7 Mayıs 2017 Pazar

Kuşaklar

2000'li yılların başında yaygın şekilde kullanılan mesaj gruplarından birinde, siirpostasi@yahoogroups.com'da değerli romancı Mehmet Batur'un, değerli şair Serkan Işın'ın yayınlanan bir romanı, "Ofis" hakkında yazdığı bir mesaj üstüne göndermiştim aşağıdaki mesajı... Bu tür gündelik tartışmaların kalıcı yanlarının pek olmadığını bilsem de paylaşmak istedim bu mesajı...

"Trajikmelez" arkadaşlarımız muhafazakarlık ile nostaljik olandan ne tür bir trajiklik türetiyorlar bunu bilemem tabii, serkan'ın (ışın) iyi bir şair olduğunu düşünüyorum, ancak "Ofis"i halen okumadığım için onun hakkında kelam etmem yakışık almaz.
İyi bir şairin bir roman yazmaya girişmesi hakkında laf edebilirim belki. Niçin roman yazar iyi bir şair? Şiirle anlatılamayacak şeyler yaşadığı için mi? Şiir ile roman farklı türler olmalarından kaynaklanan ve bu türsel farklılığın anlatısaldaki avantajlarını kullanma kolaylığına yaslanan bir metin mi "Ofis"?
Şiir yazmak, niçin iyi bir şaire yetmez ki? İyi bir şaire yetmeyenler arasında önceliği niye "şiir" alır hep? Şiir eleştirisi ve siyasi-kavramsal çözümlemeler üreten bir kalemin (benim) bu sorular sormam yakışıksız belki, belki de ben kendimi hala iyi bir şair sayamadığım için şiir bana yetmiyordur. Belki de şiir ile roman, şiir ile öykü, şiir ile masal, şiir ile bilmemne zımbırtı dilin farklı halleri, beşeriliğin farklı durumları hakkında karar verebilmemize olanak tanıyan araştırmalara girmemize yol açıyor. Doğrudan, kafadan yazıyorum bunları...
Kim doğrudan, kafadan yazmıyor ki diyeceksiniz. Öyle tabii. Mehmet Batur'un beni rahatsız eden satırları şunlar sözgelimi: "Doksanlı yıllarda ilk gençliğini yaşayan bizlerin arasından tek tük çıkıyordu kafasını kaldırıp sahih(hakiki) diller kurabilenler. Fakat iki binli yıllar artık insanın değil, henüz matematiği belirlenememiş bir kuşağın zamanı olduğunu gösteriyor." Kime, nasıl, niçin?
Ben 20 yaşında, 1991'de sokakta yatarken (bunu övünerek aktarmıyorum buraya) de vardı o apartmanlar, daha iki ay önce şiirlerini yazdm dut ağacı ve maltız bulunan bir avluya sahip kerpiç evimiz yıkıldı. Apartmana taşındık. Ne yani? Modernizm düşmanlığı mı yapmalıyım? Evet yapmalıyım. Ama böyle değil bence.
Kuşakları birbirlerine göre ölçmek mümkün değil. Bu tür şeylere dayanıp bir kuşağı kayırmanın ya da yermenin bir anlamı olduğuna da inanmıyorum. Çünkü her kuşakta başarabilen insanlar olduğunu biliyorum, yıldızlar yani Ali Şeriati'nin deyimiyle. Her toplum 3 ana kesitten oluşan bir piramittir. Matematikçi ve mühendis arkadaşlar Şeriati'nin bu metaforunu rahat anlayabilirler: Piramidin tabanını sıradan halk oluşturur, orta katını aydınlar, en ucunda ise yıldızlar vardır. Halkın yaşamı nihai kertede asla değişmez. Hangi adla olursa olsun hurafecidir vb. Orta kat aydınlardır, onlar zamanlarının geistını temsil ederler, düşünce düzlemini yani. Yıldızlar ise gelecek zamanların geistını keşfetmiş olanlardır.
Bu tarihsel-toplumsal metafor son derece mekanik bulunabilir, tıpkı Gehlen'in ya da Merton'un "tarzlar"ı gibi. İşlevsel- bölümlemeci falan. Ama bence ayrım çizgisi değişmez. Her kuşakta bu  kesiti bulgularsınız. Serkan bence şairlere uyarlanabilecek bu tasarımda yıldızlar kısmında yer alabilir-tabii roman yazmazsa diyeceğim, ama adam yazmış ya...
Her kuşakta halk, aydın ve yıldız vardır. Olmalıdır. Olacaktır. Mehmet şu an kendi kuşağının yıldızıyken 2000'li kuşağın aydını olarak konuşmanın sıkıntısını yansıtıyor. Zor bir şey bu. Ben de öyleyim. Oradan biliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder