2 Kasım 2020 Pazartesi

BİR DAVA ADAMI: M. ASIM GÜLTEKİN

 

Kendisini de pekâlâ dava adamı sayabileceğimiz merhum Akif Emre, ölümüne yakın bir dönemde, 2013'te kaleme aldığı "Dava Adamı" başlıklı bir köşe yazısında "Dava adamı dediğimiz bir model, fedakarlığın, fikir öfkesinin, samimiyetin, karşılıksız vermenin, paylaşmanın erdem olduğu bir insan modelidir. Kariyerizmin yer almadığı, ikbal hesaplarının yapılmadığı geçmiş ve yaşanan anla hesaplaşmanın yoğun bilincini yüklenen yüreklere işaret eden bir insan tipidir. Bir yanda varoluş bilincini diriltmeye çalışırken diğer tarafta çağdaş uygarlık adına çökertilen kurumların işlevini yüklenirler. Her biri birer okul işlevi görür. Bu ülkenin geleneğiyle, imanıyla, kültürüyle yeniden bağ kurmaya çalışırken inanmanın, bu topraklar için ne anlama geldiğini genç beyinlere zikrederler bıkmadan" satırlarına yer vermişti. Bu satırları okuduğumda aklıma ilk gelen birkaç kişiden biriydi M. Asım Gültekin. Elbette Akif Emre'nin yazısında Asım'ın bazı özelliklerini anlattığını doğrudan varsayabileceğimiz başka satırlar da bulmak mümkündü. Her ne kadar doğrudan Asım’ı kasdetmediği açıksa da en azından kendisinin, Asım’ın ve daha başka birçoklarının rahatça içinde yer aldığını düşündüğümüz bir tipolojinin ana hatlarını belirliyordu Akif Emre’nin bu yazısı.

DAVA OKULUNUN MUALLİMİYDİ

O yazıyı "bir dava adamının yıllardır yayınlamadığı kitabını okumaya başlama"sının kendisinde uyandırdığı çağrışımlar sebebiyle yazdığını ifade ediyor Akif Emre. Akif Emre’nin bu ifadesinden çıkartabileceğimiz ilk sonuç belki de dava adamlarının çoğu kez kültür dünyamızda kitap vb. ilk elde somut sayılabilecek çalışmalarla görünür halde olmaktansa başka yollarla yer aldığıdır. Sözgelimi Asım da uzunca bir süre kitap yayınlamaktan imtina etti. Alışmak Ölümüne Karşı adıyla ilk kitabını epey gecikmeli bir şekilde 2015 yılında okurla buluşturmuşsa bundan. Ama Asım’ı birçok kitabın, birçok derginin yayınlanma serüvenin arka planında sezmek de mümkün. Dava adamlarının kitap-dergi vb. kalıcı somut eserlerin ortaya çıkarılmasına elverecek süreçleri kolaylaştırdığı, bu süreçlerde iş göreceklere el ayak olup yardımcı oldukları, onları yetiştirdikleri, böylelikle bu süreçleri mümkün hale dönüştürdükleri hiç ama hiç unutulmamalı. Bu nitelikleriyle okuldur onlar.

Asım’ın ömrü boyunca sürdürdüğü çabayı sadece kitap, sadece dergi yayıncılığıyla sınırlamak da haksızlık olur elbette. O gerçek anlamıyla bir muallimdi ve muallim olmasının bir neticesi olarak hayatımızdaki güzellikleri çoğaltma peşinde idi. Müslümanların mizah dergisinin olmamasına içerlemişse ne yapar ne eder mutlaka bir mizah dergisinin çıkarılmasına öncülük ederdi. Cafcaf böyle vücut bulmuştu mesela. Çevresinde toplanan gençlerin yeteneklerine uygun uğraşılar belirleme noktasında da Asım’ın ayrıca mahir olduğunu söylemek mümkün.

VAZİFESİ OKUMAK VE OKUTMAKTI

Asım için insanlar her zaman ikiye ayrılırdı: Müslümanlar ve diğerleri. Bütün güzelliklerin Müslümanlardan olduğu bilinciyle davranan Asım için güzellikleri Müslümanlar arasında yaygınlaştırmak hep ilk hedefti. Asım’ın kapsama alanına girmeniz için Müslüman olmanız yeterliydi. Sizden sadır olacak güzelliği yaygınlaştırmayı en önemli vazifesi olarak görürdü sözgelimi. Yanlışları ne kadar çok olursa olsun onun bir Müslümanı sevmesi için bir güzelliğin ondan sadır olması yeterliydi. O bu güzellikle anardı anacaksa o kişiyi. Yanlışları görmezden geldiği anlamına gelmezdi elbette bu. Elinden geldiğince bu yanlışları düzeltmeye çalıştığına şahidim en azından, lakin bir başkasına takdim ederken o kişiyi, yanlışıyla değil, güzelliğiyle aktarmayı tercih ederdi.

Hiç mi sevmediği kişi yoktu Asım’ın? Elbette vardı, ama sevmediklerini anmayı da sevmezdi Asım. Sevmediği kişinin güzel bir işi olur ve yanında o iş övülürse, o övgüyü yapana tavır koyan kimselerden de sayılmazdı. Sadece susar, dinlerdi o işle ilgili güzellikleri ya da o güzellikleri nasıl benimseyip çoğaltabileceğinin düşüncesi içine girerdi. Kolay kolay başkaları hakkında dedikodu ya da gıybet işitmezdiniz Asım’dan. Ne sevdiklerinin ne de sevmediklerinin kötü huyları hakkında konuşmayı tercih ederdi. Genel olarak sadece sevdiklerinin güzel işleri, güzel hasletleri süslerdi konuşmalarını. Yanında bir başkasını çekiştirmeye çalışırsanız eğer seviyorsa o kişiyi itiraz eder, onu çekiştirmenize engel olmaya çalışırdı; sevmediği birisi ise sadece dinlerdi, çekiştirmeye pek müdahil olmak istemezdi. Bu özellikleri sadece “kişi”ye, Asım’a özel saymak da mümkün değildi Asım’a kalırsa; Asım’ın dava adamlığına mekniydi bu özellikleri, dava adamlığının bir devamıydı.

Kitap Postası’ndan Cafcaf dergisine Dunyabizim.com internet sitesinden Sabah Namazı Platformu’na, Cahit Zarifoğlu anmalarından Safahat ve Muhammediye okumalarına kadar dikkat çeken birçok etkinlikte imzası vardı Asım’ın. Sadece bunlarla yetinmemiş, belirlenmiş bir kitap etrafında hemen her şehirde, yurtta okuma gruplarının oluşması için de çaba sarf etmişti bir ara. Teorisyen olmaktan çok pratik çözümler üretme noktasında etkin, teoride ve sözde kalan birçok şeyi hayata geçirmekte mahir bir kişilikti. Allah rahmet eylesin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder