Son çeyrek yüzyılda yaşanan dini canlanmalar günümüz felsefesinin
başat temalarından biri, belki de birincisi haline geldi. Fakat günümüz
felsefesi, belki de sahip olduğu kavramsal avadanlığın yetersizlikleri
yüzünden, din siyaset ilişkilerini ele alırken, aynı şekilde farklı
siyasal bütünlüklerin siyasal ilahiyat (teolojik-o-politik) savaşlarını
da tutarlı ve tatmin edici bir açıklama modeli içinde yorumlamaktan uzak
görünüyor. Seküler dönem yerini bir şekilde, siyasal eylemin doğrudan
doğruya metafizik çatışmanın ürünü olduğu yeni bir döneme bırakmış
görünüyor.
Uzun süre, etik özellikle de Levinas’ın etiği
konusundaki çalışmalarıyla ve Beckett, Wallace Stevens gibi
edebiyatçıların eserleriyle felsefe arasındaki ilişkiye dair
metinleriyle tanınan Critchley, “İmansızların imanı” şeklinde formüle
ettiği bir siyasal durumu göz önüne alarak şu soruya bir cevap arıyor:
Böyle bir “imansızlar imanı” nasıl olup da bir kardeşliği, ya da
Rousseau’nun terimini kullanmak gerekirse, “ortaklaşma”yı (association)
meydana getirebilecektir? Çünkü Critchley için “imansızların imanı”
şeklindeki formüle edilmiş bu fikirde bir yandan, inançsızlar yine de
bir inanç deneyimine ihtiyaç duyuyor gibi görünmektedir; öte yandan, bu
fikir, inançsızların inancının temelinde -daha sonra irdeleyeceğim
nedenlerden ötürü- aşkın bir tamlık, yani metafiziğin Tanrısı yahut
Heidegger’in deyişiyle “onto-teo-loji” postulasından ibaret olabileceği
fikrine izin vermez. Critchley’in yorumuyla “İmansızlar imanının gayesi
benliğin ya da öznenin dışında herhangi bir şey, herhangi bir dışsal,
ilahi buyruk, herhangi bir aşkın gerçeklik olamaz. Bir paradoksla karşı
karşıya gibiyiz. Bir yandan, hakiki olması için her şeyin bir dine
dönüşmesi gerekir, aksi takdirde inanç (kelimenin tam anlamıyla)
inanılırlıktan ya da otoriteden yoksun kalır. Diğer yandan, bu
otoritenin müellifleri, yaratıcıları bizleriz, biz olmak zorundayızdır.
İmansızların imanı kolektif bir öz-yaratım çalışması olmalıdır: Böyle
bir çalışma içinde kendi ruhumun çilingiri olurum ve burada hepimiz,
tabiri caizse, ruh çilingirleri olmak durumundayızdır.”
Özellikle
son çeyrek yüzyılda küresel ölçekte yaygınlaşan dini hareketler ve
bunlar sonucunda belirginleşen çatışma ortamlarına karşı, sol anarşist
bir siyasal anlayışa erişmek isteyen Critchley’in siyasal ile dini,
seküler ile kutsal arasındaki gerilimi düşünerek kaleme aldığı siyasal
ilahiyat denemeleri, seküler bir ilahiyatın da olabileceğini
düşündürmesi bakımından hayli ilginç.
İmansızların İmanı, Simon Critcchley, Çev. Erkal Ünal, Metis, 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder