31 Ekim 2020 Cumartesi

Taşköprülüzade'nin ameli bilimler fikriyatı

 Üzerinde bulunduğu topraklarda altı yüzyıl hükümferma olan Osmanlı devletinin bu başarısını sırf askeri ve idari teşkilatının kudretine bağlı olarak düşünmek bir yerde bizi hataya sürükler. Bu başarılı askeri ve idari teşkilatın arka planında yer eden toplumsal, ahlaki ve siyasi umdelerin türediği hayat anlayışlarının ana gövdesi 9 ila 13. yüzyıllar arasında teşekkül etmiş İslam düşünce geleneğinde uç bulan tekvini (kainat) ve tenzili (Kur’an-ı Kerim) kitaplara yönelik yorumlama çabalarından filizlendiğini de görmek gerekir. Sözümona Gazzali ya da Fahreddin Razi ile kesintiye uğradığı ileri sürülen İslam düşünce geleneğinin Osmanlı’daki fikri çabalarda sürdüğü de bu tespite eklenebilir.

Davud-u Kayserî’nin başmüderrisi olduğu İznik medresesinden itibaren klasik İslam düşünce geleneğinin büyük bir önem atfettiği tekvini ve tenzili kitapların yorumlanması için gerekli alet ilimleri arasında yer alan dil bilimlerine ağırlık verildiği, bu çerçevede nahiv ve sarf gibi temel dilbilimlerinin yanında meani, beyan ve bedii adlarıyla da anılan belagat ilimlerine ve ayrıca mantık bilimine de Osmanlı medreselerinin eğitim programlarında esaslı bir yerin ayrıldığı vurgulanmalıdır. Osmanlı ilim geleneğinde dil bilimlerini mantık ve usul bilimleriyle ilişkilendiren ismin Molla Fenari olduğunu biliyoruz. Ayrıca Ali Kuşçu’nun delaletiyle de günümüze “rasyonel dil teorisi” şeklinde izah edebileceğimiz ilmu’l vaz dersleri Osmanlı medreselerinin müfredatına girmişti.

14. yüzyılın ikinci yarısından itibaren dil ve mantık bilimlerinin kelam ve felsefenin ilgili konularıyla birlikte düşünülmeye başlanması ve dil bilimlerinde gerek kelam ve felsefenin genel konularında gerekse özel meselelere dair metinlerin üretilmesi, İslam tarihinde ilk kez ve tek olarak Molla Lütfi’nin dil bilimlerini vaz’ kavramı çerçevesinde tasnifi ve kendi düşüncelerini de dilsel seviyede Kur’an-ı Kerim’le irtibatlandırmasıyla Osmanlı felsefi düşüncesinin ana konturlarının da ortaya çıktığını söyleyebiliriz.

16. yüzyılda İstanbul’da yetişen ve dili mutlak varlık kavramının bir tecellisi kabul eden önemli bir Osmanlı düşünürü olan Taşköprülüzade Ahmet Efendi’nin “dil, ahlak ve siyaset” olarak tasnif edebileceğimiz pratik (amelî) bilimler etrafında oluşturduğu fikriyatı incelemeye ayrılmış bir derleme kitap Taşköprülüzade’de Dil, Ahlâl ve Siyaset. İlmi Etüdler Derneği (İLEM) ile İlim Sanat Tarih Edebiyat Vakfı (İSTEV) tarafından yürütülen Taşköprülüzade Projesi kapsamında 2016’da İstanbul’da düzenlenen “Luluslararası Taşköprülüzade Sempozyumu”na sunulan tebliğlerin derinleşmesiyle yazılan makalelerin bir araya getirilmesiyle oluşturulan derlemede Taşköprülüzade’nin siyaset teorisi, ahlak felsefesi ve dil bilimlerine katkılarını irdeleyen önemli çalışmalar bulunuyor.

Sözgelimi Taşköprülüzade’nin siyaset düşüncesinin arka planını felsefe, fıkıh, tasavvuf literatürüyle i-yorumlayan Mustakim Arıcı, Taşköprülüzade’nin idealist bir siyaset tasavvuru ve değerler anlayışı ekseninde siyaset pratiğini tasavvufi bir dille yorumlama çabasında olduğuna işaret ederek onun siyaset bilimi ve daha genel olarak siyasal bilimlere bakışını ortaya çıkarmaya uğraşıyor. Böylelikle Taşköprülüzade üzerinden Osmanlı ulemasını siyasal bilimler tasavvurunu örnekliyor. Aynı şekilde, Özkan Öztürk’te Taşköprülüzade’nin Risale fi beyani esrar’il hilafet’il insaniye eserinde geliştirdiği “maddi ve manevi siyaset” tasavvurunu, bu tasavvurun içinde vücut bulduğu söylemin soykütüğünü İbn Arabi’nin eserlerine dek izleyerek meydana çıkarmaya gayret ediyor. Ahmet Tahir Nur ise Osmanlı ilim ve fikir hayatının İslam düşünce mirasına süreklilik kazandırdığını vurgulayarak başladığı makalesinde Taşköprülüzade’nin siyaset kavramı ve kaynakları hakkındaki bazı gözlemlerini aktarıyor.

Editörlüğünü İhsan Fazlıoğlu ile İbrahim Halil Üçer’in yaptığı kitapta ayrıca Taşköprülüzade’nin dil bilimleri ve ahlak felsefesine katkılarını da inceleyen makalelere yer verilmiş. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder