Kendisini
de pekâlâ dava adamı sayabileceğimiz merhum Akif Emre, ölümüne yakın bir dönemde, 2013'te kaleme
aldığı "Dava Adamı" başlıklı bir köşe
yazısında "Dava adamı dediğimiz bir model, fedakarlığın, fikir öfkesinin, samimiyetin,
karşılıksız vermenin, paylaşmanın erdem olduğu bir insan modelidir.
Kariyerizmin yer almadığı, ikbal hesaplarının yapılmadığı geçmiş ve yaşanan
anla hesaplaşmanın yoğun bilincini yüklenen yüreklere işaret eden bir insan
tipidir. Bir yanda varoluş bilincini diriltmeye çalışırken diğer tarafta çağdaş
uygarlık adına çökertilen kurumların işlevini yüklenirler. Her biri birer okul
işlevi görür. Bu ülkenin geleneğiyle, imanıyla, kültürüyle yeniden bağ kurmaya
çalışırken inanmanın, bu topraklar için ne anlama geldiğini genç beyinlere
zikrederler bıkmadan" satırlarına
yer vermişti. Bu satırları okuduğumda aklıma ilk gelen birkaç kişiden biriydi M. Asım Gültekin. Elbette Akif Emre'nin yazısında
Asım'ın bazı özelliklerini anlattığını doğrudan varsayabileceğimiz başka
satırlar da bulmak mümkündü. Her ne kadar doğrudan Asım’ı kasdetmediği açıksa da en azından
kendisinin, Asım’ın ve daha başka birçoklarının rahatça içinde yer aldığını
düşündüğümüz bir tipolojinin ana hatlarını belirliyordu Akif Emre’nin bu
yazısı.
DAVA
OKULUNUN MUALLİMİYDİ
O yazıyı
"bir dava adamının yıllardır yayınlamadığı kitabını okumaya
başlama"sının kendisinde uyandırdığı çağrışımlar
sebebiyle yazdığını ifade ediyor Akif Emre. Akif Emre’nin bu ifadesinden
çıkartabileceğimiz ilk sonuç belki de dava adamlarının çoğu kez kültür
dünyamızda kitap vb. ilk elde somut sayılabilecek çalışmalarla görünür halde
olmaktansa başka yollarla yer aldığıdır. Sözgelimi Asım da uzunca bir süre
kitap yayınlamaktan imtina etti. Alışmak Ölümüne Karşı adıyla ilk
kitabını epey gecikmeli bir şekilde 2015 yılında okurla buluşturmuşsa bundan.
Ama Asım’ı birçok kitabın, birçok derginin yayınlanma serüvenin arka planında
sezmek de mümkün. Dava adamlarının kitap-dergi vb. kalıcı somut eserlerin
ortaya çıkarılmasına elverecek süreçleri kolaylaştırdığı, bu süreçlerde iş
göreceklere el ayak olup yardımcı oldukları, onları yetiştirdikleri, böylelikle
bu süreçleri mümkün hale dönüştürdükleri hiç ama hiç unutulmamalı. Bu
nitelikleriyle okuldur onlar.
Asım’ın
ömrü boyunca sürdürdüğü çabayı sadece kitap, sadece dergi yayıncılığıyla
sınırlamak da haksızlık olur elbette. O gerçek anlamıyla bir muallimdi ve
muallim olmasının bir neticesi olarak hayatımızdaki güzellikleri çoğaltma
peşinde idi. Müslümanların mizah dergisinin olmamasına içerlemişse ne yapar ne
eder mutlaka bir mizah dergisinin çıkarılmasına öncülük ederdi. Cafcaf böyle
vücut bulmuştu mesela. Çevresinde toplanan gençlerin yeteneklerine uygun uğraşılar
belirleme noktasında da Asım’ın ayrıca mahir olduğunu söylemek mümkün.
VAZİFESİ
OKUMAK VE OKUTMAKTI
Asım için
insanlar her zaman ikiye ayrılırdı: Müslümanlar ve diğerleri. Bütün
güzelliklerin Müslümanlardan olduğu bilinciyle davranan Asım için güzellikleri
Müslümanlar arasında yaygınlaştırmak hep ilk hedefti. Asım’ın kapsama alanına
girmeniz için Müslüman olmanız yeterliydi. Sizden sadır olacak güzelliği
yaygınlaştırmayı en önemli vazifesi olarak görürdü sözgelimi. Yanlışları ne
kadar çok olursa olsun onun bir Müslümanı sevmesi için bir güzelliğin ondan
sadır olması yeterliydi. O bu güzellikle anardı anacaksa o kişiyi. Yanlışları
görmezden geldiği anlamına gelmezdi elbette bu. Elinden geldiğince bu
yanlışları düzeltmeye çalıştığına şahidim en azından, lakin bir başkasına
takdim ederken o kişiyi, yanlışıyla değil, güzelliğiyle aktarmayı tercih
ederdi.
Hiç mi
sevmediği kişi yoktu Asım’ın? Elbette vardı, ama sevmediklerini anmayı da
sevmezdi Asım. Sevmediği kişinin güzel bir işi olur ve yanında o iş övülürse, o
övgüyü yapana tavır koyan kimselerden de sayılmazdı. Sadece susar, dinlerdi o
işle ilgili güzellikleri ya da o güzellikleri nasıl benimseyip
çoğaltabileceğinin düşüncesi içine girerdi. Kolay kolay başkaları hakkında
dedikodu ya da gıybet işitmezdiniz Asım’dan. Ne sevdiklerinin ne de
sevmediklerinin kötü huyları hakkında konuşmayı tercih ederdi. Genel olarak
sadece sevdiklerinin güzel işleri, güzel hasletleri süslerdi konuşmalarını.
Yanında bir başkasını çekiştirmeye çalışırsanız eğer seviyorsa o kişiyi itiraz
eder, onu çekiştirmenize engel olmaya çalışırdı; sevmediği birisi ise sadece
dinlerdi, çekiştirmeye pek müdahil olmak istemezdi. Bu özellikleri sadece
“kişi”ye, Asım’a özel saymak da mümkün değildi Asım’a kalırsa; Asım’ın dava
adamlığına mekniydi bu özellikleri, dava adamlığının bir devamıydı.
Kitap
Postası’ndan Cafcaf dergisine Dunyabizim.com internet sitesinden Sabah Namazı
Platformu’na, Cahit Zarifoğlu anmalarından Safahat ve Muhammediye okumalarına
kadar dikkat çeken birçok etkinlikte imzası vardı Asım’ın. Sadece bunlarla
yetinmemiş, belirlenmiş bir kitap etrafında hemen her şehirde, yurtta okuma
gruplarının oluşması için de çaba sarf etmişti bir ara. Teorisyen olmaktan çok
pratik çözümler üretme noktasında etkin, teoride ve sözde kalan birçok şeyi
hayata geçirmekte mahir bir kişilikti. Allah rahmet eylesin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder