8 Kasım 2015 Pazar

Sosyolojiyi yeniden düşünmek

Amerikan eleştirel sosyoloji geleneğinin C. Wright Mills’le birlikte en önemli isimlerinden biri olan Alvin Ward Gouldner, eleştirel teorisiyle yeni bir sosyoloji önerisinde bulunur. Amacı entelektüel yaşamın görünürdeki kabullerinin ötesine geçmektir. Gouldner’ın eleştirel teorisinde, nerdeyse tüm çalışmalarında kullandığı dikotomiler ve refleksivite (teemmül) vurgusu ön plana geçer.
Gouldner’a göre sosyal bilim, hem toplumsal hayatın bir parçası hem de onun kavramsallaştırılması olduğu için toplumsal hayatın ve sosyal bilimlerin değişme çabaları birbirine derinden bağlıdır. Bu yüzden akademik sosyolojinin özgürleştirici potansiyeli sadece araştırma programlarıyla sağlanamaz; bu potansiyelin ortaya çıkarılabilmesi için sosyal bilimler ve sosyal hayatta eleştiri ve eylem şarttır.
Gouldner 20 yıllık çalışmasının bir ürünü olan Batı Sosyolojisinin Yaklaşan Krizi’nde modern toplumun ve kültürün daha geniş bir eleştirisinin önemli bir parçası olarak modern sosyolojinin bir eleştirisine girişiyor. Diğer sosyal bilimlerle birlikte sosyolojinin de dahil olduğu entelektüel araçların güçlendirilmeden günümüz toplumlarının eleştirisinin derinleştirilemeyeceğini savlayan Gouldner, sosyolojiyi “defolu bir toplumun defolu bir ürünü” olarak görmedikçe ve bu karşılıklı bağımlılığın ayrıntıları irdelenmedikçe sosyoloji eleştirisinin de yüzeysel kalacağına işaret ediyor.
Bu doğrultuda Batı sosyolojisinin gelişim dinamiklerinin ürünleri olarak Akademik Sosyoloji ve Marksizm’i ele alan Gouldner, sosyolojinin en verimli zemininin sadece o, bir tür ‘ikili bölünmeye’ uğradıktan sonra ve sadece onu destekleyen farklı toplumsal tabakalarda ve farklı uluslarda, farklılaşmış iki tarafın ortaya çıkmasından sonra, kendisini destekleyen kurumlarda başarılı bir biçimde ortaya çıktığını vurgular. Guldner’ın Akademik Sosyoloji’den kastı doğrudan yapısal işlevselcilik ve Talcott Parsons’tır. Marksizm ise Sovyetler Birliği’nin resmi sosyal bilimidir. Gouldner’a göre hem Akademik Sosyoloji hem de Marksizm derin ve radikal değişimlere gebedir ve kitabında Gouldner bu değişimlerin izlerini sürer. Ona göre, dünyada sosyolojinin etrafında geliştiği bu iki temel kutupta yaşanan değişimler sosyolojideki krizi hızlandıracaktır. Esasen ‘kriz’ ana akım sosyolojinin neredeyse kalbi konumuna gelmiş hakim konsensüsteki bir teklemedir, yani Parsons’a dayalı yapısal işlevselciliğin uzun süreli hakimiyet döneminin sona erişinden kaynaklı bir krizdir.
Parsons’a ve onun temsil ettiğini düşündüğü Akademik Sosyoloji’ye kapsamlı eleştirilerin geliştirildiği kitabında Gouldner, Batı sosyolojisinin yaklaşan krizini aşmak üzere yeni reçeteler önerir. Tarihsel bakışın önemine işaret eden Gouldner, tarihsel bilginin sosyal teoriyi şekillendirmesindeki rolünü de detaylı bir şekilde irdeler. Kitabın, 1970’te, yani Avrupa’da Mayıs 1968’de patlak veren büyük öğrenci olaylarının hemen akabinde yazıldığını da hatırlamak gerekir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder