23 Şubat 2016 Salı

Parçalı, işlenmiş: Murat Güzel şiiri

Murat Güzel’in Uzak Koku kitabını oluşturan şiirler ilk okuyuşta kendini okuyucuya kolay teslim etmeyen şiirlerdir. Güzel şiirinin bu özelliği başlığa taşıdığımız gibi şiirlerin sıkıca işlenmiş olmasından kaynaklanır. Yazımızı bu konuyu merkeze alarak oluşturacağız.
Şair bir söyleşide Sin/i şiirini Yeni Camii arkasındaki bir kafede on günde yazdığını söylüyor. Bu şairin şiir(i) konusunda titizliğini gösterir. Bunu, şiirlerin kritik anlarda ortaya çıkan dikkatlerle yazılmadığı (ifade Hakan Arslanbenzer’in), (şairin dimağında birikerek, orda bir zaman demlenerek şiir bütünlüğüne ulaşmış deneyim, gözlem ve izlenimlerin bir defada kağıda dökülmesi) üzerinde düşünülüp, her kelimenin biçim ve anlam değeri tartılarak işlendiği şeklinde değerlendirebiliriz.
Kitabı oluşturan şiirlerin bütünü bir sürecin şiirleridir. Bu hem tek tek şiirler için, hem kitabın organik bütünlüğü bakımından böyledir. Buna daha sonra döneceğiz. Şair 1996-1997 yıllarına kadar yazdığı şiirlerin imgeye ve lirizme yaslandığını, bunun, şiirinin geleceği için bir tehlike olduğunu sezdiği an itibariyle terk edilmesi gereken bir zayıflık olduğunu söyler. Murat Güzel bu fark edişle lirizmi tümden, imgeyi nerdeyse tümden terk edip anlatımcı, konuşan bir şiire, neo-eğiğe yönelir. Kitap, şairin verdiği tarihin öncesine uzanan lirik bir iki şiirle açılır. Diğer şiirler neo-epik şiirlerdir. Anlatımcı, konuşan bir şiirdir dedik. Anlatımcı bir şiirdir ama şiirlerin omurgasını başı sonu olan bir hikaye oluşturmaz. Bir hikayeden bahsedilecekse bu insanlık halleri diyebileceğimiz durumların tespiti ve ironisi şeklindedir (Tongadır Tango Değil).
İroni, Murat Güzel şiirinde ağırlığın merkez noktasıdır. Günümüz şiirinin güçlü bir damarı olarak şiir sosyal hayata bir eleştiri getirecekse (getirmeliyse) Güzel bunu güçlü bir ironiyle yapıyor. Şair, Avrupa Birliğine Hayır şiirinde;

TÜRKİYE BUDUR
TÜRKİYE BUDUR

dedikten sonra

TÜRKİYE BODUR

diyor. Bu mısraları okurken yüzümüzde bir tebessüm beliriyor. Tebessüm anı şairin kastettiği anlama yakalaştığımız andır. Güçlü ironiden maksadımızsa budur. Aynı şiirden:

Lanet bize!
Lanet bize!
Lanet dize!
Yabancı ve kahhar
Yabancı ve korkak göze!
Dikkatsiz bir göz üçüncü dizedeki “dize” kelimesini önceki iki dizeden gelen alışkanlıkla “bize” şeklinde okuyabilir. Devamla diğer iki mısraı okuduğumuzda “göze” kelimesiyle sağlanan kafiye okuyucuya bize, dize kelimelerinin şairi zorladığı bir kafiyeymiş gibi gelebilir. Oysa bu dizelerde ironi bu kelimeyle tamamlanır. Dizeler arasındaki ilişkiyi gördüğümüzde ironi artık açıktadır. Şair, şiirin önceki bölümlerinde Anadolu’nun tarih, coğrafya ve insanıyla Avrupa Birliğine neden hayır demesi gerektiğini ortaya koymuştur. Bu anlaşılmadan hâlâ ısrarla Avrupa Birliğine evet deniyorsa lanet bize diyor. Sonra belki bu tespiti koyduğu dizeyi lanetliyor, ancak bu lanetin yabancı, kahredici, korkak gözler için olduğunu da belirtiyor. Murat Güzel şiirinin ironisi, bu ironiyle kaynaşan eleştirelliği budur.
Yeniden anlatımcılığa dönersek, Güzel şiirinin anlatımcılığı parçalı ancak işlenmiş bir anlatımcılıktır. Bu noktada Ahmet Güntan’ın Parçalı Ham’ını hatırlıyoruz. Güntan derlediği bilgileri olduğu gibi vermekle yetinir. Verdiği ham bilgiler şiirde tam yerini bulmuş ifadelerdir. Uzak Koku’daysa yapılan durum tespitleri okuyucu zihnini zorlayacak derecede işlenmiştir.
Güzel şiirinde parçalı, dağınık söyleyiş şiire güç katan bir unsur olarak beliriyor. Kitabın bütün şiirlerinin nerdeyse her mısrası sayıp dökme, çoğaltma ile kuruludur. Yaşadığımız çağ dikkat odaklanmasını kaybettiğimiz bir çağdır. Konuşulanı dinler gözükmek dinlemekten çok yaptığımız bir şeydir. Bilincimiz ve bireyliğimiz bölünmüştür. Buysa şairi parçalı, tekrarcı bir söyleyişe götürmüştür. Bu yönüyle Güzel şiiri esasında modern şiir öznesinin postmodern bir sunumu olarak da okunabilir. Postmodernizm kavramını burada şiirin teknik yönünü, kısmen özünü belirleyen unsurlardan biri olarak kullandığımızı söyleyelim.
Durum tespitleri başarılı, ancak; çoğaltmanın, parçalı anlatımın dozu kaçırdığı yerlerde okuyucu dikkati dağılabiliyor. Dönüp tekrar okumak gerekiyor. Bu, anlam kaybına ve zihnin yorulmasına sebep olabilir. Sözü anlama getirmişken bunu biraz açabiliriz. Şair, Tongadır Tango Değil şiirinde, “Bu şiirden bir anlam bekliyorsanız beni affedin!” diyor. Bu, okuyucunun bütünüyle umursanmadığı şeklinde anlaşılmamalıdır. Şairin üslubunun, tekniğinin şiirin anlamına varmayı zorladığı doğrudur. Şair ortaya bir anlam koymuştur esasında, ancak bu yüzeysel bir anlam değildir. (sözlük anlamıyla hile, düzen, tuzak demek olan tonganın, tongaya gelmek, getirmek biçimli deyimleri hatırlanabilir. Tongaya geldiğini anlayan kişinin zihni uyanırken, tangonun rahatlığı dolayısıyla zihni uyuşturucu etkisinden söz edilebilir mesela.) Şair şiir için on gün uğraşıyorsa okuyucu anlam için kitabı birkaç defa okumayı göze almalıdır.
Duman şiirinin Şairin Ara Konuşması bölümünde ilk üç mısra şairin şiirle temas kurduğu yeri işaretler.

Bir üçgenin kaç iç açısı olurdu
Bu kadar sağlam bu kadar geçici bir bilgi
Biri öldü işte unutuldu bir şeyleri bir pabuçları bir
mektupları.

Şiir şaire hafızayı, unutulmaması gereken bilgiyi verir. Şair, böylece yüzeysel ve geçici olanın uzağında olduğunu beyan etmiş olur. Buradan şairin halkla temasına geçersek Vertigo şiirinden şu mısraları okumalıyız.

Nerede hangi halktı bakmasam da yüzlerine halktı onlar
kara kaşları gümüş kirpikleriyle halktı onlar
Bakmışım bir kez demek ki parmakları sigara sarısı
çünkü sigara sarışıyla halktı
Görsek der miydik acaba hiç bunlar da burada bu soğuk
aralıkta halktı
Rakı ve bira içerlerdi elleri ve yüzleriyle bakımsız
bakardık halktı.

Bu mısraları halkın bu ülkede birilerince umursanmadığı şeklinde anlayabiliriz. Yüzüne bakılmasa da, bakımsız olsa da rakı ve bira içse de şair halkın halklığını teslim ediyor. Şaire göre, halk umursanmalıdır.
Şiirlerin tarih, coğrafya, felsefe, müzik, İslam ve Batı kültürüne göndermeleri Güzel’in bu alanlardaki algısını göstermeye yeter sanırım. Bu derinlikli bir algı olduğu halde, göndermelerin bazısı üslubun şairi zorladığı göndermelermiş gibi geliyor bize. Bunun gibi şiirlerin müzikal ifadesi de çokça zorlama sayılabilecek şekilde sağlanmıştır. Bir kelimenin kimi sesleri şairi benzer sesler taşıyan başka kelimelere götürmüştür. Gerede, geride; neydi, leydi ya da birbirleriyle, barbarlarıyla gibi.
Ritim, bu tarz kafiyeler, noktalama işaretlerinin pek kullanılmaması, yerli ve yabancı kültürlere göndermeler, yabancı dillerde göndermeler dolayısıyla aksıyor. Ara bölümler gösteriyor ki böylesi rahat bir söyleyişle bu biraz aşılabilirdi. Ancak şiirin şu haliyle yaptığı etkiyi yapar mıydı, sanmıyoruz.
“Klaksonlar kornalar bayat ve boğan bir gürültü” dizesiyle karşımızda şehirli bir şair var. Şair şehirli hayatın eleştirisini yapmaktan çok şehrin ve şehirli insanın durumunu ortaya koymakla yetinmiştir. “Süper hiper grossmarketler büyük alışveriş merkezleri”. Marketin sıfatlarını sıralamak, alışveriş merkezlerinin büyüklüğünü söylemek de bir çeşit eleştiridir. Eleştirelliği şiiri şiir yapan bir özellik olarak söylemiyoruz tabi.
Kitabın organik bir bütünlüğe sahip olduğunu söylemiştik. “Sessizlik” ve “sis” gibi hemen bütün şiirlerde karşılaştığımız birkaç kelime, metinlerarasılık, göndermeler, pek değişmeyen ritim, kurgu ve aynı tarz edayla bütün şiirleri tek bir şiir olarak okumak mümkün görünüyor. Bu noktada es geçemeyeceğimiz bir şeyi daha belirtmeliyiz. Şair “bu”, “bir” ve “o” zamirlerini o kadar sık kullanır ki, sanki okuyucuya sessizliğin, sisin derinindeki bir şeyi göstermek ister gibidir; işaretleri koyar, ancak göstermez, sezdirmekle yetinir. “Bu bir o’ysa, o nedir?” gibi bir sorunun muhatabı ve cevap arayanı olmaya davet eder okuyucuyu. Okuyucu sisi aralamaya çalışmalıdır. Murat Güzel, günümüz şiiri içinde Neo-epik harekete dahildir. Hareketin diğer şairlerine göre parçalı işlenmiş söyleyişiyle yerini belirlemiştir.

SADIK KOÇ/FAYRAP, 23

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder