5 Mart 2022 Cumartesi

İbn Tufeyl'in modern Avrupa düşüncesine etkisi

 Modern Batı düşüncesinin ortaya çıkışında Rönesans, Reformasyon ve Aydınlanma dönemlerindeki bilimsel, felsefi, kültürel ve sanatsal faaliyetlerin büyük önemi olduğu savunulur; hatta düşünce tarihinin modern kökenlerinin 18. yüzyıl aydınlanmasına atfedildiğine sık sık şahit oluruz. Modernlik söz konusu edildiğinde Rönesans ve Reformasyon'a yapılan atıflarda bu dönemlerin ilham ve rehberlik arayışıyla geçmişe bakılan dönemler olma niteliğine vurgular yoğunlaşır. Roger Bacon, Galileo Galilei, Isaac Newton, Leibniz vb. birçok Batılı astronom, fizikçi ve matematikçinin katkıda bulunduğu yeni bilgi anlayışı ve bilim pratiğinin insanlık tarihinde esaslı bir dönüşümün başlangıcında yer aldığı, Batı toplumlarını bu tarihte 'biricik' kıldığı ileri sürülür. Öyle ki, Batı toplumları kendi bütünlükleri içinde dışarıya kapalı bir tarzda işleyen ve diğer toplumlardan, onların etkilerinden bağımsız bir şekilde var olan bir yapı olarak resmedilirler. Hatta Edward Said'in gösterdiği üzere dünya söylemsel bir biçimde Batı ve Doğu olarak ayrıştırılır; bu parçaların her birinin de diğerine kapalı olduğu savlanır. Hatta bu perspektif içinde birbirine zıt Batılı zihin ve Doğulu zihin şeklindeki kurgular da ileri sürülebilir.

İlham ve rehberlik

Batı olarak tasavvur edilen toplumların Ortaçağ'lardan çıkışında ya da yeni bir bilgi türünü keşfetme tarzlarında salt kendi geçmişleriyle yetindikleri, başkalarından etkilenmek sözkonusu olduğunda da -özellikle Rönesans ve Reformasyon dönemlerinde- kendi geçmişlerinden, ilham ve rehberlik aldıkları (ki bu noktada ilham veren unsur antik Grek ve Roma mirasıdır) düşünülür.

Bu tasvirlerde ilginçtir deneyimsellik, şüphe, hoşgörü gibi kavramlara sadece ilgisiz değil, aynı zamanda düşman olan toplumlarda bir anda yeni fikirler oluşur ve bu fikirler her nedense sadece Batılı toplumlar içinde oluşur. Bu fikirlerin başka toplumlardan, sözgelimi Çin'den, Hindistan'dan ya da İslam dünyasından gelmesi düşünülemez. Varsa bile böyle bir durum, bunlar kaleme alınan metinlere kolay kolay yansıtılmaz; bu farklı kökler ısrarla bastırılır, gösterilmez, görünmesi kabul bile edilmez. Sözgelimi Dante'nin İlahi Komedya'sındaki yolculuğun Hz. Peygamber'in miracı ile ilişkili düşünülmesi mümkündür; Dante'nin eserini yazarken İbn Arabi, el-Maarri vb. birçok Müslüman müelliften esinlendiği açıktır; ancak bunu bu kadar kolayca söyleyebilmemize karşın, bu apaçık olguyu herhangi bir Batılının kabullenmekte epey zorlanacağı da muhakkaktır.

Hayy Bin Yakzan'dan esinle

İnsanların tarih boyunca "küresel bir köyde" yaşadıkları fikrine yakın duran Samar Attar, Batı düşüncesinde etkileri bastırılmış, ismi ısrarla görmezden gelinen Müslüman müelliflerin başında gelen İbn Tufeyl'in modern Avrupa düşüncesi üzerindeki etkilerinin izini, onun muhalled eseri Hayy Bin Yakzan'dan esinlenerek-yararlanarak yazılan ada romanlarından felsefi eserlere dek sürüyor.

Hayy bin Yakzan ile henüz bilimi keşfetme yolunda olan Ortaçağ Avrupası'nın önüne yeni bir insan prototipinin konduğunu, bu insanın yalnızca ateş yakmayı öğrenen, aletler icat eden değil; aynı zamanda nasıl hekim, biyolog, astronom, fizikçi, psikolog ve filozof olunacağını gösteren, kendi aklı ve bilimsel deneyleri haricinde başka herhangi birinden yardım almayan biri olduğunu da söyleyen Attar, Francis Bacon'dan Daniel Defoe'ya İbn Tufeyl'in felsefi romanı Hayy bin Yakzan'ın modern Avrupa edebiyatı, bilimi ve felsefesindeki etkilerini soruşturuyor. Bu soruşturma aynı zamanda modern Batı'nın ve düşüncesinin kendisine atfettiği 'tarihsel biriciklik' statüsünü de yıkacak sonuçlara gebe.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder