19 Eylül 2013 Perşembe

Lacan ile post-modern felsefeye giriş

Psikanalizin kurucusu Freud’un Fransız yorumcusu Jacques Lacan, gerek kendi iddiasıyla gerekse başka bazı yorumcuların ifade ettiği şekliyle Freud’un psikanaliz öğretisini ilk kez tutarlı bir kuram düzeyine çıkarma işini başarmıştır. Lacan kendi psikanaliz anlayışını ve Freud’u neredeyse bir ‘davranışçılığa’ indirgeyen Amerikalı Karen Horney ve Eric Fromm gibi isimlerin yorumlarını reddederek geliştirir.
Lacan’a göre, insan deneyinin içinde dilsel “imleyen” («signifiant») vardır, deney «imleyen»le başlar. Böylece deneyin çelişik ilişkileri, “imleyen”lerin, daha doğru olarak “imleyen”lerin içinde yer aldığı «imleyenler ağı»nın, dilsel dizgenin ilişkilerine dönüşür. Bu ağın bütünü “özne”den başka birşey değildir. Öyleyse ‘id’in bulunduğu yerde de “özne” vardır: “Burada, düşlerin alanında, kendi evindesin.” İmleyenlerin ilişkileri insan tecrübesinin her noktasında karşımıza çıkar. Çelişki imleyenlerin ağının (tüm insan konuşmasının, simgelerin oluşturduğu ağın) delinip yırtılması, psikanalitik tedavi ise bu ağın onarılması demektir. Bu türlü -ego’nun güçlendirilmesinden uzak olan- bir tedavi kavramı, Lacan’a göre, Freud’un öğretisine asıl uygun olanıdır. Çünkü yine Lacan’ın gösterdiğine göre, nevrozların temelini oluşturan kopukluk ya da çelişki bilinçle bilinçdışı arasında değildir, ama bilinçdışının kendi içindedir.
Lacan’ın Freud yorumunun -mantık ekonomisi yönünden- iki ana ilkede toplandığını söyleyebiliriz: İnsan deneyinin ulaştığı her yerde imleyenlerin ilişkilerinin bulunması (“bilinçdışının bir dil gibi yapılaşmış” olması), nevroz çatışmasının bilinçdışının kendi içindeki bir çatışma olarak, bu ilk ve ön aşamada, adeta kendi yuvasında yakalanması anlamına gelir.
‘Bir komando harekatı’
Bu yorum tarzı örtük bir biçimde de olsa Freud’da bulunmaktadır: Freud’un çeşitli eserinde, ama kuşkusuz en başta Rüya Yorumları adlı eserinde dile, simgelere verdiği önem bu açıdan ilginç ve anlamlıdır. Sonuç şudur: Saussure’un bize tanıttığı, dilin bir dizge olarak bütünselliği, dil içindeki her öğenin ancak dilsel dizge içinde kendi “değer”ine kavuşması, dil üzerine eğilen bakışımızın, her türlü sezgi, «anlam» ve «tarih» kaygısını bir yana bırakarak “imleyen”/ “imlenen” ilişkisine dair mütekabiliyetin gösterdiği yolu izlemesindeki gereklilik, Lacan’da kuramsal olarak genişletilerek yeniden değerlendirilmektedir: dil dizgesi bilinçaltını da içine alır.
“Benim Öğrettiklerim” Lacan’dan Türkçe’ye çevrilen ilk kitap. Üç konferans metnini bir araya getiren kitap Jacques-Alain Miller’ın deyimiyle bir komando harekatı. Modern ve postmodern felsefe ve düşünceler üzerinde derin bir etki bırakmış bu Fransız psikanalist-filozofu okumaya başlamak için iyi bir fırsat.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder