27 Ocak 2014 Pazartesi

Hangi Ahmet Haşim?


Ahmet Güntan


Ahmet Haşim’in neden modern olduğuna dair kendime sorduğum sorular, verdiğim cevaplar.
S: Kökler dergisinin 6. sayısında şair Murat Güzel (1971) bir yazı yazdı, “Modern Şairin Açmazı”. Diyor ki: “Yeni bir şiir, sadece biçim ve biçemin, içerik ve yapının bir yeniliği değil; bütün bunlarla birlikte, herhangi bir şiirin önsel olarak dayanması gerekli ‘tekvin teorisi ve hükümler mecellesi’nin de bir yeniliğidir.” “Tekvin teorisi ve hükümler mecellesi” terimini Sezai Karakoç’tan ödünç almış. Modern şairin açmazını ise içgüdüsü “yeni” olmak olan (insiyaki olarak yeniyi arayan) modern dünyada, iradî olarak da yeniyi aramanın fazlalığında buluyor. Bu modernlik denilen şey şart mıdır?
C: Modern kelimesinin Latince kökeni modo, yani tam şu an. Şiirin alanı da şimdinin içindedir. Geçmişin şiirini de ancak şimdi için [girdapçıların bir terimini ödünç alarak söylüyorum] bir infilak [blast] yaratırsa cebimizde taşıyabiliriz. Eğer modernliği yeni bir şimdi karşısında alınan yeni bir [eleştirel] tavır olarak tanımlarsak, bu aynı zamanda bir tekvin teorisi ve hükümler mecellesidir de, Pound’un Yeni olsun! tavrı da budur, iradî olarak da yeniyi arayacağız, çünkü şiirin dili [şimdinin içinde] somut kalmalıdır. 

S: Modern şiir dediğinde, genel olarak 1860’lardan 1970’lere kadar ortaya çıkmış şiirden mi söz ediyorsun?
C: O bir alan savunmasıdır. Hâlâ devam ediyor.
S: Şiirin alanı Derrida’da-
C: Şiirin alanını Derrida’dan değil, şairlerden, Ahmet Haşim’den öğrendim ben. Zukovsky’nin yol gösteren bir prensibi var, şu sıralarda bize çok lazım, mealen şu: “genelgeçer lâflara bakacağına 3 defa şiirin kendisine bak.” Ahmet Haşim’i de hakkında anlatılan hikâyeden değil, şiirine baka baka öğrendim.
S: Zukovsky’den devam ediyorum, eğer şiir kendini bir forma dökmüyor, kendine bir nesne muamelesi yapmıyorsa, bir aksiyondan – bir makinenin [formun] donanımlarından bağımsızlaşıyorsa işlemez hale gelir. Wittgenstein [felsefe için] diyor ki dil [tatile çıkarsa] boşta kalır, felsefî bulmacalar ortaya çıkar-
C: Yani her içsel süreç, kendi dışsal ölçütlerine sahip olmalıdır.
S: Demek ki Ahmet Haşim yeni bir heves ortaya koymuştur [her yeni şiir somutla yapılan yeni bir mukaveledir], bu bir. Bu hevesin somutlaşması için yeni bir tekniğin ustası olmuştur, bu iki.
C: Evet. Çünkü kendi dilini olumlayan bir şiir, kendi dışında bir meşrulaştırıcı dayanak arama gereği duymaz. Bu da işte modern bir tavırdır. Çok tartışılan “Bir Günün Sonunda Arzu” şiirine bir bakalım. 1921’de yayınlanıyor. Dergâh’ın ilk sayısında. Yunanlıların Eskişehir’e ilerlemesiyle başlayan, Gaziantep’in kurtuluşu ile biten karmakarışık bir yıl. Şiirin anlatmak, savaşmak istemesi çok normal. Bu da Türk şiirinde bir zirve ânıdır. Âkif, Yahya Kemal. Şiir bugün yine anlatmak istiyor. Hakan Arslanbenzer’in “Mehmet Âkif’te buluşalım” demesini cesur, aynı zamanda şimdinin içinde buluyorum. Halbuki, Ahmet Haşim, 1921’de, Dergâh’ın ilk sayısında yayımlanan şiirinde bu anlatma isteğine karşı çıkıyor. Bu karşı çıkış etkili bir maddi güce, onu modernle buluşturacak iradeye İkinci Yeni ile kavuşacaktır.
S: Yani sence Ahmet Haşim bir saz-kamış-yalnızlık-merdiven-akşam-kamer-esrar-melâl adamı olduğu kadar bir teknik terzidir de.
C: Tekniği olan bir evliyadır, Peyami Safa öyle diyor.
S: Nedir teknik terzinin kesip biçtiği şey?
C: Şiirin başını sonunu atmış, anlatma isteğini dizginlemiş [anlatının sızmasını teknik olarak engellemiş], bir infilak [blast] ânı yaratmak için yazmıştır. Bu da işte modern bir tavırdır. “Bir Günün Sonunda Arzu”ya bakarsak, bir ânın resmi çekilmiş, çekilen resim parçalanmış, sonra bazı parçalar seçilmiş, geriye kalanı atılmış, kalan seçili parçalardan nelerin atıldığını sezdiğimiz bir kompozisyon çıkarılmış.
S: Peki şiirin alanında kalmaya inat etmiş, ilhamını Ahmet Haşim’den alan bir antilirik olabilir mi?
C: Bu sorunun cevabını ararken akla ilk Turgut Uyar gelir. “Mehmet Akif’te buluşalım” diyen Hakan Arslanbenzer de zaten yolda Turgut Uyar’ı da bulmuştur. İkinci Yeniden sonra karşılıklı geçişim kaderdendir. Ama tabii bir teknik terziliktir onu da ayakta tutacak olan.
S: Bugün [2006] şiirde arayanlar ligi için Ahmet Haşim ne ifade ediyor?
C: Onun koyduğu şey bir heves mutlaka teknik bir ustalıkla gelmelidir. Miras bu.
S: Ama sanki Ahmet Haşim bugün aramayanlar liginin ilgi alanında görünüyor.
C: Öyle. Maalesef. Onun yalnız esrarî tarafıyla ilgileniliyor, şiirin saflığına sığınmış aşkın bir evliya. Bugün [bu görünme çağına tepki olarak] şiire sığınma, şairi o kadar tuhaf bir uca attı, şair de bu yeri öylesine kabul etti ki “Nasıl şiir yazarsınız?” sorusuna bugünün küçük küçük bir sürü ahmethaşiminin verdiği cevaplar şunlar: “hidayet ânı - ilk mısranın büyüsü - dış dünyanın determinasyonunun sıfırlanması - kâğıtta kalan kan izi - gece şiir zamanıdır - hikmete doğru giden asma köprü - cünupken hiç şiir yazmam - kendimi yakarak külümün karasıyla evimin duvarlarını boyarım” vb. [merdivenşiir, sayı: 6] Bu kutsal görevin ucu tabii Hölderlin’e kadar gider, ben oralarda tamamen japonum. Bu şiirin alanının savunulması değil, şiirin Guantanamo’sudur. Evet, sonunda şairlerin şeylerin biçim alışı hakkında zor paylaşılan, okuyucuların bilgelik sandığı bir meslekî bilgisi olur. Maskeli otizm. Şiiri düşüncenin yakınında tutan şey. Ama şiir esaret bilgeliğini kusar, tutamaz. Haşim’inki esaret değildi, açılımdı.
S: Abi sen de şiiri öyle bir yere koyuyorsun ki ulaşmak mümkün olmuyor.
C: “Bir Günün Sonunda Arzu”, 1912’de Pound’un meşhur iki dizelik “Metro”sundan hemen 9 yıl sonra yazılmıştır, bunu unutma, gel alt alta okuyalım.
Bir Günün Sonunda Arzu
Yorgun gözümün halkalarında
Güller gibi fecr oldu nümâyân,
Güller gibi... sonsuz, iri güller
Güller ki kamıştan daha nâlân,
Gün doğdu fakat arkalarında!
Altın kulelerden yine kuşlar
Tekrarını ömrün eder ilân.
Kuşlar mıdır onlar ki bu akşam
Alemlerimizden sefer eyler?
Akşam yine akşam, yine akşam,
Bir sırma kemerdir suya baksam
Akşam, yine akşam, yine akşam,
Göllerde bu dem bir kamış olsam!
Bir Metro İstasyonunda
Kalabalıktaki bu yüzlerin gölgesi
Siyah ıslak ana dalda taç yaprakları.

Kitaplık: Sayı: 95 / Haziran 2006

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder