Murat Güzel 1990'lı yıllarda yazmaya başlayanlar
arasında belli bir açıdan özel bir yere sahip. 90'lı yıllarda şiir ve
sosyalbilim (teori) yazının iki zıt ucu haline gelip de akademisyenler ve
şairler diğer taraftan olmadıklarını ayrı ayrı ve karşılıklı olarak ihsas
ettirirken, Murat Güzel "upuzun şiirler"i ve ondan da uzun
siyasetbilim-sosyoloji yazılarıyla bu iki uç alanın kesişim hattında yer alan
genç bir yazar olarak ortaya çıktı. 1980'lerin sonunda, 1990'ların başında
ODTÜ'de İslamcı siyasete bağlı bir öğrenci olarak bulunmanın Murat Güzel'in
şiir-teori zıtlaşmasını ihmal ya da inkar etmesinde payı olduğunu sanıyorum. O
yıllarda birçok üniversitede olduğu gibi Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde de
İslamcı öğrencilerin kafasında ahlak, İslam, teori, tarih, şiir, edebiyat ve
siyasi hareket ayrımsız bir şekilde bir bütünün parçaları halindeydi. Birçok
akranım ve arkadaşım bunu kabul etmekte güçlük çekecek olsa da, aslında bu
bütünlükçü fikrin temelinde de bizlerin hem teoride hem de pratikte Marksizmin
takipçileri olmamız yatıyordu.
Postmodernizm, Neo-Marksizm, anarşizm, İslam ve
İslamcılık ODTÜ'de pek büyük olmayan entelektüel-aktivist bir grubun ilgi sahasını
oluşturuyordu. Hakikatin bilinip bilinemeyeceğine dair felsefi sorudan devrimin
mümkün veya şart olup olmadığıyla ilgili soruya, ahlakın mı ekonominin mi
belirleyici olduğundan İslamcılığın Meşrutiyet versiyonuyla 80'li yıllar
versiyonunun içten irtibatlı olup olmadığına kadar çeşitli ve kalıcı meseleler
bizi uğraştırıyordu. Murat Güzel'le ODTÜ yıllarında tanışmamış olmamız,
tanışmamızın Neo-Epik Şiirde karşılaşmamıza kalması ilginçtir. Bunda benim
anti-sosyal karakterim kadar Murat Güzel'in kütüphaneden pek çıkmaması da rol
oynamış olmalıdır.
Murat
Güzel'in o günden bugüne kadar neler okuduğu, şiirinin ne olduğuyla da alakalı
bir konu. Güzel'in temel ilgi alanlarının günümüz İslamcılık düşüncesi, günümüz
Avrupa düşüncesi, modern Türk ve Bat şiiri ile erken İslam Türk düşüncesi
olduğu söylenebilir. Nasreddin Tusi'den İsmet Özel'e, Pound'dan Cansever'e,
Konevi'den Derrida'ya kadar çoğul bir okuma bu. Çoğulluğu liberalizminde değil,
bugün ve geçmiş, burası ve başka yer kavramları arasında gidiş gelişler, çapraşıklıklar
içermesinde. Laf olsun, Avrupa sesimizi duysun diye çoğul değil. Çoğul olduğu
için, çoğullaştığı, bir anlamda bölündüğü, yarıldığı için çoğul.
Bu bölünme ve yarılma, Murat Güzel'in
şiirlerinde ana kaynağın geçmişten bugüne, derinden yüzeye, merkezden çevreye
tek kanaldan akmamış olmasından ileri gelmektedir. 90'ların teorisyen şairi
için ana kaynak veya hikmet ya da Heidegger'in tercih ettiği terimle hüküm,
Güzel şiirinde parçalanmıştır. Farklı renkleri, farklı konuları tek bir eksen
etrafında toplayan unsur, Murat Güzel'in şiirinde yoktur. Şair, ki Güzel'in
şiirinde saydığımız nedenlerle şair öne çıkmaz, kendi içinde bir çoğullaşma
içindedir.
Murat Güzel'in okunur anlaşılır şiirler yazması
bu açıdan ilginç. Şizofrenik doğa, bu şiirlerin biçimsel olarak dağılmasına yol
açmıyor. Bağıra bağıra da okuyabilirsiniz Güzel'in yazdıklarını, alçak fakat
devamlı bir sesle de. Devamlılık, akışkanlık, sessel lirizm Murat Güzel'in
avantajlarından biri. Bu, mırıltılı ritimden kaynaklanıyor. İnce ünlüler (e-i)
ve yumuşak ünsüzler (l-r) Murat Güzel şiirinin akışkan ritmini sağlıyor. Her
iki grubun ortak tarafı sürekliliktir. p-ç-t-k ünsüzlerini veya a-ı ünlülerini
pek kullanmaz şair.
Tümüyle değilse de kısmen aksi örnekler de var.
The Question for Amnesia şiiri gibi mesela. Bu şiirde Güzel'in sesi bir yere
kadar yükselir ve sertleşir.
Konya'da bu akşam bozkır sisi, bir
hayalet, bir Moğol öldürüldü
demir kapıların kapanışı ağır, sarı
soğuk pırıltısı pasın
Bu gibi kısımlarda bile sürekli ünlü-ünsüz
sesler aralara girer. Estetik, kültürel bir şiir çıkıyor bundan. Uzun olmasına
rağmen Murat Güzel şiirlerinin kolay okunması ve akılda pek kalmaması, genel
bir izlenim bırakması mırıltılı sesten kaynaklanıyor. Bu yönüyle Murat Güzel en
çok Edip Cansever'e benziyor.
Cansever İstanbul epiğinin, kır epiği yerine
kent epiğinin şairiydi. Murat Güzel de yer yer “casus belli” şiirleri yazsa da,
esas olarak Konya fikir tarihinin şairi gibi duruyor. Konya’dan postmodern
ufuklara açılan bir şiiri var. Ama her zaman hayatının olduğu gibi şiirinin de
merkezi Konya.
Bu tabii gerçek bir mekan, gerçek insanların
bugün yaşadığı şehir olarak Konya değil. Düşünceler ve imgeler Konya’sı. Şairin
merkez tasarım olarak “hafıza”yı seçmesi bunun için. Konya bir hafıza şehri. “Tarih
ağacının kabuklarını soymak” için mükemmel bir mekan. Murat Güzel’in
şiirlerinde Konya’nın iki yerlisi vardır. Daha doğrusu biri yerli, ahiler.
İkincisi işgalci, Moğollar. Türkiye de, Türkiye’yi çevreleyen Asya, Afrika,
Avrupa kıtları da Konya’da buluşur.
Felsefe, tarih, hafıza gibi lüks fikirlerin
yanında bir zayıflık-yoksulluk fikri de var Güzel'in şiirlerinde. Özellikle
Avrupa’nın zenginliği ve gücü, modernizmin cıvıl cıvıl oluşu karşısındaki
yoksunluk çapraşık duygu ve düşüncelere neden olur. Reddedilen, nefret edilen
Avrupa iliklerimize işlemiş ve her birimizi melezleştirmiştir. Murat Güzel
şiirinin estetik melezliğinin, kesin ve katı hükümlerden kaçışının nedeni
budur. Artık Avrupa’nın dışında değil, içindeyiz ve safkan değiliz, “piçiz”.
Karışık kan, karışık tarih, karışık bilinç ve
vicdan, karışık duygu ve düşünceler… Avrupalılaşmanın sonuçları. Murat Güzel
yazılarında bunu sorgular, Avrupa sosyalbilim yöntemiyle. Şiirlerinde ise bunu
dışa vurur, tabiri caizse.
Uzak
Koku’daki
şiirlerin tamamını kat eden bir hükmün, bir genel fikrin olmadığını
söylemiştik. Bir genel hava ve tematik ortaklık var ama. Bu da beden, hafıza ve
mekan merkezinde çoğullaşmadır diyebiliriz. Hem Avrupa hem Asya ve Afrika olan,
hem coğrafi hem de genetik olarak 3 kıtayla ilişkisi bulunan bir ülke Türkiye.
Merkez merkez olma niteliğini kaybetmiştir. Kırık bir aynadaki yansıma
parçaları gibi şeylerdir her şey. Bugünün ve geçmişin yerli ve yabancı
düşünürleri, şairleri; eski yeni düşünceler, duygular, imgeler; İslam ve
sekülerlik; günün vakitleri ve tarihin dönemleri; zafer ve mağlubiyet…
Murat Güzel şiirinde şair ve düşünür kafasının
biriktirdiği binlerce şeyin tortusu var. Bu tortunun bir kesin siyasi fikirle
şekillendirilmemiş olması Murat Güzel’in Neo-Epik Şiir içinde koma durumundaki bazı şairlerle, İsmail
Kılıçarslan gibi şairlerle karıştırmaya neden olabilir. Kadrosu tarih olduğu
için Murat Güzel, arada kabul edilemez. Murat Güzel’in arada oluşu
duygu-düşünce bölünmesindendir.
Koma şairler kalıp düşüncelere yaslanır ve
kişisel duyguları konuşur. Murat Güzel’se her birimizi saran, içten ele geçiren
bir aradalık durumunu, kültürel ve siyasi manada ne tam gavur ne de tam Türk
olma halini ifadeye kavuşturduğu için arada görünüyor. Kalıp fikirlerin
kolaylığına yaslanmıyor. Batı kötüdür, Türkiye iyidir deyip geçmek kolaydır.
Zor olan, Murat Güzel’in kesin hükümlerden kaçarak ne tam Batı ne tam Türkiye olduğumuzu
tespitidir. Murat Güzel şiirinin zayıf tarafı, Neo-Epik Şiir içinde elbette,
tarihe müdahale etmemesi, yüzde yüz bugüne ait olmak, bu anda burada olmak
anlamında siyasi tavır göstermemesidir. Dürüst ama dirayetsiz olmasıdır.
Hakan Arslanbenzer, Dergah, No: 256, Haziran
2011.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder