4 Kasım 2013 Pazartesi

GAYRI MEŞRULUK VE OTORİTERLİK

Otoriterleşme eleştirisi yapanların Ak Parti iktidarını ‘gayrı meşru’ addetmeye yönelik bir çaba içinde hareket ettikleri de fark edilmelidir. Çünkü bizatihi ‘otorite’ kötü değildir, ‘gayrı meşru otorite’ kötüdür. ‘Otoriterleşme’ ithamlarında Ak Parti iktidarının ‘gayrı meşrulaşmaya’ başladığı eleştirisi zımnen saklıdır.
Türk toplumunun bazı kesimlerinde AK Parti’nin on yıllık iktidarı boyunca zaman zaman şiddetlenen, zaman zamansa dinginleşen ilginç bir duygusal salınım yaşanıyor. “Endişeli modernler”, “mahalle baskısı”, “Malezyalılaşma”, “sivil darbe”, “yaşam tarzlarına müdahale”, “gizli ajanda”, “tehlikenin farkında mısınız” “otoriterleşme”, “diktatörlük”, “Stockholm sendromu” vb. ibare ve kampanyalarla görünürleştirilen bu duygusal salınım, genelde AK Parti iktidarına, özelde ise Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığına (ya da “kuvvetle muhtemel” cumhurbaşkanlığına) karşıt parti ve aydınlarca dile getiriliyor. Bu duygusal salınımın bazı tezahürlerinde ilginç şekilde Türk toplumunun, muhafazakârlığın, İslam’ın, dahası bütün dinlerin “otoriter” olduğu, bu kişi ve kurumlarca temsil edilen paternalist bağlarla tehdit edildiğimiz şeklinde genelleştirmelere rastlamak da mümkün. Mezkûr duygusal salınımın başka bazı tezahürlerinde ise, onun yegâne müsebbibi olarak AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gösterildiğini görmek de.
Bu duygusal salınımın otoriteye ve otoriterliğe ilişkin hissedilen modern korku ve endişelerden beslenmesi ya da Türk toplumu olarak sık sık yaşadığımız darbe süreçlerinin kötü hatıraları sebebiyle o tür anıların yeniden harekete geçirilmesi amacına matuf olması gayet muhtemeldir. Bu söylemlerin altı kazındığında ortaya siyasal iktidar mücadelelerine has stratejik hamlelerin çıkması kadar, bu korku ve endişelerin mevcut iktidar ve otoritenin “ayartıcı gücü”ne verilmiş duygusal tepkilerden yahut bu otorite ve iktidarı “meşru kabul etmeyiş”ten mütevellit kaygılar olması da düşünülebilir. 
Muhalif salınımlar
Aynı duygusal salınımın farklı düzey ve dozajlarda, “farklı” olduğunu düşündüğümüz sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel çevrelerde bu tür değerlendirmelere, algılara, izlenimlere yol açtığı görülür. “Otoriter” kelimesini, tam olarak o anlama gelmese de “gayrımeşru!” diyebilmenin bir yolu olarak kullanılır, ancak bu “gayrımeşruluğun” bir de “ayartıcı”, “baştan çıkarıcı”, “cezbedici” boyutu vardır. Bu boyutun etkisine en çok “otoriter” suçlamasını kullananların söylemlerinde rastlanması ise elbette kaderin bir cilvesidir. 
Bu şıklarla birlikte sözünü ettiğimiz duygusal salınıma yol açan başka bir şık daha düşünülebilir: İnsanların neye inanmak istediği konusu. Ne kadar kabul edilebilir düşünceler dile getirseniz de, ne kadar uyulabilir kurallar koysanız da, ne kadar tasvip edilebilir davranışlar sergileseniz de insanların neye inanmak istedikleri konusu sadece bu düşünceler, kurallar ya da davranışlarla ilgili olmayabilir. Bu noktanın aynı zamanda insanların “inanmaya duydukları ihtiyaç”larla da ilgisi vardır. Weber’in bir otoritenin temeli olarak gördüğü meşruluk konusu da bundan azade değildir. İnsanların bir otoriteden ne istediği, otoritenin onlara sunduğu şeyler kadar önemlidir. AK Parti yerine CHP iktidarı olsaydı, aynı otoriterleşme söylemlerinin farklı bağlam ve olay dizilerine istinaden bu kadar sık gündeme gelmesi düşünülebilir miydi? 
“Endişeli modernler”in veya “otoriterleşme” söylemlerini dile getirenlerin 10 yıllık AK Parti iktidarına ve Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığına (ya da “kuvvetle muhtemel” cumhurbaşkanlığına) karşı taşıdıkları ikilem ve bu ikilemin yol açtığı tuhaf korku, onların meşru olmadığına inandıkları AK Parti iktidarının çekimine, zannedilenin aksine, çok aşırı kapılmalarından da kaynaklanabilir pekâlâ. Kendi siyasal zayıflıklarına, siyasal yetersizliklerine kahrettiklerini görürüz bazen, bazen de onları desteklemeyen, onlardan farklı düşünen ya da savundukları düşünceleri paylaşan partilere oy vermeyen halkı suçladıklarına. 
Otoritenin “ayartıcı gücü”nden duyulan korkunun en ilksel düzeyde yol açtığı tepkilerdir bunlar. Söylemin ve duygusal salınımın bu düzeyinde halkı kandırıyordur iktidar; kömürle, makarnayla, buzdolabıyla ayartıyor, baştan çıkarıyordur. Halk da zaten bidon kafalılardır, göbeğini kaşıyanlardır. Bu tür söylemlerin hedefinde halkı aşağılama olduğu kadar, bilinçaltlarında da halkı çocuk görme saikinin olduğu aşikardır. Freud’un 1930’lu yıllarda yazdığı metinlerde dile getirdiği düşüncelerin yankıları duyulur bu tür “bayağı” söz ve suçlamalarda. Kitleler kendilerinden güçlü bir liderin varlığının onlara sunduğu lüksü ve konforu tercih etmektedir, “kitleler yeniden çocuklaşmakta”dır, kendi akılları ve fikirleriyle hareket etmemekte, iktidarın onlara sunduğu nimetlere ram olmaktadırlar. Oysa bu çözümleme mantığının sığlığı da apaçık ortadadır: AK Parti’nin halka hizmet ettiği, devletin kaynaklarını halkla paylaştığı için oy aldığını iddia etmek, nereden bakarsanız bakın, AK Parti eleştirisi değil; aksine AK Parti politikalarının doğruluğunun tasdik edilişidir. İkinci düzeyde ise biraz daha estetize kılınmış endişeler dile getirilmeye başlanır. Henüz topyekûn değildir burada endişeli sarkacın hareketi. Bir “endişe” vardır sadece. Ha, bir de “korku.” 1990’larda Refah Partisi’ne yöneltilen “kesecekler!” korkusunun yerini, “hayatımızı, hayat tarzımızı zorla değiştirecekler!” korkusu almıştır. Toplumsal ve siyasal konjonktür uygun oldukça kabartılan, köpürtülen, hızlandırılıp yavaşlatılan bir sarkaçtır bu. Vesayetçi tutumların kırıldıkça, bir tür statükoculuk ve nostalji yerleşir duygusal salınıma, ‘eski güzel günler’ de manşetlerden yad edilir arada sırada.
 “Otoriterleşmeyi” ispatlamaya dönük ne tür kanıt sunulursa sunulsun, bu eleştirileri dile getirenlerin ilkin AK Parti iktidarını “gayrımeşru” addetmeye yönelik bir çaba içinde hareket ettikleri de fark edilmelidir. Çünkü bizatihi “otorite” kötü değildir, “gayrımeşru otorite” kötüdür. AK Parti’ye yönelik “otoriterleşme” eleştirilerinde bu sebeple, AK Parti iktidarını “gayrımeşrulaşmaya” başladığı eleştirisi zımnen saklıdır. AK Parti’ye tahmil edilen otoriterleşme suçlamalarının hemen ardından “Demokrasi sadece sandık değildir” sözlerinin gelmesi de bu yüzden şaşırtıcı değildir. AK Parti’nin “gayrımeşru” bir iktidarı sürdürdüğüne “inanma ihtiyacı içinde olanlar” sık sık endişelenmekte, onun gizli bir ajandasının olduğunu ileri sürmekte, “sivil darbe” yaşandığını iddia etmekte, yaşam tarzlarının tehlike içinde olduğu uyarısını yapmakta, “mahalle baskısı”nı iliklerine kadar hissettiklerini yana yakıla anlatmaktadırlar. “Otoriter” suçlaması açıkça olmasa bile zımnen de olsa “gayrımeşru” diyebilmenin yoludur.
‘Otorite’ye başkaldırı
Yine aslında bu eleştiriler, birçok bakımdan üstü örtük bir “ret bağı” kurar AK Parti ile muhalifleri arasında. AK Parti’nin siyasal “otoritesi”ni hissettirmemesi durumunda her şeyin yolunda gideceği şeklinde Gezi olayları esnasında dile getirilmiş düşünceler, “yokluk” fantezilerini de düşünmemizi gerektirir. AK Parti’nin otoriterliğinden korkanlar, aslında bu otorite olmaksızın hiçbir şeyin de olmayacağı düşüncesinden de ayrıca korkarlar. Bir TV ekranından Gezi olayları esnasında dile getirilen “Birkaç kişi ölse...” şeklindeki pespaye sözler bu fantezinin açığa vurulmuş halidir. Sözde AK Parti’nin “otoriter” uygulamasına direnenler ve bu direnişi kutsayanlar, bu “otoriterliğin” yok olması halinde “direniş”in de yok olacağını keşfetmenin bilinciyle, otoriterleşme düzeyinin artmasını arzulamaktadırlar. 
Ve nihayet, Ahmet Demirhan’ın Açık Görüş’te yazdığı gibi otorite, bir “üleşim”i de içerir: Başkalarının gücünde bir sağlamlık ve güvenlik arayışının tezahürüdür otorite. Otoriterleşme söylemlerini dile getirenlerin ısrarla üstünü örtmeye çalıştığı noktadır bu: Otorite, otorite sahibi ile bu otoriteye itaat edenler arasındaki duygusal bir bağdır. Tek başına otorite sahibinin elinde değildir bu bağı kurmak. İster reddedelim ister kabul edelim, otorite, üretken (author) ve kalıcı (auctor) bir “yorum süreci” olarak olayları nasıl kavradığımızı kavramamızla da yakından ilgilidir. 


Kaynak: Gayrı meşruluk ve otoriterlik - Açık Görüş - Star Gazete http://haber.stargazete.com/acikgorus/gayri-mesruluk-ve-otoriterlik/haber-802699#ixzz2jcPzWjyQ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder