2 Aralık 2018 Pazar

İkinci Muallim'in İdeal Devlet'i: Medinetü'l Fazıla


Klasik İslam siyaset düşüncesinin siyasetname (pratik siyasi bilgelik) ve şer'i düşünce (hukuk) alanları dışındaki üçüncü ana kaynağı sayabiliriz felsefi bakışı ve dolayısıyla Farabi'nin Medinet'ül Fazıla'sını (Kitabın Arapça tam ismi ise şu şekildedir: Kitabü Mebadii Arai ehl'il Medinet'il Fazıla.) Farabi'nin Medinet'ül Fazıla'da billurlaşan yaklaşımı Farabi sonrası İbn Sina, İbn Miskeveyh, İbn Bacce, İbn Rüşd, Nasireddin Tusi, Celaleddin Devvani ve Kınalızade Ali Efendi gibi pratik felsefede (ahlak ve siyaset felsefesinde) ön planda yer alan filozoflarca da sürdürülmüştür.
Büyük temsilcileri Aristoteles ve Platon olan antik Grek felsefesinin Abbasiler döneminde kurulan Beytül Hikme aracılığıyla Grekçe'den Süryanice yoluyla Arapça'ya ya da doğrudan Arapça'ya aktarımı neticesinde el-Kindi ile başladığını ifade edebileceğimiz İslam felsefesi çabasının en önemli duraklarından biridir Farabi. Aristoteles'e verilen 'Birinci Muallim' unvanına nispetle 'İkinci Muallim' olarak anılan Farabi'nin Medinet'ül Fazıla'da Platon'un Devlet'ini değil de Yasalar'ını esas alarak 'ideal devlet'i tasvir ettiği belirtilebilir.
Eflatun'un Yasaları'na yaptığı Özet'in başlangıcında yer verdiği o ünlü hikaye sebebiyle 20. yüzyılda ünlü siyaset felsefecisi Leo Strauss tarafından Farabi'nin ikili bir dille yazdığı iddia edilir: Metafizik bahislerde gayet içrek/gizli (esoterik-batıni) ve ancak tilmizlerin anlayabileceği bir dil kullanan Farabi, siyaset ve ahlak felsefesine ilişkin eserlerinde ise Sünni topluma uyacak açık (ekzoterik-zahiri) bir dile başvurur. Leo Strauss için Farabi'nin siyaset felsefesi, onun metafizik ile ilgili görüşlerini halk nezdinde meşrulaştırmak için başvurduğu bir köprü niteliği taşır. Leo Strauss'un bu iddiası gerek Dimitri Gutas, gerekse Olivier Leaman tarafından eleştirilmiş; ayrıca Farabi'nin ikili yazma stiline ilişkin ileri sürdüğü görüşlerin tarihsel-kültürel bir zemininin de olmadığı gösterilmiştir.
Medine'tül Fazıla'sına dayanarak, Farabi için, siyasetin ilk gerçek hedefinin mutluluğa ulaşmak olduğunu kaydedebiliriz. Mutluluk, 'Fazıl Şehir' olarak nitelenen erdemli şehrin özünü teşkil eder. Gerçek mutluluğun yurdu ise ahiret olduğu için dini hayat, dünyevi hayattan ayrı ve kopuk değil; aksine dini hayat dünyevi hayatın merkezi ve mihveridir. Erdemli şehir dünya ve ahiret saadetinin birlikte amaçlandığpı bir şehirdir bu yüzden. Farabi'nin anlatımıyla ideal bir devlet ve toplumda  ancak bedenen ve ruhen sağlam, zeki, öğrenme ve öğretmeyi seven, dürüst, kendine güvenen, Tanrı'ya inanan, çalışkan kimse başkan olmalıdır. Bu özelliklere sahip yöneticiler, yönettikleri kişileri bilgi bakımından da yükseltirler. Erdemli şehrin yegane olmasına karşın erdemsiz şehirlerin çokluğuna dikkat edilmelidir. Farabi bütün erdemsiz şehirleri cahiliye şehri olarak niteler. Zorunluluk, Zenginlik Bayağılık, Şeref, Zorba, Demokratik vb. isimlerle anılan şehirler cahil şehirler arasında zikredilir. Cahil şehirlerin yanısıra fasık, sapkın ve değişmiş (mübeddel) şehirler de bulunur Farabi'nin anlatımında.
Farabi eserinde İdeal Devlet'in insan bedeni gibi yapılandığını söyler ki kendisinden sonra bu metafora Gazzali'nin de başvurduğunu bilmekteyiz. Erdemli şehrin kuruluşundan nasıl yapılandığına, erdemli şehirde yaşayan insanların inanç ve görüşlerinden bu şehirlerdeki sınıf ve işbölümüne, yöneticilerin niteliklerinden kurumlarına kadar eserinde erdemli şehri ayrıntılı bir şekilde anlatan Farabi'nin açık, kolay ve sade diliyle  aynı şekilde cahil şehirlerin çeşit ve özelliklerine ayrıca değinir.
İdeal Devlet tasavvuru özgün müdür?
Erwin Rosenthal, Montgomory Watt, Bernard Badie gibi oryantalistlere kalırsa İslam düşüncesinde özgün bir siyaset teorisi yoktur ya da İslam toplumları çeşitli gaileler sebebiyle siyaset alanında başarısız kalmışlardır. Bu oryantalistlerin savlarına karşın, İslami siyasi düşüncenin diğer dinlere ve bu dinlere mensup toplumlara nazaran beşeri eylemliliğe daha fazla özgürlük tanıdığını söylemek gerekir; İslami gelenekte toplumsal düzenin oluşumunun bir dini inanç olmaktan öte, sadece bir hukuki problem şeklinde kalışının da farklı siyasi anlayışların tezahüründe belirgin şekilde etkili olduğu söylenebilir.
Farabi'nin en özlü bakışını yansıtan Medinet'ül Fazıla'da dile getirdiği siyaset düşüncesini, İslam siyasi düşüncesinin içsel gelişmesinden ve olgunlaşma sürecinden kopararak ele almak, onun metinlerinin eski Grek metinlerinin sınırları dışında düşünmenin mümkün olmadığını söylemek birçok bakımdan hatalı görünür. Her ne kadar Farabi'nin temel çıkış noktasını Platon ile Aristoteles'in eserleri oluşturmuşsa da onun özellikle vahiy teorisi ekseninde felsefi teizm ile dini teizm arasında bir yakınlaşma bulmaya çabalayan bakış açısı dolayısıyla siyaset felsefesinin özgünlüğünün de izahtan vareste olduğu görülebilir. Çünkü neredeyse Farabi'nin siyaset alanındaki görüşleri onun felsefe sisteminin kalbini oluşturur. Farabi'nin ortya koyduğu felsefi sistematiğin ağırlık merkezini onun siyaset felsefesinin edindiğini de söyleyebiliriz. Bu açıdan onun siyaset felsefesi ne metafizik ne de ahlak felsefesinden bağımsız değildir. Farabi'nin kendi varlık teorisini erdemli şehrin insanlarının da taşıdığı düşünceler olarak tasviri esasen durumu izah etmeye yeter. İdeal devlet tasavvurunu özgün addetmeyenler bile onun siyaset felsefesine tanıdığı bu merkezi konumun önem ve özgünlüğünü görmek durumundadır. (Cins, Kasım 2018)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder