7 Aralık 2018 Cuma

‘Ben’ katlinin en ikna edici versiyonları

Özellikle son 40-50 yıldır sosyolojik düzeyde sürekli tartışılan kimlik/aidiyet porblemlerinden felsefi ötekilik/başkalık arayışlarına kadar günümüz düşüncelerindeki entelektüel çabaların gölgesinde kalmış ve kökü Descartes’in cogito ergo sum özetine kadar uzanan modern bir konu sayılabilir ‘ben’ düşüncesi. Her türlü felsefi düşüncenin başlangıç sorusunu teşkil eden “Ben kimim?” sorusunu düşünmenin geri plana itilip varlık, başka, güç istenci, iİd vb. konuları önceleyen düşünümlerin ön plana çıktığını görürüz. Bu tür bakışlarda ben genellikle dışsal gerçekliğin ürettiği bir yanılsama olarak nitelenir. Narsisizm ile yabancılaşma gibi bazı olumsuz ihtimal ve seçeneklerin sürekli devrede olduğu bir cinayet şeklinde ‘ben’e yönelik saldırılar gelişir. Hatta ‘ben başkasıdır’ diyen ünlü Fransız şair Arthur Rimbaud’nun yorumcularının ileri sürdükleri kadarıyla modern deneyimin özü, bir nevi ben ile ben-olmayan (başkası) arasındaki kavgadan ibarettir. 
Çağdaş Fransız felsefesinin ünlü simalarından Jacob Rogozinski, ben meselesinin evrensel bir yaşam tasavvurundan çok her bir ben’in tekil varoluşu olduğuna işaret ederek çağdaş felsefedeki ‘ben cinayetleri’ne eğiliyor öncelikle. Kendi eleştirel çizgisi için ‘usta ben katilleri’ olarak nitelediği Heidegger’in ontolojisi ve Lacan’ın psikanalizine yoğunlaşan Rogozinski, bu noktadaki eleştirisini “Egonun hakikatine geri gelebilmek için, beni kendime geri getirebilecek yolu bulabilmek için işe egonun önündeki engelleri kaldırarak başlamalıyım” şeklinde meşrulaştırıyor. 
Heidegger’in Avrupa Nihilizmi başlıklı metninde ‘modern özne metafiziği’nin ortaya çıkışından, bu metafiziğin yeryüzünü ele geçirmenin peşine düşmüş mutlak bir istence yol açmasından Descartes’ı ve Kartezyen cogito’yu sorumlu tutmasını değerlendiren Rogozinski, onun Varlık ve Zaman’daki zaten başlamış ego cinayetini radikalleştridğine dikkat çeker. Rogozinski’ye göre, Heidegger bizi Varlık’ın çağrısına tabi kılarak özgürlüğümüzü elimizden alır ve bu jest Heidegger’e atfedilen o ünlü 1933 yılındaki politik yanılgıyla hemzamanlıdır: Heidegger, 1933’teki ünlü Rektörlük konuşmasında Nasyonal Sosyalist Parti ve programın çağrısına tabiyetini ilan etmiştir! 
Lacan özelinde psikanalizin de kapsamlı bir eleştirisine girişen Rogozinski, onu ben’in oluşumunu ben-olmayandan hareketle açıklamaya çalışan birkaç teoriden biri kabul ederek, böylelikle ben katlinin en ikna edici versiyonlarından biri ile karşılaştığımızı vurgular.
Egonun hakikati 
Rogozinski’nin ‘aşkın bir başka’ya başvuru gerektirmeyen, yabancılaşmışlığa uzak, “hakiki ben” arayışı Heidegger ve Lacan eleştirilerinden Descartes ve Husserl’i “ben’e geri dönüş sorunsalı” çerçevesinde yeniden ve daha incelikli bir okuma ve yorumlamaya yönelir. Husserl’in Ichleib (benyaşam) kavramı eşliğinde tenden benin, bir ten-benin beden haline gelişini göstermeye çalışır. 
Heideggeryen ‘ontolojik fark’a nispetle bir ‘egolojik fark’ı vaz eden Rogozinski’nin fenomenoloji ve psikanalizi eş zamanlı ve eleştirel bir şekilde kullanarak psikanalize alternatif olmayan bir ego-analizini Desartes, Husserl ve Merleau-Ponty üzerinden üretmeye çalıştığını belirtmek mümkün. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder