Murat Güzel 1971 doğumlu bir şair. Daha önce
yayınladığı başka şiirleri olsa da, Güzel şiirinin seyrini 2001 tarihli
"Işık Heykelleri-Birinci Heykel"den başlatabiliriz. Yani otuz yaşında
başlayan bir serüvenden bahsediyoruz. Ama geçtiğimiz dört yıl içinde
yayınladığı sayıca az olsa da, zira toplasak sekiz-on şiiri var Güzel'in, hacim
ve kalite itibariyle önemli bir yer tutan şiirlerini göz önüne aldığımızda,
şairin kısa denebilecek bir süre içinde hakkında müstakil bir yazıyı yazmayı
hak ettirecek kadar önemli bir yol kat ettiğini görüyoruz.
Murat Güzel şiire Ayhan, Karakoç, Cansever,
Özel, Uyar gibi şairlerin şiirini temel alarak başlamış bir şair. Etkiden kaçan
bir şair değil her şeyden önce. İşi; imgelem, mısra kuruş ve ses olarak buradan
alır, öyle ki ilk şiirlerinde ve yer yer sonraki şiirlerinde İkinci Yeni
şairleri arasında dolaştırılıyor gibidir okuyucu. Ayhan'ın "haklımızın/halkımızın
yoksul tarihi", Karakoç'un "ışığı", Cansever'in
"ölümü", "zamanı", "salıncağı", Özel'in
"hayat"ı, Uyar'ın "dirimi", "birtakım yorgun
adamları" iç içedir Güzel'in şiirinde. Ayhan'dan söz iktisadını,
Karakoç'tan yumuşaklığı, uzayan mısra kuruşu ve daha önemlisi mısraı,
Cansever'den ironiyi, Uyar'dan genişletme isteğini almış gibidir. Hem de bunu
açıkça, şairlerin isimlerini şiirlerinde anarak yapar. Aynı etkiye açıklığı,
yaşıtlarına ve yaşça daha genç şairlere karşı da gösterdiğini görüyoruz şairin.
“Şiirin çağdaşlığını izleyen bir şair” demekle aynı şey bu aslında. Güzel’i,
kısa zamanda giderek kendi yaklaşımını, şiirini, sesini, imgelemini, meselesini
getirebilmiş bir şair kılan da, bizce bu tutumudur. Kendine özgü bir yol
açmayı, etkileri bir araya toplayıp bunları serbestçe şiirine sokarak, şiirinde
yan yana konumlayarak deneyen bir tutum bu.
“AY
PARAMPARÇA”
Güzel’in şiiri atmosfer oluşturma kabiliyetiyle
öne çıkan bir şiir. Ama Güzel burada durmuyor: Koşutluk, benzerlik, yakınlık
gösteren parçalar arasında ilerleyip, şiiri genişletip bölümleyerek ve bu
bölümler halindeki şiir parçalarını çeliştirip çatıştırarak, kendi şiirindeki
uzunluğu, farklılaşmış sayıp-dökme mantığını, şiirinin ayırıcı vasfı haline
getirmiştir. İmajları görsel olmaktan çok, nesnelerin somutluğuyla, tarihiyle,
insan tecrübesiyle kurduğu çapraşık ilişkiyle ilgilidir. Farklılaşmış
sayıp-dökme mantığı derken, bu çatışmayı, paramparçalığı öne çıkarmayı
kastediyoruz ki bizce Murat Güzel’in Türk şiirine yaptığı temel katkı da burada
aranmalı. Yani insan tecrübesinin farklı katmanlarını bir araya getirip
bunlardan yeni bir bütün kurma üslubunda.
Güzel, okuyucunujn zihninde, gözünün önünde
şümullü bir sahne kurmaktan çok, bir şeylerin insan tecrübesinde bir araya gelip çarpışması, çelişki
oluşturmasına yönelir. Bu şeyleri şiirinde bir araya getirip çatışmayı şiirde
tekrar kurmaya, belirginleştirmeye
çalışır. Uyar’ın sayıp-dökmelerinden farkı da budur Güzel’in
sayıp-dökmelerinin. Uyar gibi bir çeşitleme, halkı, hayatı çoğullaştırma,
çeşitlendirme peşinde değildir. Karakoç ya da Süreya gibi, izlenime dayanarak
her şeyi yerli yerine koymaya da çalışmaz. O daha çok, hayatımızda çatışan
unsurları kesip yan yana getirerek çatışmayı belirginleştirip bir mesafeye,
ironi imkanına açılma yolundadır. 1971 doğumlu Hakan Arslanbenzer ve daha genç
şairlerden Safi’yle Kalkan’ın şiirlerindeki, koşut unsurların, siyaset
itibariyle gruplandırılmasından çok, Toksoy şiirinde izlerini gördüğümüz kesip
art arda getirme eğilimine yakındır. Güzel’de bu eğilimin “Vertigo”dan “Bir Toz
Meseli”ne daha denetlenmiş, kristalize bir hale geldiği saptanabilir.
Ağarıyor
ay pencereden, Veda tepelerinden, müziksel ifadenin yayılışı, dizeler,
dergiler, kitaplar boyunca, titrek ışıltısı kavisler çizerek (Toz
Meseli)
Güzel şiirinin önemli bir özelliği olarak, insan
tecrübesinde ortaya çıkan çatışmayı belirginleştirmeye yönelik çalışmayı öne
çıkardık. Çeşitli unsurların hayatta, düşüncede, gündelik tecrübede bir araya
gelip çatışmasının, Güzel’in temel ilgilerinden bitri olduğunu söyledik. Peki
neyle ne arasındadır bu çatışma? Ya da paramparçalık. İnsanın içindekiyle
dışındaki, düşünmek ve yazmakla yaşamak, kitabi olanla yaşayan,
zihinsel/felsefi olanla gündelik olan arasındaki çapraşık ilişkinin bu
çatışmanın bir tarafı olduğu öne sürülebilir. Bugünkü tarih ya da şairin
hayatıyla yani kişisel tarihiyle dünya tarihi, siyaseti arasında da benzeri bir
çatışmadan söz edebiliriz. Ama bütün bunları daha genel bir başlık altında
toplamaya kalkacak olursak, yani hem düşünceyle gündelik hayat, hem de tarihle
bugün arasındaki çatışmayı ifade etmek istersek; arzularla sınırlılık, insanın
sonsuzluğa açılma isteğiyle imkanları arasındaki “boşluk” demek bir ölçüde
işimize yarayacaktır. “Bir şapka ki melon/İçi boş bir cübbe” ve asıl olarak da
“şu kısa ömürle/şu azgın gebe kısrak” veya “Bu en büyük kavgada gömleğimden
kopan bir düğme” türünde mısralara çokça rastlarız Murat Güzel’in şiirlerinde.
Güzel, bu en büyük kavganın hemen yanına kopan gömlek düğmesini, “diş
ağrısı”nı, “bronşit”i veya “O halı sahada o solbekten/O umarsızca yediğimiz pis
goller”i getirir. Yani ay ışığının dergiler kitaplar üzerinde yayılmasına
dikkat eder.
Yazgı
ise değil, aşksa hiç, hayret edilmiyorsa tozun varoluşuna
(Toz Meseli)
Çatışmayla hayret, hayretle de ironi arasında
belirgin bir yakınlaşma vardır. Güzel şiirindeki hayretin temelinde de yukarıda
sözünü ettiğimiz çatışmanın bulunduğu söylenebilir. Burada meraktan başlayarak
hayrete, hayretten de bir şeye hayret edilmemesine hayret etmeye ilerleyen bir
süreçten bahsedebiliriz. Merak (“sorarak merakla mesela”) daha edilgenlik,
çocukçalık, masumluk iması içeren bir noktadadır. Hayret ise insanı hayret
ettiği şeyin dışına iter. Nesneyle arasında bir mesafe oluşmasına sebep olur.
Hayret edilmemesine hayret de, insanla diğer insanlar arasında bir mesafe
oluşmasına yol açar. Konunun bu karmaşık tarafı bir yana, merakın, hayretin
sözünü ettiğimiz ilk ve ikinci hallerinin ironiyle ilişkisi ortadadır. Şairin
dünyayı olduğu gibi kabullenmemesinin, dönüştürme çabasının bir tarafı,
dalgınlıkla, bilmezden gelmeyle, kısmi olarak algılamayla bağlantılı. Nesnenin
alışık olunan algılanışından uzaklaşmak da ancak bu yolla mümkün olur. Bunun
insanı götürdüğü yalnızlaşma ise, bir dostluk arayışının devreye sokulmasını
zorunlu kılıyor. İşte şiir yazmayı da buradan almak, anlamak hiç yanlış
olmayacaktır. “Bu zehir, filozofların değil, şairlerindir” yada “kanlı bıçaklı
bir şiir” ve “yekpare bir umut olarak şiir”in hemen yanında birliktelik arayışı
olarak şiir.
Güzel şiirini harekete geçirenin; dünyayı,
hayatı, içerdiği, taşıdığı bütün çapraşıklıkla, bütün çapraşıklığıyla bütünleme
isteği olduğu söylenebilir. Zıtlığı göstermeye, zıtlığa alışamamakta diretip
yine de onu katlanılır kılmaya, ondaki hayret uyandırıcılığı açığa çıkarmaya
çalışan bir şiir diyebiliriz Murat Güzel şiiri için. Bütünmüş, uyumluymuş gibi
görünenin altındaki çelişkiyi açığa çıkarıp burada durmayan, onu tekrar
bütünlemeye çalışan, bunu kendine has, “paramparça” bir atmosfer oluşturarak
başaran bir şiir.
Bu paramparçalığa koşut olarak, şairin hayatı
da, Özel’den ya da Arslanbenzer’in önceki şiirlerinden farklı olarak süreç
olarak girmez Murat Güzel şiirine. Bu anlamda Toksoy’a daha yakındır.
Hatıralar, şairin geçmişinden sahneler yeri geldikçe parçalar halinde, tek tek
anlar olarak katılır şiire. Dramatikten çok epiğe yönelen bir şirden beklenecek
olan da budur. Şair bir hikaye, bir bütün kurmaz bu parçalardan, onlar hakkında
konuşmaz –ki bu noktada şairin kendi hayatını mesele edip onunla şiirde
hesaplaşmasının, bu tavrın bilinci öncelemesi sayesinde ve bu yanıyla epiğe
katıldığını, mesela Özel şiirinin önemsenmesi gereken taraflarından belki de en
önemlisinin de bu olduğunu akılda tutmak gerek-; bunun yerine, kesik kesik,
parça parça anlam kazanabilecekleri bir çatışmanın içine sokar onları.
İnanın
halk kadar halka rağmen halka yakın halk için (Belki
Hepimizden Daha Narodnik)
Güzel’in bir unsuru tam zıddıyla, benzeriyle,
alternatifiyle birlikte anma şekli de dikkate değerdir. İkinci Yeninin bir şeyi
söyledikten sonra tam zıddını da söylemesi, ilk anda anlaşılanı çelmesi, “yada”ları,
“yahut”ları; kurulu bir düşünceye, tasnife, hazır bir kalıba konu edilmenin
önüne geçmeye dönük olarak anlaşılabilir. Bu, o bağlamın reddi, tartışmanın
üstüne çıkma anlamı taşıyor. Murat Güzel’in ise bunu bir adım ileri götürerek o
bağlamın, tartılmanın üstüne çıkmanın yanında, bu çelişkili parçaların hepsini
içeren bir bütüne varmaya yöneldiğini görüyoruz. Bu, şairin yukarıda sözünü
ettiğimiz yaklaşıma yaptığı bir katkı, bir farklılaştırma, bir ilerletme
sayılmalı.
KAPLAMLI
ŞİİRİN GEOMETRİSİ
Paramparçalığın yada çatışmanın, şiirin
tekniğiyle, bütünlüğüyle ilgili bir yanı, kendine özgü imkan ve zorlukları olsa
da, buraya kadar söylediklerimizde bunu bir zaaf olarak anmadığımız gözden
kaçmış olmamalı. Peki nedir bu durumun bir zayıflığa dönüşmesine engel olan?
Octavio Paz kaplamlı (“extensive”) şiirden söz ederken, bu çeşit şiirde her
parçanın kısmi bir özerkliği, kendi başına bir hayatı olmasının yanında
ikililik ilkesine; “birlik içinde çokluk” veya çeşitlilik kuralına dikkat
çekiyor. Yığılma yani mısra sayısı itibariyle genişleme yerine gelişmeyi koyan
Paz; ilerleme, çeşitlenme, farklılaşma, şaşırtmaca, buluş, eylem, kırılma ve
kopukluk ile tekrar, süreklilik, geriye dönüş ve bütünlüğün birlikte bulunması
gereğine işaret ediyor.
Murat Güzel’de de şiir bir yandan ilerleyip
değişirken, şiirin tekrarlanan unsurlarla derlenip toparlandığını görüyoruz. “Gereksiz
tekrar” diye gereksiz yere tekrarlanagelen durumun aksine Güzel şiirinde
tekrarların, hem sese katkısı vardır hem bütünlüğe. Ayrıca şiir ilerledikçe
yeni yönlere açılmak, ilerlemek için bir başlangıç noktası sunar. Bölüm içinde
ve bölümler arasında ilerleme, Güzel şiirinde ses ya da anlam çağrışımları,
benzerlik, zıtlık, ilgisizlik, zihin atlaması/bilinç akışı gibi yollarla ve
akışı kesintiye uğratacak şekilde başka bir sesle şiire girip soru sorma yada
hüküm verme olarak gerçekleşmektedir. Şair, bir kelime etrafında dönerek ve bir
önceki cümlede andığımız yollarla bölümler oluşturur, bölümler arasında
geçişlerle ilerler ve şiirin ana eksenine yaptığı gönderme, hatırlatmalarla
şiiri bütünler; böylece şiiri şimdilik sonlandırır.
Pek bütünlenememiş, çözük bir şiir olan “Kopukluklar-I”
bir kenarda tutulursa, Güzel’in, bütünlüğü gözeten bir şiir yazdığı rahatlıkla
söylenebilir. Güzel şiirinin sorunu daha çok zihin sıçramalarının bazen okuyucu
için takip edilemez bir hal almasına, şairin öznelliğin içinde/sınırlarında
kalıp belirsizleşmesinde. Bir diğer sorun olarak da bölümlerin uzaması ve bunun
şiirin takip edilebilirliğine, akılda kalıcılığına zarar vermesi anılabilir.
“TEK
ŞİİR TÜRKÇE”
Güzel’in şiirlerine tek tek bakmak, bunlar
arasındaki geçiş, değişim ve ilerlemeyi görmek açısından yararlı olacaktır. “Işık
Heykelleri-Birinci Heykel”le başlattığımızı söylemiştik Güzel şiirini. Bu şiirde
daha zamansız, bağlama gönderme yapmayan bir imgelem (“salıncak”, “antilop” –Cansever’in
“tavşan”ını hatırlayalım bu arada- vs.) görüyoruz. Yine de bölüm bölüm,
kopmadan ilerleyen, canlı bir şiir. “İkinci Heykel”de aynı canlılığın
bulunmadığı tespit edilebilir.
“The Question for Amnesia”dan itibaren
çatışmanın şiirde karşılanmasının ön plana çıktığını görüyoruz. Ayrıca bu
şiirle, Güzel’in meselesi genişliyor, daha somut, tarihsel bir bağlama
oturuyor. Bu yöndeki gelişimin sonraki verimleri “Narodnik”, “Tek Şiir Türkçe”
gibi şiirlerde izlenebilir.
Gündelik hayat parçalarının şiire girişi “Vertigo”da
daha düzensizken, “Toz Meseli”nde bunu denetleme konusunda daha ileri bir
aşamaya gelindiğini görüyoruz. Bu şiirde öne çıkan bir diğer özellik de,
özellikle başlarında şiirin ikişer mısra ikişer mısra geçişler halinde
ilerlemesindeki kusursuzluktur. Keserek geçme, atlama ve zihin sıçramalarının
denetlenmesi ile çatışmayı belirginleştirme konularında önemli bir şiir “Toz
Meseli”.
Güzel şiirini bizim için önemli kılan, bu şiirin
Türk şiirine katkısı yada şiirimiz adına açtığı imkan nedir, dediğimizde öne
çıkan, insanın gündelik hayattaki, genel olarak da hayattaki sıkışmışlığıyla
sonsuza açılma arzusu yada daha birçok şey arasındaki çelişkinin, burada açığa
çıkan çatışmanın, parçalanmış durumun şiirde karşılanmasına imkan verecek bir
genişliğin önünü açmasıdır.
Güzel’in “Metropol Hamfendisi”, “Banka Memuru”
şiirlerinde girdiği/denediği yolda başarılı olup olmayacağını ise yeni şiirleri
gösterecek. Ama şimdiden, yani “Banka Memuru” şiirinin yeni bölümlerini
görmeden, “Metropol Hamfendisi”ndeki kadronun ikna edici olmasını Güzel’in bu
işi de kıvıracağının bir işareti olarak okuyabiliriz.
Mehmet Ali Akyurt
Atlılar, 19, Ocak-Şubat 2005
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder