25 Kasım 2013 Pazartesi

‘İmansızların imanı’ ya da ‘seküler ilahiyat’

Son çeyrek yüzyılda yaşanan dini canlanmalar günümüz felsefesinin başat temalarından biri, belki de birincisi haline geldi. Fakat günümüz felsefesi, belki de sahip olduğu kavramsal avadanlığın yetersizlikleri yüzünden, din siyaset ilişkilerini ele alırken, aynı şekilde farklı siyasal bütünlüklerin siyasal ilahiyat (teolojik-o-politik) savaşlarını da tutarlı ve tatmin edici bir açıklama modeli içinde yorumlamaktan uzak görünüyor. Seküler dönem yerini bir şekilde, siyasal eylemin doğrudan doğruya metafizik çatışmanın ürünü olduğu yeni bir döneme bırakmış görünüyor.
Uzun süre, etik özellikle de Levinas’ın etiği konusundaki çalışmalarıyla ve Beckett, Wallace Stevens gibi edebiyatçıların eserleriyle felsefe arasındaki ilişkiye dair metinleriyle tanınan Critchley, “İmansızların imanı” şeklinde formüle ettiği bir siyasal durumu göz önüne alarak şu soruya bir cevap arıyor: Böyle bir “imansızlar imanı” nasıl olup da bir kardeşliği, ya da Rousseau’nun terimini kullanmak gerekirse, “ortaklaşma”yı (association) meydana getirebilecektir? Çünkü Critchley için “imansızların imanı” şeklindeki formüle edilmiş bu fikirde bir yandan, inançsızlar yine de bir inanç deneyimine ihtiyaç duyuyor gibi görünmektedir; öte yandan, bu fikir, inançsızların inancının temelinde -daha sonra irdeleyeceğim nedenlerden ötürü- aşkın bir tamlık, yani metafiziğin Tanrısı yahut Heidegger’in deyişiyle “onto-teo-loji” postulasından ibaret olabileceği fikrine izin vermez. Critchley’in yorumuyla “İmansızlar imanının gayesi benliğin ya da öznenin dışında herhangi bir şey, herhangi bir dışsal, ilahi buyruk, herhangi bir aşkın gerçeklik olamaz. Bir paradoksla karşı karşıya gibiyiz. Bir yandan, hakiki olması için her şeyin bir dine dönüşmesi gerekir, aksi takdirde inanç (kelimenin tam anlamıyla) inanılırlıktan ya da otoriteden yoksun kalır. Diğer yandan, bu otoritenin müellifleri, yaratıcıları bizleriz, biz olmak zorundayızdır. İmansızların imanı kolektif bir öz-yaratım çalışması olmalıdır: Böyle bir çalışma içinde kendi ruhumun çilingiri olurum ve burada hepimiz, tabiri caizse, ruh çilingirleri olmak durumundayızdır.”
Özellikle son çeyrek yüzyılda küresel ölçekte yaygınlaşan dini hareketler ve bunlar sonucunda belirginleşen çatışma ortamlarına karşı, sol anarşist bir siyasal anlayışa erişmek isteyen Critchley’in siyasal ile dini, seküler ile kutsal arasındaki gerilimi düşünerek kaleme aldığı siyasal ilahiyat denemeleri, seküler bir ilahiyatın da olabileceğini düşündürmesi bakımından hayli ilginç.
İmansızların İmanı, Simon Critcchley, Çev. Erkal Ünal, Metis, 2013 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder