5 Mart 2022 Cumartesi

Anlamı hayatın dışında arama!

 Modern dönemlerde doğal hayat ile kültürel hayatı birbirinden ayrı, yer yer birbirine zıt ya da birbiriyle ilgisiz düşünme eğilimindeyizdir. Doğa ile kültürü, hayat ile doğa ve kültürü, eylemek ile söylemeyi zıtlaştırma ya da birinin diğerini takip ettiği bir sürecin bir kertesi olarak değerlendirme de aynı eğilimlerimizin bir parçasıdır. Akıl ile kültür, rasyonalizm ile görecilik arasında varsayılan zıtlığı da benzer bir biçimde değerlendirebiliriz. Modernlik handiyse bir tür ikili karşıtlıklar rejimi gibi görülür: Birey ve toplum, devlet ve toplum, hakikat ile tarih, anlam ile önem, modernlik ile gelenek, akıl ile inanç, bilim ile din gibi birçok kavramsal zıtlıklar türetilir sürekli. Özellikle 18. ve 19. yüzyıllarda ortaya çıkan pozitivizm, ilerlemecilik vb. yaklaşımlara karşı Alman felsefe geleneğinin kültürcü yaklaşımları dikkat çeker. Hatta, Heinrich Heine'ın ipucuna dayanarak Karl Marx, 1789'da gerçekleşen Fransız Devrimi'ne karşı Almanların felsefi bir devrim yapmış olduğunu ileri sürmüştü. 18. yüzyıldaki Fransız politik devrimi "ilerlemeci" addedilirse, 19. yüzyıldaki Alman felsefi devrimi de "kültürcü" sayılabilir.

Yaşamsallık kavramı

Düşüncesinde metatarihsel bir bakışla nesil, bir neslin hassasiyeti (ki Gasset'ye göre her nesil kendine göre bir hassasiyetten ibarettir), yaşamsallık kavramlarını geliştiren 20. yüzyılda yaşamış en önemli İspanyol filozof Ortega y Gasset 1921-22 akademik yılında üniversitede verdiği dersin çeşitli eklerle genişletilmiş bir haline dayanan eseri Çağımızın Meselesi'nde bütün felsefi uğraşın iki zorunluluğu, yani (i) varlığın, var olanların, eşyanın nasıl olduğunu ve (ii) şimdiye kadar bunlar üzerine neler düşünüldüğünü irdelemeye dayandığını savlıyor. Ortega y Gasset, buradan hareketle bazı dönemlerin barışçı bazı dönemlerinse savaşçı felsefe dönemleri olduğunu da belirterek ders verdiği yıllardaki İspanya ve Avrupa'daki neslin kendilerine sadık olmayan, kendilerine emanet edilen tarihi niyete ihanet ettiğini, kendilerinden önce oluşturulmuş ve böylelikle kendi mizaçlarıyla alakalı olmayan fikirlerin, kurumların, hazların içine gömülmeyi tercih ettiklerini ileri sürüyor. Bu durumu yorumlarken Batı duyarlığının pusulasının en az doksan derece saptığı kanaatine varan Gasset, bilimsel sistemler, nesiller ve dönemler arasındaki yakınlığı soruşturarak rasyonalizm ile görecilik (tarihselcilik) tartışmasını ele alıyor ve "ne aklı kutsayıp hayatı hiçe sayan salt akılcılık ne de mantığı buharlaştırıp hayatı kutsayan bir görecilik"in çare olamayacağını vurguluyor.

Yaşadığımız çağın asıl meselesinin aklı yaşamsallığa tabi kılmaktan, onu biyolojik şema içine yerleştirmekten, spontan olana teslim etmekten geçtiğini öne süren Gasset için yeni çağın misyonu hayatın kültüre değil; kültürün, aklın, sanatın ve etiğin hayata hizmet etmesi gerektiğini göstermek olarak belirlenebilir. Bu belirlemenin saf aklın kendi imparatorluğunu yaşamsal akla teslim etmek mecburiyeti anlamına geldiğini ifade eden Gasset, kültürcülüğün bizatihi "Tanrı'sız bir Hıristiyanlık" olduğunu da söylemekten geri kalmıyor.

Modern tarihin en radikal krizini yaşayan neslinin (Bu "radikal kriz"in Birinci Dünya Savaşı olduğunu vurgulamak gerekir) anlamı hayatın dışında aramak yerine hayatın kendisine bakmasının doğru olacağını düşünen Ortega y Gasset'nin kendi "hayat felsefesi"ni geliştirirken Goethe ve Nietzsche'nin değerlere ilişkin ürettikleri görüşlere çok şeyler borçlu olduğu eklenmeli.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder