Çatışan Feminizmler
kitabı Seyla Benhabip, Judith Butler, Drucilla Cornell ve Nancy
Fraser’ın, yani kendilerine özgü felsefi feminizmleriyle tebarüz etmiş
dört Beyaz Amerikalı kadının feminizm ve postmodernizm ilişkileri
konusunda aralarında geçen tartışmaların derlenmiş bir hali. Feminizmler
ile postmodernizmler arasındaki ilişkilerin niteliğini sorgulayan,
feminizmin postmodern tezlerden alabileceği destekleri irdeleyen,
postmodernizmin hangi savlarına karşı olması gerektiğini düşünen bir
felsefi fikir alışverişini yansıtıyor.
Seyla Benhabib, feminizm ve
postmodernizm arasındaki ilişkileri daha geniş kültürel akımlar
içerisinde değerlendirmenin anlamlı olacağını ileri sürerek
feministlerin ‘insanın ölümü’, ‘tarihin ölümü’ ve ‘metafiziğin ölümü’
gibi konulardaki ‘zayıf’ postmodern tezlere sıcak, fakat aynı
konulardaki ‘güçlü’ tezlere ise soğuk bakmaları gerektiğini düşünüyor.
Ona göre bu güçlü tezlerin ‘insanın ölümü’yle ilgili olanı, öznellik
fikrini bütünüyle dışlar. Bu dışlama, kendiliğinden tarihsel değişim
için gereken özerklik, sorumluluk ve düşünümsellik gibi idealleri de
dışlamış olur. ‘Tarihin ölümü’ tezlerini ise kurtuluş idealini toplumsal
çözümlemenin dışında bırakması sebebiyle eleştiren Benhabip,
metafiziğin ölümü konusunda da felsefeyi reddeden formülasyonları
şiddetle eleştirir. Benhabip’e göre kişinin kültürel normları çelişik
olabileceğinden, bu çelişkileri gidermek için daha üst ilkelere ihtiyaç
duyması kaçınılmazdır.Post feministler
Benhabip, temelde bağlı olduğu Eleştirel Teori doğrultusunda belirli siyasi/teorik tutumların birçok postmodernizm formülasyonunun reddettiği felsefi varsayımları gerektirdiği sonucuna ulaşır. Ona göre, postmodernizm nihayetinde edilgin bir tutum doğurmaktadır.
Butler ise Benhabip’in bakışına nazaran daha ters bir perspektif kullanır. O, belli bir kurtuluşçu politikaya girişirken ne tür felsefi ilkelere sahip olunması gerektiği konusundan çok, kurtuluşçu politikalar için gerekli olduğu savlanan felsefi varsayımların politik sonuçlarıyla ilgilenir. Butler, Postmodernizmden daha çok postyapısalcılığı düşünür. Bu iki kavramın Butler için belki tek olumlu yanı, ‘iktidarın kendi koşullarını müzakere etmek isteyen kavramsal aygıt’a nüfuzunun yollarını göstermesidir. Butler, sadece özne kavramına ya da bu kavramın varsaydığı şeylere, sözgelimi failliğe karşı çıkmaz, bununla birlikte bu kavramların nasıl kullanıldığını da sorgular: Kimler özne olarak görülür ve bu tür yapıların dışında tutulanlara ne olur?
Nancy Fraser ise ‘tarihin ölümü’ ve ‘metafiziğin ölümü’ konularında Benhabip’in, ‘öznenin ölümü’ konusunda da Butler’in formüle ettiği düşünceleri eleştirerek kendi konumunu açıklar. Benhabip’in gerekli gördüğü normların kendilerinin doğaları itibariyle toplumsal olarak kurulmuş olduklarını düşünen Fraser, geçerlilik kriterlerini dile getirme iddiasındaki felsefenin ‘tarihsel olmayan, aşkın bir söylem’ olarak anlaşılması durumunda, felsefe olmaksızın da ‘toplumsal eleştiri’nin sürdürülebileceğine inanır.
Butler’ın Foucault’dan esinlenerek dile getirdiği görüşlerin de olumlu değişim ile olumsuz değişim arasındaki ayrımı reddettiğine inanan Fraser ‘Başkaları susturulmadan hiç kimsenin sözün öznesi olamayacağı gerçekten doğru mudur? Özneye yetki vermek doğası gereği sıfır toplamlı bir oyun mudur’ diye sorar.
Melez düşünceler
Butler gibi Drucilla Cornell de temelci ilkelerin gerekliliğini sorgular. Bu ilkeler yerine etik tavır diye adlandırdığı tavrın feministler tarafından benimsenmesini savunur. Bu tavır, ‘öteki’yle şiddet içermeyen, ‘öteki’ne kendi mekânında yer açan bir ilişkiyi amaçlayan bir tutumdur.
Dört beyaz Amerikalı kadın feminist filozofun, feminizm ile halen etkisi hissedilen politik-entelektüel gündem arasındaki ilişkilerin nasıl olduğu, olması gerektiği konularında sürdürdükleri eleştirel fikir alışverişi, hem Feminizm’in monolitik bir politik-felsefi yaklaşım olmadığını, hem de bu feminizmlerin farklı teorik kanallardan nasıl beslendiğini göstermesi bakımından. Dil, tarih, özne, metafizik ve kadınların özgürleşimi konularında ileri sürülen fikirlerin birçoğu, günümüz Türkiyesi’nde yeniden üretilmeyi bekliyor.
19 MART 2008 STAR-AÇIK GÖRÜŞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder