11 Haziran 2020 Perşembe

Felsefe ve sosyal bilimlerin nedensel genellemeleri

Modern zamanlarda doğa bilimleri alanında sağlanan birçok başarı bu bilimlerin kendilerini felsefeden, bilhassa Aristoteles’in “ilk felsefe” olarak gördüğü metafizikten ayrıştırıp bağımsız bir disiplin olarak hareket etmelerine yol açtı. Aralarında fizik, kimya, biyoloji vb. disiplinlerin olduğu bilim sahasındaki bu gelişmeler sonucu 19. yüzyıldan itibaren de doğa bilimlerine benzer bir biçimde insan topluluklarının da incelenip incelenemeyeceği sorusunun öne çıktığını görüyoruz. Bu minvalde doğa bilimlerine gerek yöntem gerekse de araştırma yordamları aracılığıyla öykünen yeni disiplinler oluşturulmaya çalışıldı. Bu vetirede antropoloji, sosyoloji, psikoloji gibi sosyal bilimlerin oluşumu, söz konusu bu disiplinlerin kendi yöntem ve araştırma sahalarını felsefe ve tarihten ayrıştırıp özgülleştirerek doğa bilimlerindeki kesinlik benzeri bir kesinliğe kendi içsel prosedürlerinde nasıl ulaşacaklarını sorularını da beraberinde getirdi. Sosyal bilimcilerin önemlice bir kısmının kendi araştırma yöntemlerini doğa bilimlerine öykünerek modellemeye çalışmaları esasen modern dönemlere egemen olan metafiziğin ‘neyin bilgi sayılıp neyin bilgi sayılmayacağına dair’ kavrayışının da bir tezahürü olarak görülebilir.
Analitik gelenekten gelen İngiliz bir filozof olan Peter Winch, Türkçe’ye Sosyal Bilim Düşüncesi ve Felsefe adıyla çevrilmiş kitabında ikili bir strateji izleyerek bir yandan felsefeyi saçmalıkları/anlamsızlıkları teşhir amaçlı olduğuna inanan ve büyük çoğunluğu mantıksal pozitivistlerin ileri sürdüğü görüşler toplamından oluşan bir eğilimi eleştirirken diğer yandan da psikoloji ve diğer sosyal bilimlerde yaygın olan davranışçı eğilimlerin yol açtığı başka bir eğilimle de mücadele eder.
Dil, anlam ve toplum
Tıpkı davranışçılığın, insan davranışının yanlış anlaşılmasına düşünmesi gibi saçma kullanımları ve anlamsızlıkları ortaya çıkarmayı hedefleyen kavramsal analiz ve gündelik dil felsefelerinin de kavramlar ile bu kavramları kullanan insanların hayatları arasındaki karşılıklı etkileşim ve bağımlılıkları yeterince takdir edemediğini düşünen Winch’e kalırsa birtakım linguistik karışıklıklar, ‘bir şey demenin ne demek olduğunun’ dil için önemi ortaya çıkarılmadıkça, varlıklarını sürdürecektir.
Dil oyunu ve yaşam biçimi gibi Wittgeinsten’dan aldığı bazı kavramlar aracılığıyla, ‘anlama’nın dayandığı temel bağlantıyı açığa çıkarmaya çalışan Winch’e göre “toplumsal etkileşim, kuvvetlerin etkileşiminden daha çok, bir sohbetteki fikri alışverişle daha anlamlı bir şekilde karşılaştırılabilir.” Winch’in meseleyi böyle koymasının temel saiki ise dilin ancak birlikte anlamlı olabileceği inancını taşıyor olmasında yatar. Dile dair mekanistik algılara yönelik bu eleştiri, aynı zamanda dilin ‘konuşulan bir şey’ olmasındaki hikmete yaslanır.
Sonuçta Wittgeinstein’ın dil felsefesine yaslı bu kitabın yazarı Peter Winch’in Hans-Georg Gadamer, Jurgen Habermas, Karl Otto-Apel gibi kıta Avrupası’nda hermenötik felsefi gelenekle bir şekilde ilişkili isimlerce övülmesine hayret etmemeli. İngilizce ilk baskısı 1958’de yayınlanan kitabının 30 yıl sonraki ikinci baskısına yazdığı önsözde Winch, bu kitaptaki görüşlerinin önemli bir bölümünü sahiplenirken bir kısmını da reddetmek zorunda olduğunu söylüyor. Kitaba ayrıca Routledge Klasikler serisi için Raimaond Gaita’nın ve kitabı Türkçe’ye çeviren Ömer Demir’in de birer yazıyla katkı sunduklarını söylemeli.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder