20 Eylül 2015 Pazar

AK Parti'nin bir kültür politikası var mı?


2002 Kasım'ından beri Türkiye'yi AK Parti hükümetleri yönetiyor. Yaklaşık 13 yıl yani. Edebiyat alanında Türkiye'de kuşakların 10 senede bir değiştiği, 10 sene önceki edebi zevk ve anlayışla, hali hazırdaki zevk ve edebi anlayışın birbirinden farklılaştığını biliyoruz. Batı kültüründe 20-25 senede gerçekleşen kültürel kuşak değişiminin Türkiye'de 10 seneye inmesinin sebepleri bir yana, ülkede kültürel alandaki politikaların yetersizliğini de gösteriyor bu kuşak değişimindeki hızlılık ve dinamizm bir yerde.
AK Parti hükümetlerinin iktidarda oldukları 13 yıl boyunca kazandıkları siyasi ve ekonomik başarılar sonucu girilen her seçimde oy oranını bir önceki seçime nazaran artırdığı biliniyor. Bu bir yerde AK Parti'nin popüler hafızada tuttuğu kıymetli yerle de alakalı. Halk, AK Parti'ye en zor zamanlarında bile destek olmayı sürdürüyor. Yine de sahnede önemli bir eksiklik olduğunu da düşünüyorum. AK Parti'nin siyasi ve ekonomik politikalarının kazandığı başarının benzerini kültürel sahada göremiyoruz. Bazen eğitim alanında da önemli aksaklıklar yaşandığı dile getiriliyor gerçi, ama "eğitim" meselesinde altyapı sorununu hızla halleden bir iktidarın nihai sonucu almasının kolay olmadığı da besbelli.  O yüzden her ne kadar kültür ile eğitim birbiriyle sıkı bağları olan iki alansa da eğitim sorunu şimdilik bu yazının konusu değil.
13 yıl boyunca akılda kalan dört kültür bakanı oldu AK Parti'nin. Bu bakanların akılda kalışlarının sebepleri ise "kültürel" değil. Yaşar Koç, malum medyanın yıpratma kampanyalarında çizdiği profilde "uyuyan bakan" formatıyla akıllarımıza çakıldı. Erkan Mumcu ise AK Parti'nin ithal kültür bakanlarından ilkiydi ve 27 Nisan e-muhtırasıyla açılan süreçte doğrudan halk tarafından tasfiye edildi. Başka bir ithal bakan Ertuğrul Günay'ın ise yaşadığımız toplumun kültüründen bihaber birisi olduğunu tahmin etmiyor, doğrudan biliyorduk. Konya'daki Şeb-i Arus törenlerinde  "Kesret içinde vahdet" yerine "şehvet içinde vahdet", Antalya'da Itri'nin 100. ölüm yıldönümü programlarında ünlü Segah Tekbir'e "Seyyar Tekbir" diyen biriydi Günay.
Dördüncü bakan Ömer Çelik'i ise doğrudan tanıdığım için özel paragraflar yazmalıyım onun hakkında sanırım. Ömer Çelik'i, yani Ömer abiyi 1989'da Aylık Dergi bürosunda tanıdım ilkin. O ay Aylık Dergi'nin son sayısında iki yazısı yayınlanmıştı. Diğer yazısını hatırlamıyorum, ancak Abdülkerim Süruş'un Türkçe'ye "Kim Savaşım Verebilir?" başlığıyla çevrilmiş kitabı üzerine yazdığı inceleme-tanıtım yazısı aklımda. Gazi Üniversitesi 4. sınıf öğrencisiydi. Mezuniyeti sonrası akademik süreçlerde de yer aldı, Yeni Şafak'ta siyasi çözümlemeleri kadar aşk yazılarıyla da dikkat çekti. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasi danışmanlığını üstlendi ve Kültür Bakanı oluncaya kadar geçen sürede bu görevini sürdürdü.
Aylık Dergi ve o dergiyi çıkaran ünlü öykücü Yaşar Kaplan konusu Ömer Çelik'in kültürel alandaki etkisizliğini göstermeye birebir. 28 Şubat sürecinin hâlâ en önemli mağdurlarından biri Yaşar Kaplan. Almanya'da yaşamını sürdürüyor. 28 Şubat'ı eleştiren yazıları dolayısıyla hapse girmemek için gittiği Almanya'dayken vatandaşlıktan çıkarıldı. Nuri Pakdil'in Edebiyat dergisi çevresinde ilk öyküleri yayınlanmış, 1980'de Aylık Dergi'yi yayınlamaya başlamış biri Kaplan. 10 sene sürdürdü yayınlamayı "kültür-sanat ve edebiyat dergisi" olan Aylık Dergi'yi. 3 öykü kitabı bir de uzun öyküsü yayınlandı. Siyasi yazıları dolayısıyla hapis de yattı. Alex Haley'in Malcolm X ile ilgili yazdığı  biyografiyi Türkçe'ye kazandırdı. İlk yazısı kendi dergisinde yayınlanan bir  kişinin Kültür Bakanı olduğu bir ülkenin eski vatandaşı Yaşar Kaplan. Birçok öykücü ve şairin ilk şiir ve öykülerini yayınlayan bir kültür eri. Cihan Aktaş'ın, Hicabi Kırlangıç'ın, Ömer Çelik'in ilk edebi yazıları yayınlanmıştı Aylık Dergi'de.
AK Parti'nin kültür bakanları olarak saydığımız ilk üç ismi bir yana bırakırsak, muhafazakar kültür adamlarının Ömer Çelik'ten beklentileri büyüktü. Ancak bu beklentilerin yerine geldiğini söylemek zor. Bunun sebebi yine aynı muhafazakarlıklar desek yanlış olmaz.
AK Parti'nin bir kültür politikası var mı? Bu soruya cevap net: Tarihi eser restorasyonları haricinde kültürel alanda AK Parti'nin yaptığı kalıcı bir şey yok. Yapılan işlerin hemen hepsi, genelde "turizme" dönük. Sırf tatil turizmi değil, inanç ve kültür turizmi. Müzeler, Mevlana, Hacı Bektaş törenleri vb. etkinlikler tamamen bu amaca dönük nostaljik birer malzeme.
AK Parti'nin en güçlü olduğu yerde, Konya'da, belediyelerin meslek edindirme kursiyerlerini sinema ve tiyatro seyretmeye götürmelerini "kültürel faaliyet" olarak adlandırdıklarını düşünürseniz, kültürsüzlüğümüzün aldığı boyutu daha iyi görürsünüz! (Cafcaf)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder