4 Kasım 2020 Çarşamba

Hangisi doğru: İtaat mi etmemek mi?

 Dünyanın ve hayatın gidişatında birçok aksaklık, yanlış ve hata görse de birçok kişi genelde normal addedilen akışa uymaya kendini bir noktadan sonra şartlandırma eğilimine giriyor. Bu eğilime rahatça konformizm diyebiliyoruz. Bu konformizmin bir yanında “umutsuzluk” varsa, diğer yanında da muhakkak kişinin akışa uymazsa kaybedebileceklerine değgin taşıdığı kuşkular bulunuyor. Akışa boyun eğmek şeklinde kendini gösteren bu tavrın yaşadığımız hayatlardaki birçok olumsuzluğa göz yummayı da beraberinde getirdiği vurgulanmalı. Sadece toplumsal değil, bireysel bakımlardan da karşılaştığımız birçok olumsuzluğa göz yumduğumuz bir gerçek aslında. Katlanılamaz bir gerçekliği bizim için katlanılabilir kılan birtakım gerekçeler, lüksler ya da bahaneler icat ediyor ve o katlanılamazlıkla mücadele etme ya da en azından o katlanılamaz durumun bize dayattığına itaat etmeme gibi bizi rahatlığımızdan edecek “yanlış” pozisyonlara düşmemeye gayret gösteriyoruz.

İtaat sorun mudur?

“İtaat etmemeyi” değil, “itaat”i sorun addeden bir kitap Fransız felsefeci Frédéric Gros’un kitabı. Kitabında temelde “eleştirel demokrasi” fikrini savunduğunu iddia eden Gros, demokrasinin sadece iyi sayılabilecek birtakım yargılama ve usul uygulamaları, özgürlüklerin savunulması, çoğulculuğun kabulü, çoğunlukçu düzenlemelere saygı vb’den müteşekkil bir kurumsal yapıdan ibaret olmadığını; bunlarla birlikte, aynı zamanda “herkesin kalbinde yer alan ahlaki bir gerilimi, politikayı yeniden sorgulama zorunluluğunu, halk hareketini, özellikle içrek kendiliğe ters düşen basit bir ‘imaj kaygısı’ olmadan, evrensel bir adalet ilkesini içeren politik kendilikten yola çıkarak, dünyanın seyrini anlama manasını da” içerdiğini savunuyor. Kamusal kendiliği sahip olageldiğimiz politik mahremiyetimiz sayan Gros, bu mahremiyeti de yargı gücü, düşünme yetisi ve eleştiri kabiliyeti olarak içeriklendiriyor. Toplumsal konformizmleri, göreneksel kanaat ve kanıtları, basmakalıplaşmış düşünceleri reddetmemize imkân sağlayan bu politik mahremiyetin kolektif destek bulamadıkça “verimsiz” olmaktan kurtulamayacağının altını çizen Gros, aynı zamanda bu mahremiyetin yer almadığı itaatsizlik hareketlerinin de kolayca araçsallaştırılabileceğine, tek elden yönlendirilebileceğine dikkat çekiyor.

Kitabı boyunca “boyun eğme, rıza gösterme, konformizm” arasındaki farklılıkları aydınlatmaya, direniş ve vicdani ret hakkı ile başkaldırı arasında anlamlı bir ayrım ortaya koymaya çalışan Gros, Sokrates ve Kant’tan beri başkaldırının düşüncenin felsefi yönetimi ve onun zamansız ezoterizmi olduğunu da ileri sürüyor. Sokrates’in “kendinden şüphe etme”ye çağıran sözünü, Kant’ın “Bilmeye cüret et!” diye buyuran maksimini alıntılayan Gros, “uzmanların aldıkları kararlar sabit ve anonim istatistiksel verilerin birer sonucu olmakla gurur duymaya başladıkları an itaatsizlik bir insanlık bildirgesidir” demeyi de ihmal etmiyor.

Küresel boyutlara ulaşmış yoksullaşma ile modern zamanlara kadar kendisi sayesinde doğanın tehlikelerinden korunduğumuz teknolojiden artık tamamen doğayı kendisinden korumamız icap eden bir teknoloji çağında bulunuşumuz gibi fenomenlerden hareketle “itaat sorunsalı”nı tartışmaya açan Frédéric Gros, Diogenes’ten Thoreau’ya, Antigone’dan La Boétie’ye, Foucault’dan Arendt’e, Kant’tan Dostoyevski’ye geniş bir skala içinde itaatsizliğin felsefi köklerini irdeliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder