20 Mart 2019 Çarşamba

ENİS BATUR BENİ NİÇİN ARADI?

Atlılar dergisinin 9. sayısında yayınlanmıştı "The Question For Amnesia." Bu şiir için 2000 ila 2001 arasında tam bir yıl uğraşmıştım. Sevgili Prof. Dr. Yasin Aktay'ın Selçuk Üniversitesi Sosyoloji bölümündeki odasında, 1992 model bir macintosha kayıtlıydı şiir. Hocaya bir nevi "gönüllü asistanlık" yapıyordum. Tezkire'nin iki aylık 2. dönemi. Sık sık yayın kurulu toplantıları için Işık Yanar, ben ve Yasin Aktay Ankara'ya da gidiyorduk birlikte. Şiir o bir yılda gıdım gıdım ilerlemişti. Şiirin ilk okuru ise başka bir dostumdu, Sosyoloji bölümünü bitiren Ali Bektaş'tı. Ali ile ise 1995'te tanışmıştık sanırım, Jurnal dergisi dolayısıyla. Okumuş ve beğenmişti Ali. Ben ise o zamanlar şiirin o halinden pek emin değildim (hâlâ da emin değilim ya!)

9. sayı çıkmadan önce bir Ankara ziyaretinde Girgin Kıraathanesi'nde Hakan Arslanbenzer'le karşılaştığımda vermiştim ona şiiri. Sağ olsun Hakan da dergide yayınlamıştı. Atlılar'ın ilk döneminin son sayısı.

Sanırım Eylül'dü. Dergi Haziran'da yayınlanmıştı. Şiirin etkilerini bilmem mümkün değildi. Konya'dan çıkmamıştım o yaz. Koyuncu Pasajı'ndaki uğrak yerim Çizgi Kitabevi'ne gitmiştim. Şimdilerde Çizgi Kitabevi Yayınları'nın Genel Yayın Yönetmeni görevini başarılı bir şekilde sürdüren Mahmut Arlı, "Abi, seni Yapı Kredi'den aradılar. Sana ulaşmak istiyorlarmış" dedi ve elime bir telefon numarası tutuşturdu. "Neden aramışlar ki" diye sordum. "Söylemediler" dedi. O sıralar cogito'nun Selçuklular'la ilgili bir sayı hazırlığı içinde olduğunu duyuyordum, büyük ihtimalle bununla ilgili idi. İyi ama bu konuda ben ne yapabilirdim ki? Yine de dönüş yapmalıydım sanırım. En azından eğer arama sebepleri böyle bir konuysa herhangi bir şey yapamayacağımı söyleyebilirdim.

Kampüs minibüsleri o sıralar İnce Minareli Medrese'nin güneyindeki sokaktan kalkardı. Ve o sıralar benim gibi işsiz güçsüz bir kişinin vakit geçirebilmek için yapabileceği en iyi şeylerden biri Kampüs'e gidip macintoshun başına oturmaktı. Yeni bir şiire başlamıştım, "Tongadır tango değil- Bir Toz Meseli-"ne. En azından ona birkaç kelime eklerdim boş gezmektense...

Cebimde küçük bir kağıda yazılı bir telefon numarası ve Erickson marka külüstür, o zaman için bile külüstür bir cep telefonu ile kampüse vasıl oldum. Cep telefonumun elbette kontörü yoktu. Sadece aranmak içindi benim için cebinde bir telefon taşımak çoğu kez. Fen-Edebiyat kantininin yanındaki fotokopicinin "kontörlü telefonu"ndan verilen numarayı aradım. Aaa! Murat Yalçın çıktı direkt. Şaşırdım. Ama yine de kendimi tanıttım. "Beni aramışsınız" dedim. Büyük bir nezaketle Murat bey, cep telefon numaramı istedi, döneceklerini belirtti. Verdim ve Yasin Aktay'ın odasına çıktım. Hoca odadaydı. Macintoshu açtım. Şiiri açtım. Şiire aval aval bakıp durdum. Tek kelime bile ekleyememiştim. Bazen bir virgül ekliyor, bazen de az önce eklediğim o virgülü kaldırıyordum.

Sürekli de çay söylüyordu hoca. Öğrencilerle sohbet ediyor, ben de her seferinde bir çay içiyordum. Sıkışmıştım doğrusu. Hocadan izin isteyip WC'ye çıktım. Sürekli şarjının biteceği yolunda ötüp duran külüstür cep telefonunu da şarja taktım. Odaya döndüğümde öğrenciler gitmişti, hoca yalnızdı, makalesiyle uğraşıyordu. "Cep telefonun arandı Murat" dedi sadece. O sırada tekrar çalmaya başladı telefon. Açtım elbette. "Merhaba Murat bey" dedi karşımdaki hanım, "Ben Banu. Enis Batur beyin özel kalemiyim. Enis bey sizinle görüşmek istiyor!" Şaşkındım doğrusu! Ne düşüneceğimi bile bilmiyordum. Halbuki 1998'deki TÜYAP Kitap Fuarı'nın fuayesinde farklı masalarda oturmuştuk. Hilmi Yavuz'un Ece Ayhan'la ilgili anlattığı dedikoduları dinliyordum işte! Bol bol gülüyorduk! (O anlatılanları yazmak yerli yerinde olmaz elbette, bundan dolayı yazılmayacaklar!) Enis bey ise üç-beş masa ötedeydi. İyi ama beni niye aradı?

"Elbette" demiştim bu arada tabii ki Banu hanıma. Kısa bir aradan sonra Enis beyle telefonda konuştuk. Atlılar'daki şiiri okuduğunu belirti Enis bey. Üç ayda bir yayınlanan Kitaplık dergisine yeni bir format düşündüklerini belirtip "Eğer şiir gönderirseniz yayınlamak isteriz" cümlesini de ekledi. Hazırda herhangi bir şiirim yoktu ki! Söyledim bunu ve "Tongadır tango değil adlı bir şiirle uğraşıyorum. Bitirebildiğim an ilk düşüneceğim dergi Kitaplık olacaktır" dedim. Enis bey ise işi dergiyle bırakmadı, yakalamışken şunları da ekleyiverdi: "Eğer yayınlanacak bir şiir kitabınız varsa YKY'den yayınlanmasını isteriz." Bu öneriye ilk anda ne diyeceğimi tam kestiremesem de kafamda aslında verilecek cevap belliydi: "Henüz herhangi bir şiir kitabım yayınlanmış değil. Bir kitap çıkacaksa dergilerde yayınlanmış şiirlerin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş bir kitap olsun istemiyorum. Kendi geometrik bütünlüğünü ve iç düzenini sağlamış bir kitap olsun istiyorum. Ve bunu sağlayacak şiirler de henüz yazılmadı. Eğer bu şartları taşıyan bir kitap kararı alırsam ilk düşüneceğim yayınevleri arasında olacaktır YKY" dedim.

Telefon konuşmasının özü burada bitti. Karşılıklı iyi dileklerin ardından telefonlar kapandı. Akşamleyin bir internet kafeye oturdum ve Atlılar e-posta grubuna bu görüşmeyi bildirdim. Bu bildirimin ardından gruptaki değerlendirmelerin ayrıntılarını elbette yazmayacağım. Enis Batur'un haber verdiği gibi Ocak 2002'den itibaren Kitaplık dergisi aylık yayın periyoduna geçti ve fakat Enis bey Yapı Kredi Yayınları'nın genel yayın yönetmenliğinden ayrıldı.  Geometrik bütünlüğüne ancak 2006'da kavuşabilen Uzak Koku ise 2008'de İz yayıncılık tarafından yayınlandı. Onlar erdiler muradına biz çıkalım kerevetine.

YAZIDA BAHSİ GEÇEN ŞİİRİ OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

THE QUESTION FOR AMNESIA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder