10 Eylül 2013 Salı

RUHUMUZ SAVAŞÇI





Şairin varolana itiraz etme hakkını mutlaka kullanması gerektiğini vurgulayan Murat Güzel, ilk kitabı Uzak Kokuyu ilk şiirinin yayımlanmasından 17 yıl sonra piyasaya çıkardı
MURAT G
üzel, uzun zamandır şiirle haşır neşir olmasına rağmen ilk kitabı Uzak Kokuyu geçtiğimiz günlerde yayımladı. Konyada, yani Türkçe şiirin payitahtı addedilen İstanbuldan uzakta yaşayan ve yazan Güzele sorular sorduk.
İlk şiiriniz 1991de yayınlanmış, ilk kitabınız geçtiğimiz günlerde çıktı. Bunun sebebi nedir?
Haklısınız ilk şiirimin yayınlanış tarihiyle ilk şiir kitabının çıkış tarihi arasında önemli bir fark var. Yayınlanmış şiirlerin, öykülerin ya da yazıların bir araya getirilip kitaplaştırılması ise edebiyat dünyasında yaygın bir alışkanlık. Hem bu yaygın alışkanlığın işaret ettiği kolaycılığı benimseyip onaylamadığımı, hem de kitap işinin biraz nasip meselesi olduğunu gösteriyor 17 yıllık fark. Şair için aslolanın şiir olduğunu düşünüyorum.

Şiirinizde ironinin yeri büyük. Bu anlamda kendinizi yakın hissettiğiniz şairler var mıdır? Görüşleriyle Hegel estetiğini derinden etkilemiş bir filozof vardır: Solgery. İronisiz sanatı mümkün görmez Solgery. Bu anlamda haddi zatında ironi sanatın kendisine mündemiçtir. Kimileyin gizildir bu ironi, kimileyin ise açıktan açığa var olur. Kendimi daha çok Mehmet Akif, Tevfik Fikret çizgisine yakın hissediyorum. Bu çizginin sonraki sürdürücüleri de benim kendimi yakın hissettiğim çağdaş ustalarımız Turgut Uyar, Sezai Karakoç, İsmet Özel, Cahit Zarifoğlu gibi şairlerdir. Sözgelimi Sezai Karakoç’un o ünlü Balkon şiiri Türk şiirinde ironinin bir edebi teknik olarak en iyi uygulandığı şiirlerdendir. Turgut Uyar’ın Terziler Geldiler şiirini okuduüunuzda bu muhteşem şiirin ardından nasıl olur da Türk şiirinin sonraki dönemlerinde birçok kötü şiirin de yayınlanabildiğine şaşarsınız. Bu şiirin varlığı bile sonraki kuşak şiirlerle, özellikle 80li yıllardaki şiirlerle arasındaki tezat yüzünden ironiktir.

ŞİİR TARAFTIR

Politika önemli bir temanız. Kendinizi politik bir şair olarak tanımlar mısınız?
En azından apolitik bir şair değilim. Şiirin toplumsal-siyasal meselelerde bir taraf olduğuna inanıyorum. Olup biteni olup bittiği gibi kabullenmek ne bana göre ne de şiirime göredir. Bir özne olarak, varolana itiraz etme hakkımı sürekli kullanıyorum. Bu hakkımı kullanırken ise güncel, sığ, bayağı, alelade politik anlayışlarla herhangi bir alışverişin en azından şiirime sızmamasına itina gösteriyorum. Yanlış anlamaları engellemek için hemen ekleyeyim: Şiirimin politikliği tamamen şiirin kendisine has bir politikliktir. Siyasal propagandayla, ideolojilerle, şiiri doğrudan ilgilendirmeyen toplumsal anlayışlarla herhangi bir işi yoktur.

Şairin sadece şiir yazması gerektiğine inananlar var. Ancak siz teoriye de el atıyorsunuz...
Şiir de teori de dünya üzerine birer konuşma biçimidir. Birileri bir alanda aşırı geveze, başka alanda ise olabildiğine ketum olabilirler. Bu onların tercihidir. Her iki alanda da bulunuyorum ve bu iki alanda da ne geveze ne de ketum olduğuma inanıyorum.

At ve atlı sizin ve edebi anlamda kardeşiniz sayılabilecek şairlerin imge dünyasında sık sık karşımıza çıkıyor. At ve atlı ne ifade eder sizin için?
Savaşçı bir ruha sahibiz demek ki. Hiçbir arkadaşımın atı ve atlıyı sakin bir kır gezisine çıkmış bir kişi ve onun biniti olarak düşünmediklerine kâniyim.

Tarihin hissiyatını şiir anlatır
Şiirinizi tanımlarken Anadoluya yaslanıyorsunuz ancak Batı ve Batı kültüründen unsurlar da çokça yer alıyor dizelerinizde. Bu buluşma sizde ve genelde nasıl gerçekleşiyor?
Yer yer metinlerarasılık, yer yer hipertekst, ifadelerin montajı ve demontajı, çokça ironi. Tıpkı toplumumuz nasıl Batılılaşmış ya da günümüz kültüründe Batı’ya dair unsurlar nasıl yer almışsa şiirimin ufku olarak Anadolu ile Batılı unsurların buluşması da aynı şekilde gerçekleşiyor.

Tarihle şiirinizin bağını nasıl kuruyorsunuz?
Aristodan beri ileri sürülen şöyle bir düşünce vardır. Res gestaeyi, geçmişte vuku bulmuş olayların anlatımını kendine amaç seçmiş tarih daha tikel bir bilgi sunarken insanlara, şiir daha genel, daha şumullü bir bilgiyi kazandırır. Bu epistemolojik bir bakış açısı ve benim katılmadığım birçok yönü var ancak, şiirle tarihin malzemesinin ortaklığına dair bir fikir oluşturabilmemize imkan tanıyor. Ve elbette her ikisinin bu malzemeyi kıvama getirme, ürüne dönüştürme tarzlarındaki farklılığı kendine göre özetliyor. Tarih zaten bir duygu olarak, bir bilinç olarak modernliğimin bir bileşeni. Bu bilinç ve duygunun şiire yansıması nasıl oluyor derseniz şiirimdeki Batılı unsurlara ilişkin verdiğim cevabı tekrarlayabilirim. Ama sadece bu değil elbette: Tarihin nevrinin döndüğü anlara dair geliştirdiğim semptomatik-ironik bakış daha baskın bu kez.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder