21 Eylül 2013 Cumartesi

ÖZLÜYORUZ ROMANLARINI KAPKINER'İN

Esasen romancı. Böyle başlamakla onun şairliğine ve diğer alanlardaki başarılı, dikkate değer çalışmalarına, eserlerine toz konduracağımı düşünmeyin asla.
İlk okuduğum eseri Karanlıktakiler ve hemen ardından Güz İnsanları. Balzacvari insan tasvirleri ve ruhi çözümlemeleriyle bu iki eser 12 Eylül’ün hemen öncesi ve ertesindeki Konya, Malatya ve İstanbul’da yaşanan fikri sancıları, hayatın kimselere açılmayan karanlık mahzenlerini gerçek bir ressam duyarlılığıyla nakşeden bir kaleme ait.
Baskıları kalmayan bu romanları, zaman zaman bizzat kendisi yetersiz bulsa da, bence Murat Kapkıner ağabeyin varlık sancısının nüvelerini sezmemeniz mümkün değil.
Soruyorum Kapkıner kim?!
1989. Konya’da, PTT binasının arkasındaki Ertaş İşhanı’nın bodrum katında açılmış ve belki de Türkiye’nin ilk kitap kahvesi olan Karizma Kültür Merkezi’nde yakıcı bir ses tonuyla okunan bir şiir: Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine-V. Kaset cızırtılı. Kimbilir, kaç kez çoğaltılmış. Kasetin üstünde hiçbir isim yok. Sonradan Bülent Sönmez olduğunu öğreneceğim bir kişi ‘Ne güzel okuyor görüyor musun bu şiiri Kapkıner?’ diyor bana.
18 yaşımın dünyaya merakla bakmayı salık veren, bütün güzelliklere yakın olmanın erdeme yakın olmayla, güzelin her zaman iyiyle imtizaç ettiğini varsaymış gafletiyle soruyorum: Kapkıner kim?
Hemen karşıdaki kitabevi bölümünü gösteriyor: İşte şu kişi. Yanına yöneliyorum tarif edilen kişinin. Dergiliğe Varide’nin yeni çıkmış sayısını koyuyor, eski sayıları geri alıyor. Bir tane bile satılmamış. İade edilen dergilerden birini bana hediye ediyor. Artık bu yaz boyuncaKarizma’da Varide en azından bir eksik iade edilecek. Çünkü ben satın alacağım.
Halbuki çok önceden bilmeliydim. Babam ile amcamın ortak dükkanlarına 12 Eylül darbesi sonrasında gelen yayınlardan birinde karşılaşmış olmalıydım bu isimle. Hayra Hizmet Vakfı veHasan Hüseyin Varol Hocaefendi’nin mali destek ve katkılarıyla yayınlanan Çağımıza Selamdergisinin yazarları arasındaydı Kapkıner.
Daha öncesi de var. 12 Eylül öncesinde Malatya’da uzunca bir süre yayınlanan Kriter dergisinin de yazarları arasında.
Varide öncesi ve Kriter ile Çağımıza Selam sonrası kütür dünyamızın önemli basamaklarındanKelime’nin de Konya merkezli ilk 12 sayısının yayın yönetmeni. Ama Varide benim gözümde bir başka. Çünkü Kapkıner demek Varide, ‘Suya Gelen Adam’ demek. 16. sayıda dergiyi‘Kendimi kapattığım için dergiyi de kapatıyorum’ diye yazarak kapatmış, öylesine bu dergiyle özdeşleşmiş bir kişi gözümde.
Varide 35 sayı yayınlandı. 16. sayıdan sonra çıkan sayılarında şiirlerimin yayınlanması benim için ne büyük bir mutluluk.
Mikail Bayram, Şahin Uçar, M. Sait Şimşek, rahmetli Zemçi Çetinkaya, Mustafa Arıcı, Bülent Sönmez, Tahsin Varol, Metin Önal Mengüşoğlu’yla hep Varide bürosunda tanıştım, halleştim. Cahit Koytak, M. Sait Çekmegil, Saatçi Musa, Terzi Fevzi efendi ile ilgili hatıraları hep ondan dinledim. O insanları, onların menkabevi hatıralarını kendisinden dinlemek, ‘kokun aldım, yüzünü de gördüm’ diyebilmek; dostluğun, vefanın anlamını o dönemlerdeki serkeş aklımla çözemesem de şimdilerde çözmeye çalışmak…
Keder yok keder yok!
Yazdığım ilk şiiri hemen daktiloya aktarması ve o muhteşem yorumcu gücüyle büroya gelip giden herkese okuyuşu… 1992’de, ailemle (daha doğrusu rahmetli babamla) aramın açık olduğu dönemde beni babamla barışmaya, Konya’ya dönmeye ikna eden mektubunu hâlâ saklar, o satırları her okuyuşumda, şimdi olduğu gibi ‘Keder yok! Keder yok!’ diye ağlamaklı bir ses tonuyla haykırasım gelir şu dünyanın suratına.
Not Düştüm Besmeleye şiir kitabını Metin abi, Metin Özer bastı. ‘Saçına çokça aklar berkitilmiş bir Semud’ oluşun hüznüdür bu şiirlerde yansıyan.
Esasen şair. Şiiri eleştirel bir rikkatle yargılayabilen, bir şiirin nasıl okunacağını cümle aleme ispatlamış, sesdârlığıyla saygıya değer bir şair.
Varide’de tefrika edilmiş otobiyografik romanı Rüzgarın Altında Kalan Ülkem, 27 Mayıs darbesi sonrasında ülkede esmeye başlayan değişim rüzgarlarının ve Müslüman gençlerin yetişme şartlarının muktesit bir anlatımı. Astsubaylıktan malulen emekli. 20’li yaşlarında orduevi gazinolarında sanatçılık yapabilmesine imkan tanıyan bir ses ve söz ustası. Karadüzen bağlamayı geleneksel usullerle çalan ve bağlamaya sesiyle eşlik eden bir türkü ustası.
Muska!
M. Said Çekmegil merhumdan tevarüs ettiği müthiş bir diyalektiği vardır tartışmalarda. Bu diyalektiğin, ikna kabiliyetinin en güzel örneğine bir kez şahit olmuştum: Vespa’sına binip yolda türkü çığırarak Altınapa Barajı’na kadar dağlara gitmiştik. Bir restoranda bana ısmarladığı yemeğin ardından tekrar yola çıkmak üzereyken otomobiliyle ilgilenen bir vatandaş dikkatini çekti Murad ağabeyin. Yaklaştı yanına ve otomobilin ön camında sallanan muskayı işaret ederek adama ‘Bu olunca hiç kaza yapmıyorsun değil mi?’ diye tecahül-i arifane bir soru yöneltti adamcağıza. Adamcağız şaşırdı, ne söyleyeceğini bilemedi ilkin. Sonunda itiraf etti: Engellemiyor. Adama nasuh bir tavsiyede bulundu o an: ‘Bu muskaya değil, hep Allah’a güven, oldu mu?’ Adam, başını evet anlamında öne eğdi, söylenenin ve söylenme tarzının doğruluğu öylesine içime işledi ki o an.
Halkla bu kadar yakın, halktan, halkın ifadesi bir kişi Kapkıner. İblisin Son Savunması, Wesirfinger Pastanesi romanları da ilgi çekmiş, kendisinden söz ettirmişti.
İki ayrı silsileden tasavvuf terbiyesi almış, hatta Şeyh’lik için icazeti bulunan bir kişi. Buna karşın nefs mücadelesine bir an olsun ara vermeyen, aklına yatmayan konuları cerh etmekten çekinmeyen, ilme ve ilim adamına sahip çıkan, çevresindeki gençleri aydınlatan, onları olabileceklerinin en iyisi olmaları noktasında şevklendirmekten imtina etmeyen bir mü’min.
Şu an İstanbul’da, Taraf gazetesinde. Yeni romanlarını bekliyoruz.
Özledik çünkü onu, onun kalemini.

DUNYABİZİM.COM

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder