3 Haziran 2020 Çarşamba

Fenomenolojiye nüfuz etmeyi kolaylaştıran kitap

Yirminci yüzyılın en etkili felsefi akımlarından biri olarak görülen fenomenoloji yüzyılın başlarında gerek bilimlerde gerekse de Avrupa’nın düşünce dünyasında baş gösteren bunalıma bir cevap verme kaygısıyla Edmund Husserl tarafından geliştirildi. Metafizik düşüncelerden uzaklaşarak somut hayata ve şeylerin kendisine dönmeyi hedefleyen bakış açısıyla Husserl, fenomenolojiyi bir yöntem olarak tasarlamaya özen gösterdi. Kendisine çıkış noktası olarak “özne-nesne” ilişkisini alan Husserl, nesneyi, en genel anlamda öznenin dış dünya ile kurduğu ilişkilerinde algıladığı, deneyimlediği “şey”ler olarak gördüğü için ampirizm ve pozitivizmle yakınlaşıyor zannedilse de temelde yaklaşımı gerek pozitivizmi gerekse de ampirizmden ayrışır. Çünkü Husserl fenomenoloji aracılığıyla, özlerin bilgisine ulaşmayı amaçlar. Hiçbir zaman “gerçekliğin kendiliği” diyebileceğimiz bir şey yoktur; çünkü gerçeklik her zaman kendisine yönelmiş bir bilinç için tarafından bilinebilir.
Husserl fenomenolojik yöntemi aracılığıyla felsefeye yeni bir başlangıç sağlamayı umut ediyordu. Arayışı bu bakımdan fenomenolojiyi “özü görüleyen Bilinç’in bilimi”dir. Gerek algıların gerekse bilincin tasviri konusu da fenomenolojinin ana konusudur. Fenomenolojik yaklaşımı temelde askıya alma ve fenomenolojik indirgeme şeklinde ifade edebileceğimiz ikili bir işlemle özün bilgisine ulaşma şeklinde ortaya koyan Husserl, bir yandan verili ögelerin rastlantısallığı olarak adlandırabileceğimiz her şeyin dışta bırakılmasını önerirken diğer yandan da bunlar hakkındaki bilimsel, mantıksal, estetik, kültürel vb. bütün yargı ve çıkarsamaları da uzaklaştırmaya gayret eder. Husserl’in geliştirmeye çaba sarf ettiği bu felsefi bakış açısının ve yöntemin etkisi Heidegger’den Sartre’a, Merleau- Ponty’den Levinas ve Derrida’ya, Frankfurt Okulu’ndan Foucault ve postmodern düşünürlere kadar pek çok düşünür ve felsefi eğilim üzerinde derin etkilere yol açtı.
Özgün yaklaşım
Habermas’ın deyişiyle yirminci yüzyılda ortaya çıkmasına karşın, analitik felsefe ve yapısalcılıkta olduğu bir sonrası çıkmayan bir yaklaşımdır fenomenoloji. Bilindiği gibi yirminci yüzyılın ikinci yarısında hem post-analitik hem de postyapısalcı yaklaşımlardan bahsedilebilmişti; ancak fenomenoloji için böylesi bir post- önekinin kullanılabileceği bir durum sözkonusu değildir. Bu açıdan da son derece özgün bir yaklaşımı temsil eden fenomenolojik yaklaşımın evvel emirde bir yöntem tasarlanmış olması onun başka bazı yaklaşımlarla da melezlenmesine imkân vermiştir. Sözgelimi hermenötik alanda Ricoeur, fenomenolojik hermenötiğe örnek gösterilirken sosyolojide de Alfred Schutz ön plana çıkar. Türkçe’ye daha önce doğrudan Edmund Husserl’in fenomenolojisi ile ilgili yazdığı Edmund Husserl’in Fenomenolojisi adlı kitabı çevrilmiş olan Dan Zahavi, ‘Fenomenoloji: İlk Temeller’ adıyla çevrilmiş bu kitabında daha yalın bir dil kullanarak fenomenolojik yaklaşımı ana başlıklarıyla okura sunmayı hedefliyor. Zahavi, bir yandan Husserl, Heidegger ve Merleau-Ponty gibi öne çıkan fenomenologların çalışmalarına aşinalık sağlamayı hedefleyen bakış açısıyla onların çalışmalarını çözümlerken diğer yandan da fenomenolojiyi teşkil eden ana kavramsal çerçeveyi de açığa çıkarmaya uğraşıyor. Zahavi, fenomenolojinin farklı alanlardaki kullanımlarını irdelemeyi de ihmal etmediği kitabında böylelikle Husserl’in girift felsefi dilinin karmaşıklaştırdığı düşünülen fenomenolojiye nüfuz etmeyi kolaylaştıran bir bakış açısı tutturuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder