12 Mayıs 2017 Cuma

Müzenin "müştemilat"ı kalmamış mıydı?

Alaaddin-Adliye tramvayı inşa edilirken rastlanmıştı Abid Çelebi Hamamı’nın külhanına. Hamamın adına önce “Yusufağa Hamamı” denmişti, ardından Konya halkının bu hamamı “Türbe Hamamı” olarak bildiği ortaya çıktı, tarihi kayıtlarda ise ismi yazdığımız gibi Abid Çelebi Hamamı idi.
1953’te Ankara’dan Konya’ya gelen Anıtlar Yüksek Kurulu üyelerinin düzenlediği raporla tescillenen hamam, Mevlana Celaleddin Rumi’nin torunu Abid Çelebi zamanında inşa edilmişti. Yani aslında hamam Mevlana Türbesi “müştemilatı” arasındaydı, hani şimdilerde müzeye ek bina kazandırmak istiyor ve bunu da “müzenin müştemilatı imiş gibi yapacağız” diyoruz ya aslında müzenin zaten var olan müştemilatını ortadan kaldırdıktan sonra bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Sadece hamamı mı? O dönemde Mevlana Müzesi müştemilatı arasında sayılabilecek ya da öyle düşünülmeye elverişli birçok tarihi eseri de yok etmişiz. Sözgelimi Muvakkithane’yi…
Peki, kim ve ne zaman ortadan kaldırmış bu yapıları? 1956’da Konya belediyesi Mevlana Caddesi ile Aslanlı Kışla caddesini birleştirmek ister. Üstelik bu birleştirmeyi de tam da yolun bugün geçtiği bölgeden yapmak ister. Buna engel olan bina ise Abid Çelebi Hamamı’dır. Ankara merkezli Yüksek Kurul (başka bir yerde neyse ki “kurul” yoktur!) belediyenin kararına karşı çıkar, tescillediği binanın yıkılmasını istemez, fakat resmiyette kurulun verdiği tescil kararının hukuki işlemleri de tamamlanmamış durumdadır. 1957’de dönemin Konya belediye başkanı binayı “mail-i indiham” gerekçesiyle kürüyüp geçer. Kurulun 1953’te verdiği tescil kararı ise ancak 25 yıl sonra 1978 yılında Resmi Gazete’de yayınlanabilir. Yani devlet tarihi eseri önce yok eder, 25 yıl sonra da “Ben onu korumak üzere tescilliyorum” der.
Tahir Akyürek Bey şu an bölgede yürütülen çalışmanın Kültür Bakanlığı’nın 1960’lı yıllarda öngördüğü bir proje olduğunu söylemişti geçtiğimiz Cuma. Bildiğim kadarıyla 1960’lı yıllarda Kültür Bakanlığı’nın böyle bir planının olması imkânsız, çünkü Türkiye’de Kültür Bakanlığı ilk kez 1971’de kurulur. 1945’e kadar kültürle ilgili konular önce Maarif Vekâleti, 45 sonrasında Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki bir genel müdürlük düzeyinde ele alınmıştır. 1965’te de bu mevzular MEB’den ayrıştırılarak Kültür Müsteşarlığı adı altında toparlanmış ve bakanlık da 1971’de kurulmuştur.
Sonuçta “Müsteşarlık, bakanlık, ne fark eder? Ortada proje var” denebilir elbette. Doğrusunuz. Müze etrafındaki “müştemilat”ı ortadan kaldırınca müze envanterini sergileyecek bölüm sıkıntısının ortaya çıkması kaçınılmazdı elbette. Eh, buna da şükür mü diyeceğiz şimdi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder