Modern gündelik hayatın insan için iyice rutinleşmiş, her gün binlerce olay yaşamamıza ya da dünyanın dört bir köşesinde yaşanan olaylardan haberler almamıza karşın ne toplu taşımada ne alışveriş yaptığımız marketlerde ne televizyon seyrederken ne bir etkinlik için alacağımız bilet için kuyrukta beklerken ne asansörde tanımadığımız insan yüzlerine bakmaktan sıkıldığımız dakikalar bizim için kalıcı sayılabilecek öneme kavuşurlar. Yani aslında gerçek anlamıyla birer deneyime dönüşmezler. Gündelik hayatın bu rutinliği içinde iyice sıradanlaşmış, deneyim bakımından yoksullaşmış, hatta neredeyse sıfırı bile tüketmişizdir. Gündelik hayat bizim açımızdan öyle büyük bir sıkıntıya dönüşmüştür ki sanat ve edebiyat alanında üretilen birçok “fantastik” öykü ve ayrıntıya kapılıp gider, kendi içimizde ve dışımızda yaptığımız yolculukların büyüsüne kapılırız.
Yaşadığımız gündelik hayatları bizim için dayanılmaz hale
getirenin bu hayatların deneyime dönüştürülemez olduğundan kaynaklandığını
iddia ediyor İtalyan filozof Giorgio Agamben Türkçe’ye Çocukluk ve Tarih adıyla
çevrilen kitabında. Modern şartlar altındaki gündelikliğin ürettiği sıkıntılar
sadece gündelik olanın “bayağılığından” türemiyor elbette. Çünkü yüzyıl
öncesine kadar deneyim doğrudan gündelik olandan yapılıyordu Agamben’e göre,
sıradışı sayabileceğimiz olaylardan değil. Deneyim kendine gereken bağlantıları
bilgide aramadan otoritede, yani söz ve öyküde buluyor, ne kadar bilindik ve
önemsiz olursa olsun her olay, istiridye kabuğu altında bir incinin oluşumu gibi,
çevresinde deneyimin kendi otoritesini tesis ettiği bir toz zerreciğine
dönüşüyordu. Günümüzdeki deneyim
yoksulluğunun sebeplerinden en önemlisini burada bulguluyor Agamben: Günümüzde
hiçbir kimse bir deneyimin hakikatini garantileyebilecek otoriteyi elinde
bulundurmamaktadır; böyle bir otoriteye sahip olsa bile, kendi otoritesinin
kökünün de bir deneyimde yattığını pek düşünmez.
Günümüzün ayırt edici özelliğini her otoritenin ilk ve belki
en önemli mesnedinin dile getirilemez olanda yattığı ve hiçbir kimsenin tek
meşruluk garantisini deneyimden alan bir otoriteyi geçerli saymaya yanaşmadığı
olduğunu ileri süren Agamben, gündelik hayatlarımızda atasözleri ve vecizeleri
kullanma frekansımızdaki düşüşün bir sebebinin de onların bir yerde deneyimin
otorite kılığına bürünmesinde aranabileceğini de düşünüyor. Günümüzde
atasözleri ve vecizelerin yerini sloganların tuttuğunu savlayan Agamben’e göre,
“sloganlar deneyimi yitirmiş bir insanlığın atasözüdür.”
Yine de Agamben için deneyimler büsbütün yok değil. Deneyimler
var fakat bu deneyimler insanların dışında gerçekleşiyor. İnsanlar genelde bu
deneyimleri turistik bir gezide ya da müze ziyaretlerinde seyretmekten haz
alıyorlar. İnsanların bu deneyimleri seyretmek, fotoğraflamak, onların önünde
selfi çekinmek gibi iç rahatlatıcı davranışlarına hayıflanmak yerine doğrudan
bu durumu göz önüne alarak belki de deneyim eksikliğine ilişkin bu hissizlikte
bir tür “bilgelik kırıntısı” olabileceğini düşünüyor. Gelecekte
filizlenebilecek bir deneyimin tohumunu içerebilecek bu bilgelik kırıntısı
varsayımıyla Walter Benjamin’in “gelecek felsefe” programının mirasını
sırtlanan Agamben, sözkonusu tohumun filizlenmesine elverişli bir mantıksal
yatağı hazırlama görevini uhdesine alıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder