8 Kasım 2013 Cuma

ÇATIŞMANIN VE BÜTÜNLEMENİN ŞİİRİ

Murat Güzel 1971 doğumlu bir şair. Daha önce yayınladığı başka şiirleri olsa da, Güzel şiirinin seyrini 2001 tarihli "Işık Heykelleri-Birinci Heykel"den başlatabiliriz. Yani otuz yaşında başlayan bir serüvenden bahsediyoruz. Ama geçtiğimiz dört yıl içinde yayınladığı sayıca az olsa da, zira toplasak sekiz-on şiiri var Güzel'in, hacim ve kalite itibariyle önemli bir yer tutan şiirlerini göz önüne aldığımızda, şairin kısa denebilecek bir süre içinde hakkında müstakil bir yazıyı yazmayı hak ettirecek kadar önemli bir yol kat ettiğini görüyoruz.
Murat Güzel şiire Ayhan, Karakoç, Cansever, Özel, Uyar gibi şairlerin şiirini temel alarak başlamış bir şair. Etkiden kaçan bir şair değil her şeyden önce. İşi; imgelem, mısra kuruş ve ses olarak buradan alır, öyle ki ilk şiirlerinde ve yer yer sonraki şiirlerinde İkinci Yeni şairleri arasında dolaştırılıyor gibidir okuyucu. Ayhan'ın "haklımızın/halkımızın yoksul tarihi", Karakoç'un "ışığı", Cansever'in "ölümü", "zamanı", "salıncağı", Özel'in "hayat"ı, Uyar'ın "dirimi", "birtakım yorgun adamları" iç içedir Güzel'in şiirinde. Ayhan'dan söz iktisadını, Karakoç'tan yumuşaklığı, uzayan mısra kuruşu ve daha önemlisi mısraı, Cansever'den ironiyi, Uyar'dan genişletme isteğini almış gibidir. Hem de bunu açıkça, şairlerin isimlerini şiirlerinde anarak yapar. Aynı etkiye açıklığı, yaşıtlarına ve yaşça daha genç şairlere karşı da gösterdiğini görüyoruz şairin. “Şiirin çağdaşlığını izleyen bir şair” demekle aynı şey bu aslında. Güzel’i, kısa zamanda giderek kendi yaklaşımını, şiirini, sesini, imgelemini, meselesini getirebilmiş bir şair kılan da, bizce bu tutumudur. Kendine özgü bir yol açmayı, etkileri bir araya toplayıp bunları serbestçe şiirine sokarak, şiirinde yan yana konumlayarak deneyen bir tutum bu.
“AY PARAMPARÇA”
Güzel’in şiiri atmosfer oluşturma kabiliyetiyle öne çıkan bir şiir. Ama Güzel burada durmuyor: Koşutluk, benzerlik, yakınlık gösteren parçalar arasında ilerleyip, şiiri genişletip bölümleyerek ve bu bölümler halindeki şiir parçalarını çeliştirip çatıştırarak, kendi şiirindeki uzunluğu, farklılaşmış sayıp-dökme mantığını, şiirinin ayırıcı vasfı haline getirmiştir. İmajları görsel olmaktan çok, nesnelerin somutluğuyla, tarihiyle, insan tecrübesiyle kurduğu çapraşık ilişkiyle ilgilidir. Farklılaşmış sayıp-dökme mantığı derken, bu çatışmayı, paramparçalığı öne çıkarmayı kastediyoruz ki bizce Murat Güzel’in Türk şiirine yaptığı temel katkı da burada aranmalı. Yani insan tecrübesinin farklı katmanlarını bir araya getirip bunlardan yeni bir bütün kurma üslubunda.
Güzel, okuyucunujn zihninde, gözünün önünde şümullü bir sahne kurmaktan çok, bir şeylerin insan tecrübesinde  bir araya gelip çarpışması, çelişki oluşturmasına yönelir. Bu şeyleri şiirinde bir araya getirip çatışmayı şiirde tekrar  kurmaya, belirginleştirmeye çalışır. Uyar’ın sayıp-dökmelerinden farkı da budur Güzel’in sayıp-dökmelerinin. Uyar gibi bir çeşitleme, halkı, hayatı çoğullaştırma, çeşitlendirme peşinde değildir. Karakoç ya da Süreya gibi, izlenime dayanarak her şeyi yerli yerine koymaya da çalışmaz. O daha çok, hayatımızda çatışan unsurları kesip yan yana getirerek çatışmayı belirginleştirip bir mesafeye, ironi imkanına açılma yolundadır. 1971 doğumlu Hakan Arslanbenzer ve daha genç şairlerden Safi’yle Kalkan’ın şiirlerindeki, koşut unsurların, siyaset itibariyle gruplandırılmasından çok, Toksoy şiirinde izlerini gördüğümüz kesip art arda getirme eğilimine yakındır. Güzel’de bu eğilimin “Vertigo”dan “Bir Toz Meseli”ne daha denetlenmiş, kristalize bir hale geldiği saptanabilir.
Ağarıyor ay pencereden, Veda tepelerinden, müziksel ifadenin yayılışı, dizeler, dergiler, kitaplar boyunca, titrek ışıltısı kavisler çizerek (Toz Meseli)
Güzel şiirinin önemli bir özelliği olarak, insan tecrübesinde ortaya çıkan çatışmayı belirginleştirmeye yönelik çalışmayı öne çıkardık. Çeşitli unsurların hayatta, düşüncede, gündelik tecrübede bir araya gelip çatışmasının, Güzel’in temel ilgilerinden bitri olduğunu söyledik. Peki neyle ne arasındadır bu çatışma? Ya da paramparçalık. İnsanın içindekiyle dışındaki, düşünmek ve yazmakla yaşamak, kitabi olanla yaşayan, zihinsel/felsefi olanla gündelik olan arasındaki çapraşık ilişkinin bu çatışmanın bir tarafı olduğu öne sürülebilir. Bugünkü tarih ya da şairin hayatıyla yani kişisel tarihiyle dünya tarihi, siyaseti arasında da benzeri bir çatışmadan söz edebiliriz. Ama bütün bunları daha genel bir başlık altında toplamaya kalkacak olursak, yani hem düşünceyle gündelik hayat, hem de tarihle bugün arasındaki çatışmayı ifade etmek istersek; arzularla sınırlılık, insanın sonsuzluğa açılma isteğiyle imkanları arasındaki “boşluk” demek bir ölçüde işimize yarayacaktır. “Bir şapka ki melon/İçi boş bir cübbe” ve asıl olarak da “şu kısa ömürle/şu azgın gebe kısrak” veya “Bu en büyük kavgada gömleğimden kopan bir düğme” türünde mısralara çokça rastlarız Murat Güzel’in şiirlerinde. Güzel, bu en büyük kavganın hemen yanına kopan gömlek düğmesini, “diş ağrısı”nı, “bronşit”i veya “O halı sahada o solbekten/O umarsızca yediğimiz pis goller”i getirir. Yani ay ışığının dergiler kitaplar üzerinde yayılmasına dikkat eder.
Yazgı ise değil, aşksa hiç, hayret edilmiyorsa tozun varoluşuna (Toz Meseli)
Çatışmayla hayret, hayretle de ironi arasında belirgin bir yakınlaşma vardır. Güzel şiirindeki hayretin temelinde de yukarıda sözünü ettiğimiz çatışmanın bulunduğu söylenebilir. Burada meraktan başlayarak hayrete, hayretten de bir şeye hayret edilmemesine hayret etmeye ilerleyen bir süreçten bahsedebiliriz. Merak (“sorarak merakla mesela”) daha edilgenlik, çocukçalık, masumluk iması içeren bir noktadadır. Hayret ise insanı hayret ettiği şeyin dışına iter. Nesneyle arasında bir mesafe oluşmasına sebep olur. Hayret edilmemesine hayret de, insanla diğer insanlar arasında bir mesafe oluşmasına yol açar. Konunun bu karmaşık tarafı bir yana, merakın, hayretin sözünü ettiğimiz ilk ve ikinci hallerinin ironiyle ilişkisi ortadadır. Şairin dünyayı olduğu gibi kabullenmemesinin, dönüştürme çabasının bir tarafı, dalgınlıkla, bilmezden gelmeyle, kısmi olarak algılamayla bağlantılı. Nesnenin alışık olunan algılanışından uzaklaşmak da ancak bu yolla mümkün olur. Bunun insanı götürdüğü yalnızlaşma ise, bir dostluk arayışının devreye sokulmasını zorunlu kılıyor. İşte şiir yazmayı da buradan almak, anlamak hiç yanlış olmayacaktır. “Bu zehir, filozofların değil, şairlerindir” yada “kanlı bıçaklı bir şiir” ve “yekpare bir umut olarak şiir”in hemen yanında birliktelik arayışı olarak şiir.
Güzel şiirini harekete geçirenin; dünyayı, hayatı, içerdiği, taşıdığı bütün çapraşıklıkla, bütün çapraşıklığıyla bütünleme isteği olduğu söylenebilir. Zıtlığı göstermeye, zıtlığa alışamamakta diretip yine de onu katlanılır kılmaya, ondaki hayret uyandırıcılığı açığa çıkarmaya çalışan bir şiir diyebiliriz Murat Güzel şiiri için. Bütünmüş, uyumluymuş gibi görünenin altındaki çelişkiyi açığa çıkarıp burada durmayan, onu tekrar bütünlemeye çalışan, bunu kendine has, “paramparça” bir atmosfer oluşturarak başaran bir şiir.
Bu paramparçalığa koşut olarak, şairin hayatı da, Özel’den ya da Arslanbenzer’in önceki şiirlerinden farklı olarak süreç olarak girmez Murat Güzel şiirine. Bu anlamda Toksoy’a daha yakındır. Hatıralar, şairin geçmişinden sahneler yeri geldikçe parçalar halinde, tek tek anlar olarak katılır şiire. Dramatikten çok epiğe yönelen bir şirden beklenecek olan da budur. Şair bir hikaye, bir bütün kurmaz bu parçalardan, onlar hakkında konuşmaz –ki bu noktada şairin kendi hayatını mesele edip onunla şiirde hesaplaşmasının, bu tavrın bilinci öncelemesi sayesinde ve bu yanıyla epiğe katıldığını, mesela Özel şiirinin önemsenmesi gereken taraflarından belki de en önemlisinin de bu olduğunu akılda tutmak gerek-; bunun yerine, kesik kesik, parça parça anlam kazanabilecekleri bir çatışmanın içine sokar onları.
İnanın halk kadar halka rağmen halka yakın halk için (Belki Hepimizden Daha Narodnik)
Güzel’in bir unsuru tam zıddıyla, benzeriyle, alternatifiyle birlikte anma şekli de dikkate değerdir. İkinci Yeninin bir şeyi söyledikten sonra tam zıddını da söylemesi, ilk anda anlaşılanı çelmesi, “yada”ları, “yahut”ları; kurulu bir düşünceye, tasnife, hazır bir kalıba konu edilmenin önüne geçmeye dönük olarak anlaşılabilir. Bu, o bağlamın reddi, tartışmanın üstüne çıkma anlamı taşıyor. Murat Güzel’in ise bunu bir adım ileri götürerek o bağlamın, tartılmanın üstüne çıkmanın yanında, bu çelişkili parçaların hepsini içeren bir bütüne varmaya yöneldiğini görüyoruz. Bu, şairin yukarıda sözünü ettiğimiz yaklaşıma yaptığı bir katkı, bir farklılaştırma, bir ilerletme sayılmalı.
KAPLAMLI ŞİİRİN GEOMETRİSİ
Paramparçalığın yada çatışmanın, şiirin tekniğiyle, bütünlüğüyle ilgili bir yanı, kendine özgü imkan ve zorlukları olsa da, buraya kadar söylediklerimizde bunu bir zaaf olarak anmadığımız gözden kaçmış olmamalı. Peki nedir bu durumun bir zayıflığa dönüşmesine engel olan? Octavio Paz kaplamlı (“extensive”) şiirden söz ederken, bu çeşit şiirde her parçanın kısmi bir özerkliği, kendi başına bir hayatı olmasının yanında ikililik ilkesine; “birlik içinde çokluk” veya çeşitlilik kuralına dikkat çekiyor. Yığılma yani mısra sayısı itibariyle genişleme yerine gelişmeyi koyan Paz; ilerleme, çeşitlenme, farklılaşma, şaşırtmaca, buluş, eylem, kırılma ve kopukluk ile tekrar, süreklilik, geriye dönüş ve bütünlüğün birlikte bulunması gereğine işaret ediyor.
Murat Güzel’de de şiir bir yandan ilerleyip değişirken, şiirin tekrarlanan unsurlarla derlenip toparlandığını görüyoruz. “Gereksiz tekrar” diye gereksiz yere tekrarlanagelen durumun aksine Güzel şiirinde tekrarların, hem sese katkısı vardır hem bütünlüğe. Ayrıca şiir ilerledikçe yeni yönlere açılmak, ilerlemek için bir başlangıç noktası sunar. Bölüm içinde ve bölümler arasında ilerleme, Güzel şiirinde ses ya da anlam çağrışımları, benzerlik, zıtlık, ilgisizlik, zihin atlaması/bilinç akışı gibi yollarla ve akışı kesintiye uğratacak şekilde başka bir sesle şiire girip soru sorma yada hüküm verme olarak gerçekleşmektedir. Şair, bir kelime etrafında dönerek ve bir önceki cümlede andığımız yollarla bölümler oluşturur, bölümler arasında geçişlerle ilerler ve şiirin ana eksenine yaptığı gönderme, hatırlatmalarla şiiri bütünler; böylece şiiri şimdilik sonlandırır.
Pek bütünlenememiş, çözük bir şiir olan “Kopukluklar-I” bir kenarda tutulursa, Güzel’in, bütünlüğü gözeten bir şiir yazdığı rahatlıkla söylenebilir. Güzel şiirinin sorunu daha çok zihin sıçramalarının bazen okuyucu için takip edilemez bir hal almasına, şairin öznelliğin içinde/sınırlarında kalıp belirsizleşmesinde. Bir diğer sorun olarak da bölümlerin uzaması ve bunun şiirin takip edilebilirliğine, akılda kalıcılığına zarar vermesi anılabilir.
“TEK ŞİİR TÜRKÇE”
Güzel’in şiirlerine tek tek bakmak, bunlar arasındaki geçiş, değişim ve ilerlemeyi görmek açısından yararlı olacaktır. “Işık Heykelleri-Birinci Heykel”le başlattığımızı söylemiştik Güzel şiirini. Bu şiirde daha zamansız, bağlama gönderme yapmayan bir imgelem (“salıncak”, “antilop” –Cansever’in “tavşan”ını hatırlayalım bu arada- vs.) görüyoruz. Yine de bölüm bölüm, kopmadan ilerleyen, canlı bir şiir. “İkinci Heykel”de aynı canlılığın bulunmadığı tespit edilebilir.
“The Question for Amnesia”dan itibaren çatışmanın şiirde karşılanmasının ön plana çıktığını görüyoruz. Ayrıca bu şiirle, Güzel’in meselesi genişliyor, daha somut, tarihsel bir bağlama oturuyor. Bu yöndeki gelişimin sonraki verimleri “Narodnik”, “Tek Şiir Türkçe” gibi şiirlerde izlenebilir.
Gündelik hayat parçalarının şiire girişi “Vertigo”da daha düzensizken, “Toz Meseli”nde bunu denetleme konusunda daha ileri bir aşamaya gelindiğini görüyoruz. Bu şiirde öne çıkan bir diğer özellik de, özellikle başlarında şiirin ikişer mısra ikişer mısra geçişler halinde ilerlemesindeki kusursuzluktur. Keserek geçme, atlama ve zihin sıçramalarının denetlenmesi ile çatışmayı belirginleştirme konularında önemli bir şiir “Toz Meseli”.
Güzel şiirini bizim için önemli kılan, bu şiirin Türk şiirine katkısı yada şiirimiz adına açtığı imkan nedir, dediğimizde öne çıkan, insanın gündelik hayattaki, genel olarak da hayattaki sıkışmışlığıyla sonsuza açılma arzusu yada daha birçok şey arasındaki çelişkinin, burada açığa çıkan çatışmanın, parçalanmış durumun şiirde karşılanmasına imkan verecek bir genişliğin önünü açmasıdır.
Güzel’in “Metropol Hamfendisi”, “Banka Memuru” şiirlerinde girdiği/denediği yolda başarılı olup olmayacağını ise yeni şiirleri gösterecek. Ama şimdiden, yani “Banka Memuru” şiirinin yeni bölümlerini görmeden, “Metropol Hamfendisi”ndeki kadronun ikna edici olmasını Güzel’in bu işi de kıvıracağının bir işareti olarak okuyabiliriz.

  
Mehmet Ali Akyurt

Atlılar, 19, Ocak-Şubat 2005

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder