29 Eylül 2015 Salı

Edebiyat: Bir büyük yabancı

Yirminci yüzyılın en önemli düşünce tarihçisi ve sosyal teorisyenleri arasında yer alan Michel Foucault, hem ürettiği metinler hem de kavramlar ile çağdaş batı düşüncesinin ufkunu belirleyenler içinde özgül bir konumu işgal etti hep.
Deliliğin Tarihi, Hapishanenin Doğuşu, Kelimeler ve Şeyler, Bilginin Arkeolojisi, Cinselliğin Tarihi gibi sosyal bilimler ve felsefe ile ilgilenenlerin bir çırpıda saydığı kitapların yazarı olarak Foucault’un çağdaş düşünce içinde zikredilme frekansının da epey yüksek olduğu ileri sürülebilir. Sosyal teori ve felsefe alanında yeni bir düşünme tarzının ortaya çıkması bir şekilde Foucault’un eserlerinde dile gelen yaklaşım biçimiyle de bir hesaplaşmayı içerir bu yüzden. Fransız bilim tarihçisi Caunguilheim ile Fredrich Nietzsche’den derinlemesine etkilendiğini bildiğimiz Foucault’un hem ele aldığı konular ve bu konuları ele alma tarzı hem de konularını işlerken başvurduğu kavramsal avadanlık yapısalcılık-sonrası olarak adlandırıla gelen fikri hareketin de en önemli temalarını ve izleklerini teşkil eder. Gerçi Foucault, kendisinin postyapısalcı ve postmodernist vb. terimlerle birlikte anılmasını reddeder. Bütün çalışmalarını modernitenin bireyler üstündeki etkisi ve getirdiği yeni iktidar ilişkileri üstüne yoğunlaştıran Foucault’nun yaklaşımı özellikle aydınlanmacı-Marksist çevreler açısından kasvet vericidir. Foucault’nun özellikle hakikat ve iktidar kurgularına odaklı felsefi çözümlemeleri kendisinden sonraki tartışmaların bütün seyrini derinlemesine etkilemiştir.
1960’ların başında Foucault’nun edebiyatla yakın bir ilişki kurduğu iyi biliniyor, Deliliğin Tarihi için yaptığı hazırlık okumalarının notlarını incelemek bunu görmeye yeter. Foucault bu arşiv poetikasının, “17. yüzyıldan bu yana edebiyatın eğilim hattı” dediği şeyin güzelliğine tutulur.
Foucault, edebiyata felsefi bir bakışı yansıtan Büyük Yabancı başlıklı konuşma metinlerinde 1960’larda kafasını en çok meşgul eden meselelerden üçünü ele alıyor: dil, delilik ve edebiyat. Birinci konuşmada deliliğin dil ve edebiyatla kesişme noktası üstünde durduktan sonra, ikinci konuşmada edebiyatın ve edebiyat eserinin dille ilişkisini -yapısalcıların yönteminden esinlenen ama aynı zamanda ona eleştirel yaklaşan- felsefi bir yöntemle irdeliyor ve edebiyat eleştirisinin ufkunda araştırılmayı bekleyen konulara işaret ediyor. Üçüncü konuşmadaysa Sade’ın kurmaca metinlerindeki hakikat iddiasının temelini araştırdıktan sonra, eserlerinde teorik söylevler ile kurmaca sahneler arasındaki ilişkiyi odağa alıyor ve bu söylevlerin edebi ve felsefi işlevini inceliyor.
Bir söyleşisinde edebiyatı “büyük yabancı” olarak niteleyen Foucault’nun bu konuşmalarında da diğer eserlerinde rastladığımız türden zekice fikir, tespit ve eleştiriler metni okuma zevkini artırıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder