel W. Smith, A. Jacob Greenstine, Michael J. Bennett, Keith Ansell-Pearson, Gina Zavota gibi isimlerden yapılmış makale çevirileri yer alıyor.

Bu makalelerde Plotinos’un Platonculuğuna verilebilecek Deleuze yanlısı cevaplardan Deleuze’ün felsefe tarihine yaklaşımının değerlendirilmesine, Deleuze’ün Epikurosçu ilke ve anlayışlar üzerinde temellenmiş olumlayıcı natüralizminden Deleuze’ün Epikurosçu ve Stoacı kavram, anlayış ve ilkeleri kendi çalışmalarında nasıl istihdam ettiğine, onun Aristoteles’i yanlış okumasından Parmenides, Aristoteles ile birlikte ontolojiye bakışının seyrine kadar önemli sekiz makale yer alıyor.

Yirmibirinci yüzyılın Deleuze yüzyılı olacağı söyleyen Deleuze’ün de yakın dostu diğer bir Fransız düşünür Michel Foucault’un haklı olup olmadığı bir yana, Sadık Erol Er Deleuze’ün düşüncelerinin antik felsefeyle ilişkilerini soruşturan derlemesiyle bize felsefi düşüncenin kendi tarihi üstüne bükülen yanlarını hatırlatıyor

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder