Rahmetli M.
Asım Gültekin'i hemen hepimiz daha çok 'beyaz haberler'iyle bilirdik, merhum
Cahit Zarifoğlu’nun Yedi Güzel Adam adlı şiirindeki “beyaz haberlerim var
kardeşlerim” dizesinden mülhem; önce Yeni Şafak'taki köşesinde, sonra Gerçek Hayat dergisinde yazmıştı beyaz haberlerini Asım. Nerede hangi etkinlik
varsa, kim nasıl bir güzel işe imza atmışsa bunu muhakkak ilk
olarak Asım'dan, onun beyaz haberler’inden okur ya da işitirdik. 1985'lerden
sonra ortaya çıkan, birçoğumuzun
ilk gençlik yıllarında sürurla dinlediği ve 1990'larla birlikte
'yeşil pop' diyerek küçümsemeye başladığı marşlara yönelik yoğun ilgisiyle de tanınırdı Asım; başta Ömer Karaoğlu ile Eşref Ziya Terzi olmak üzere bu
janrı icra edenlerin Müslüman muhitlerde
hak ettikleri takdiri görebilmeleri ve yine hak ettikleri
konumlarda olabilmeleri için verdiği mücadeleyle
bu janrı severek dinleyenlere olduğu kadar, sonradan sevmese de ilk
gençliklerinde hep bu marşlarla büyümüşlere de efsanevi bir kişilik olarak
göründü.
Ayrıca merkezde
ya da taşrada, her nerede olurlarsa olsunlar fanzin ya da dergi her ne
çıkarırlarsa çıkarsınlar; söyleşi, konferans, etkinlik, sergi, okuma halkası
vb’nden hangi yararlı işlere imza atan olursa olsun hep Asım’ın verdiği destek ve öğütlerle yol
kat etti bir yerde. Gençlerin kitap okuması için gösterdiği gayretle de bildik Asım’ı. Gerçek bir muallimdi Asım, bağlısı olduğumuz davanın değerlerini asla
bıkmadan usanmadan, gocunmadan gocundurmadan savunur, yaşatmaya uğraşırdı.
Muallimdi dedik, ki zaten 2008'de de "Yılın Öğretmeni"
ödülünü almıştı. Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu, Mehmed Akif Ersoy gibi
önemli isimleri hatırlardan asla çıkarmamamız
gerektiğiyle ilgili her türlü faaliyette
mutlaka onun da tuzu biberi olurdu, işin bir ucundan muhakkak o da tutardı.
Benim için
böyleydi en azından. Sözgelimi 2002'de dünya gözüyle ilk kez Sezai Karakoç'u görmüşsem bu
Asım sayesindedir; Cağaloğlu'ndaki Diriliş gazetesinin bulunduğu büroya çıkan merdivenleri biraz da onun zoruyla
adımlamışımdır. Aynı gün İz yayıncılıkta Osman Bayrakdar, merhum
Ahmet Şişman, Mustafa Ruhi Şirin ve İlhan Kutluer'le tanışmışsam Asım
sayesindedir. Yine o gün rahmetli Mahmut Balcı'nın Cağaloğlu'nda
Defne Han'da bulunan yayınevine uğramış, kendisiyle hasbihal etmiş, dertleri ve
sıkıntıları kadar projelerini, hedeflediklerini de dinlemiştik... Asım,
bildiğimiz Asım, her zamanki yol açıcı önerileriyle
Mahmut abiye kısmen de olsa ışık olmuş, ışık tutmuştu.
Müslümanlar arasında iyiliklerin, güzelliklerin yayılması onun en büyük muradıydı. Bu yüzden Müslümanların ayrıştığı noktalara değil; üzerinde
uzlaştığı, birleştiği noktalara dikkat eder, onları gürbüzleştirmeye, geliştirmeye uğraş verirdi. Çirkinlikleri
değil, güzellikleri konuşmayı severdi Asım, elinden
geldiğince dili döndüğünce hepimizi hayra teşvik eder, şerrden uzak kılmaya çalışırdı. Öyle ki handiyse "İttihad-ı
İslam" idealinin yürüyen bir örneği gibiydi, kolay kolay başkası hakkında olumsuz bir söz duymazdınız Asım'dan; dedikodularla, söylentilerle
vakit kaybetmezdi. Nerede ne yapılması gerektiğini kendine has o sağlam içgörüsüyle bulur, çıkarır ve yapardı.
Asım'ın
beklenmedik ölümü sonrası dostlarının onunla ilgili düzenledikleri
çeşitli etkinliklere dair Hakan Arslanbenzer "İnsanlar çok güzel andı Asım
Gültekin'i. Ama son zamanında yalnızdı da hiçbirimizin haberi yoktu. Hepimiz
Asım'ın bizden daha samimi arkadaşları var sanıyorduk. Halbuki yoktu. Bizdik
hepsi. Bizim samimiyetimiz de bu kadarmış. Allah rahmet etsin. Allah
çocuklarının yolunu açsın" şeklinde
gayet yerinde bir mesaj yazdı sosyal medyada. Hakan'ın duasına iştirak ediyoruz
elbette, mesajının işaret ettikleriyle birlikte. Ama Hakan'ın ifade ettiklerine
birkaç ekleme de yapmak gerekiyor. Çünkü Asım'ın
yalnızlığı sırf dostlarının samimiyeti ile alakalı da değildi, çünkü dışavurumcu bir kişilik değildi Asım;
her ne kadar müthiş enerjik ve yapıcı biri ise de kendisiyle,
içinde bulunduğu ruh halleriyle ilgili konuşmayı pek sevmezdi. Dostları, yani biz bir şekilde bunu sezecek donanıma sahip değildik.
Ancak benzeri bir şeyi aramızdan herhangi biri yaşıyorsa bunu sezen biriydi
Asım. Asım'ın gidişiyle belki biz Asım'dan daha yalnız kaldık. Uzaklarda da
olsa her daim halimizi hatırımızı soran, yakına geldiğinde geldiğinden haberdar
eden, size özel projeler üreten, bu projeleri yürürlüğe koymanıza elinden gelen
bütün yardımları yapan bir dost. Başladığınız işi tamamlamak için ihtiyaç
duyduğunuz ne varsa -teşvik başta olmak üzere- onu size temin için bütün
gayretiyle uğraşan bir dost… Böyle bir dostu kaybetmenin başkalarını bilmem ama
bana maliyeti büyük.
Diğer
yandan Asım, Müslümanların, gençlerin, yazar çizer tayfanın sıkıntısı ile ilgilenmeyi, kendi sıkıntılarıyla ilgilenilmesine yeğ tutardı. Herhangi bir kişiye hiç mi kırılmaz, küsmez insan? Asım kimseye küsmezdi, kırılmazdı
kolayına. Küsse, kırılsa bile en son o küsülen, kırılan kişinin haberi olurdu bundan, haberdar olduğunda da bu küslükle kırgınlıkla ilgili Asım’dan
kendisiyle ilgili tek bir olumsuz sözün dahi sadır olmadığını hayret içinde
fark ederdi. Mü’mindi çünkü Asım, kolayına kırılmazdı Müslüman kardeşlerine,
aleyhlerinde kötü söz sarf etmekten -bazen onlar hak etse de- hep geri dururdu.
Asım’ın cehdi mü’minliği içreydi, mü’minliği dolayısıylaydı. Bütün çabası,
gayreti daha yaşanabilir bir hayat, ülke ve dünya özlemiyle yüklüydü. Maalesef
bu özlem, gerçekleşebilmek için belki, aramızdan bir kurban seçti.
En son, pandemi öncesi bir sürpriz yapmış,
Sabah Namazı Platformu dolayısıyla Aksaray’a giderken bir gün önce Konya’ya
uğramıştı. Konya’ya uğramasının bahanesi hazırdı aslında, bir önceki gelişinde
yeterincde gezemediği Rampalı Çarşı’daki sahaflarda vakit geçirmek istiyordu bu
kez. Birlikteydik. Bir sahafta epey bir müddet oyalandı. Birçok kitap buldu.
Hafızamızı tazeleyen birçok kitap gösterdi bize ayrıca. Sahaftan zar zor çıkarabildik Asım’ı. Çıkmamak için
elinden gelen çabayı da sarf etti aslında. Sahafın raflarını sistematik bir
şekilde tarıyordu çünkü ve henüz taramadığı bazı raflar kalmıştı, onlara da
bakmak muradındaydı. Ama vakit gecikmişti. Hüseyin beyle birlikte zor bela ikna
ettik Asım’I ve Mehmet Bakırcı hocanın evine yaptığımız kısa süreli bir nezaket
ziyaretinin ardından Hüseyin beyin ikramına birlikte konuk olduk. Bu sohbetin
dünya gözüyle Asım’ı son görüşüm olduğuna hâlâ inanamadığımı da söylemek
zorunda hissediyorum kendimi.
Beni bağışla, bu vefasızı bağışla kardeşim…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder