19 Ağustos 2018 Pazar

Kalenderiler ve Konya

Çok iyi bilinen bir şey ki kalenderi şeyh ve taifeler Moğolların önünden kaçarak Anadolu’ya ve dolayısıyla Konya’ya gelmişlerdir.
Kalenderî tarikatı Şeyh Cemaleddin Sâvî tarafından kurulmuştur. O, XIII. yüzyılın başlarında Şam’da Şeyh Osman-ı Rûmî’nin zaviyesinde bir süre ikamet ettikten sonra Celal-i Dergezînî ile tanışmış ve onun etkisiyle dünyadan el etek çekerek mezarlıkta yatıp kalkmaya başlamıştır. Onun Dimyat’ta yaklaşık 1232-1233 yılında vefat etmesiyle Kalenderî tekkesi, halifeleri tarafından idare edilmiştir.
Fuat Köprülü, Ahmet Yaşar Ocak, Hilmi Ziya Ülken gibi konuyu araştıran yazarlardan edindiğimiz kadarıyla Cemaleddin Sâvî ile başlayan Kalenderîyye ve Kalenderîlik akımını temsil eden dervişler dünyayı ve dünyevî değerleri umursamayan, içinde yaşadıkları toplumun inanç ve geleneklerine karşı çıkan, bunu kılık, kıyafet, tutum ve davranışlarıyla gündelik hayatlarına da yansıtan sufilerdi.
Melâmîlik anlayışında olduğu gibi, Kalenderîlik akımında da mal-mülk edinme çabaları reddedilmiş, topluma ekonomik açıdan katkı sağlamak yerine gönüllü yoksulluk tercih edilmiştir. Çalışmak ve ev-bark edinmek gibi toplum yapısına uymayı gerektirecek uygulamalar yerilmiş, gezgin ve başıboş şekilde yaşamak temel prensip haline getirilmiştir. Cinsel faaliyetler de kutsal olana bağlılık açısından bir engel olarak görüldüğü için evlenmemek tarikatın önemli bir prensibi olarak kabul edilmiştir.
Haydarîlik ise Kutbeddin Haydar’ın piri olduğu tarikattır. Haydarîlik, Kalenderîlik tarikatı ile aynı düşünce sistemine bağlıdır. Benimsediği düşünce biçimi, tarikat ayin ve erkânı, dervişlerin dış görünüşü gibi hususlarda Kalenderîlik’le hemen hemen aynı özellikleri göstermektedir. Kalenderî dervişlerinden farklı olarak Haydarîler, çehar darbın diğer gereklerini yapmakla birlikte, bıyıklarını tıraş etmezlerdi.
Osmanlı tahrir defterlerinden edinilen bilgilere göre gerek kalenderîler gerekse haydarîler, Mevlevî ve Bektaşî gibi devletin kabul ettiği tarikatlara yaklaşarak devlet baskısından kurtulmayı denemişlerdir. Özellikle Konya, Larende ve Erzincan kazalarında kalenderhâne ve haydarîhânelerin yan yana bulunması, her iki tarikat mensubunun birlikte hareket ettiğini göstermektedir.
Kalenderî tarikatının kurucusu Cemaleddin Sâvî’nin ilk halifelerinden Şeyh Ebubekir Niksarî ve Şeyh Ömer-i Girîhi ile Haydarî tarikatının kurucusu Kudbeddin Haydar’ın ikinci nesil halifelerinden Hacı Mübarek-i Haydarî Konya’da yaşamıştır. Konya çevresinde bulunan Aksaray, Larende, Beyşehir gibi yerlerde tespit edilen zaviyeler Kalenderî ve Haydarîlerin bu bölgede kalabalık bir şekilde bulunduklarını işaret etmektedir.
Yine çeşitli kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre buralarda kurulan zaviyeler muhtemelen Şeyh Ebubekir Niksarî, Şeyh Ömer-i Girîhi ve Hacı Mübarek-i Haydarî ile birlikte Anadolu’ya gelen dervişler veya onların teşviki ile halifeleri tarafından tesis edilmiş olmalıdır. Beyşehir’de tespit edilen zaviyenin 1354 yılında tamir edildiği ve burada sadece Şeyh Cemaleddin Sâvî’ye bağlı Kalenderîlerin kalmasının şart konulduğu bilinmektedir.
Eflaki’nin anlatımlarından yararlanarak Konya’daki kalenderhaneleri tavsif edebiliriz. Kalenderî tarikatının kurucusu Şeyh Cemaleddin Sâvî’nin halifelerinden Ebubekir-i Niksari’nin 1205-1206 yılında Dımaşk’tan ayrılarak Konya’ya geldiği bilinmektedir. Eflâkî tarafından Cavlakî olarak nitelendirilen Ebubekir Niksarî, Mevlana ile yakın bir ilişki kurmuştur. Mevlana’nın cenazesine katılan Kalenderîler Hay huy ederek üzüntülerini göstermişlerdir. Cenazenin önünde giden yedi öküzden biri cenaze merasiminden sonra Ebubekir Niksarî’nin zaviyesine gönderilerek orada fakirlere dağıtılmak ve dervişler arasında paylaştırılmak üzere kurban edilmiştir. Yine, Şeyh Cemaleddin Sâvî’nin bir diğer halifesi Şeyh Ömer-i Girîhi de Konya’da yaşamıştır. 1476 tarihli tahrir defterinde tespit edilen kalenderhânenin geliri, Ilgın kazasına tabi Eldeş karyesinden elde edilen öşrün dörtte biridir. 1483 tarihinde ise zaviyenin gelirlerinde artış olduğu anlaşılmaktadır. Şeyh Muhiddin tarafından idare edilen zaviyenin gelirleri arasına Eldeş karyesinin rub öşrünün yanı sıra 3 zemin, 3 bağ ve 1 değirmen eklenmiştir. 1530 tarihinde 1460 akçe olan zaviye geliri 1584 tarihinde 2166 akçeye yükselmiştir. Zaviye şeyhine günlük 3 akçe ödenirken geri kalanı ayende ve revendeye sarf olunmuştur.
Aktaracağımız bilgiler bu kadar değil. O yüzden dört yazıda bağlamayı planladığımız bu yazı dizisini sürdürmeyi murat ediyoruz.


Konya Pusula gazetesi, 08 Ekim 2014

Konya’da dış surların güneyinde Küçükarmağan mahallesinde Şeyh Osman-ı Rumî isimli bir zaviyenin bulunuyor. İsim benzerliğinin olabileceği ihtimali de mahfuz kalmak kaydı ile bahsedilen kişi İbnü’l-Hatip ve es-Safedi gibi Kalenderî tarikatının ilk kurumlaştığı döneme ait bilgi veren kaynaklarda Şeyh Cemaleddin’in şeyhi olarak geçmektedir. Onlara göre Sünni bir şeyh olan Şeyh Osman-ı Rumî, Şeyh Cemaleddin’i girdiği yanlış yoldan çevirmek istemiş, dinletemeyince de onunla ilişkisini kesmiştir. Şeyh Cemaleddin Sâvî’nin hayatının anlatıldığı menakıba göre ise o, Şeyh Cemaleddin’in dört büyük halifesinden ilkidir. Ahmet Yaşar Ocak, diğer bazı kaynaklardan da hareketle menakıbın verdiği bilgiyi kabul etmeyerek Şeyh Osman-ı Rumi’nin Şeyh Cemaleddin’in şeyhi ve aynı zamanda Sünni olduğu kanaatindedir. Bu noktada Yaşar Ocak’ın ne kadar güvenilir olduğu konusunda bir şüphemizin olduğunu kaydetmekle yetinelim.
Her ne olursa olsun Konya’da kalenderhâne kaydından hemen sonra Şeyh Osman-ı Rumi isimli bir zaviyenin yer alması oldukça dikkat çekicidir. Bu bağlamda Şeyh Osman-ı Rumi’nin, Kalenderî olmasa bile 14 ismen Kalenderîler arasında yaşadığı ve Kalenderîlerin şeyhlerine hocalık yapmış birisinin adını yaşatmak için onun adıyla anılan bir zaviye kurdukları düşünülebilir. 1476 yılından 1584 tarihine kadar takip edilen zaviye zamanla kurbanların kesildiği bir ziyaretgâha dönüşmüştür. Zaviyenin geliri tahrir defterlerine göre 1584 tarihinde 942 akçedir.
Konya’da tespit edilen haydarîhâne, Kudbeddin Haydar’ın ikinci nesil halifelerinden Hacı Mübarek-i Haydarî tarafından kurulmuştur. Mevlana ile iyi ilişkileri olan Hacı Mübarek-i Haydarî, Selçuklu veziri Taceddin tarafından yaptırılan darü’z-zakir adındaki zaviyenin şeyhliğine getirilmiştir. Onun, Şeyh Muhammed Haydarî adında bir de halifesi vardır. Selçuklu veziri Taceddin tarafından yaptırılan ve Hacı Mübarek-i Haydarî’nin şeyhliğini yürüttüğü darü’z-zakir 1476 tarihinden çok önce Haydarî dervişlerin kalabilmesi için haydarîhâneye çevrilmiştir. Zaviyenin gelirleri arasında Kındani mezrası, hamam mukatası ve 2 kıta bağ vardı. 1530 tarihinde 320 akçe olan zaviye gelirleri 1584 tarihinde ise 725 akçeye yükselmişti.
Konya’da tespit edilen Şeyh Haydarî zaviyesi ise Hacı Mübarek-i Haydarî’nin halifesi Şeyh Muhammed Haydarî tarafından kurulmuş olmalıdır. 1476 tarihli defterde zaviye ile ilgili ayrıntılı bilgilere ulaşılmaktadır. Buna göre, zaviyenin tasarrufu Şeyh Haydarî’nin evladının elindeydi. 6 nefer kaydedilen zaviyenin piri Haydarî veled-i Şeyh Haydar, imamı Yakup Fakih ve hizmetkarı ise Derviş Sinan’dı. 3 çiftlik geliri olduğu belirtilen zaviyenin öşrüne, koyunlarına ve bağlarına kimsenin müdahale etmemesi, ayrıca avarız ve tekaliften muaf olmaları için Karamanoğlu İbrahim Bey tarafından muafname verilmişti. Zaviye vakfının 1530 tarihinde 942, 1584 tarihinde ise 1000 akçe geliri vardı. Elde edilen gelir ayende ve revendeye sarf olunmaktaydı. Zaviyenin gelir kalemleri arasında bulunan 1 zemin I. Murat’ın kızı Sultan Hatun tarafından vakfedilmişti. Sultan Hatun diye bahsedilen bu kişi, aşağıda belirtileceği üzere, Larende’deki haydarîhâneyi inşa eden Melek Hatun olmalıdır. Ayrıca, muhtemelen Konya’da türbesi bulunan Sultan Hatun ile aynı kişidir.
Beyşehir’de bulunan zaviyeye ait kitabede kalenderhânenin 1354 yılında Emir Mecdüddin İsmail bin el-Hac Hüsameddin tarafından tamir edildiği belirtilmiştir. Emir Mecdüddin İsmail bin el-Hac Hüsameddin, 1362 tarihinde kalenderhânenin giderlerinin karşılanması için bir vakıf tesis ederek vakfın vakfiyesini düzenlettirmiştir. O, zaviyede sadece Şeyh Cemaleddin Sâvî’ye bağlı Kalenderîlerin kalmasını şart koşmuştur. 1584 tarihli evkaf defterinde ise zaviyenin Emir Mecdüddin İsmail bin el-Hac Hüsameddin tarafından inşa edildiği belirtilmiştir. Ayrıca tekkesinde sadece Şeyh Cemaleddin Sâvî’ye bağlı Kalenderîlerin kalmasını şart koştuğu tekrar edilmiştir. 10016 akçe vakıf geliri olan zaviyenin bu geliri üçe taksim edilerek 1080 akçesi zaviye şeyhine, 720 akçesi nezaret ve kitabet giderlerine ve geriye kalan miktarı ise ayende ve revendenin yemeğine sarf olunması için ayrılmıştır.
Son dönemlere doğru zaviyenin ismi “Şeyh Cemaleddin binası kalenderhânesi”, “Şeyh Cemaleddin bina eylediği kalenderhâne zaviyesi”, “Kalenderhâne maruf Şeyh Cemaleddin Zaviyesi” veya “Şeyh Cemaleddin Zaviyesi kalenderhâne tayin olunan mevlevîhânesi” şeklinde kaydedilmiştir. 1783 tarihli belgede zaviyenin Mevlâna dergâhına bağlı bir mevlevîhâne olduğu belirtilmiştir. 1820 tarihli başka bir belgede ise zaviyenin eskiden beri “Tarikat-ı Mevlevî” fukaralarına ait olduğu ve Mevlâna dergâhının postnişinleri tarafından zapt ve idare olunduğu ifade edilmiştir. Zaviye vakfı 1845 yılında en azından 60 dönüme yakın bağ yerine sahip olup elde edilen hasılat 1250 kuruş civarındaydı.
Tam da sırası: Kalenderhâne ve haydarîhânelerin tespit edildiği hemen yer yerde muhakkak mevlevîhanelerin de bulunduğunun belirtilmesi gerekir. Bu itibarla Beyşehir’de olduğu gibi diğer yerlerde de Mevlevîler ile Kalenderîler arasındaki muhtemel bir ilişkiden bahsedilebilir. Öncek,i yazımızda da belirttiğimiz gibi, daha Mevlana döneminde bu gruplar arasında başlayan bir ilişki mevcuttu. Özellikle Mevlana’yı derinden etkileyen Şems’in bir Kalenderî şeyhi olduğu iyi bilinmektedir. Onun tarafından hem Mevlevî hem de Kalenderî anlayışının temsil edildiği Şemsiler ya da Şems-i Tebrizîler olarak isimlendirilen bir tarikat da kurulmuştu.

Konya Pusula gazetesi, 12 Ekim 2014


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder