Psikanalizin kurucusu Freud’un Fransız yorumcusu Jacques Lacan, gerek
kendi iddiasıyla gerekse başka bazı yorumcuların ifade ettiği şekliyle
Freud’un psikanaliz öğretisini ilk kez tutarlı bir kuram düzeyine
çıkarma işini başarmıştır. Lacan kendi psikanaliz anlayışını ve Freud’u
neredeyse bir ‘davranışçılığa’ indirgeyen Amerikalı Karen Horney ve Eric
Fromm gibi isimlerin yorumlarını reddederek geliştirir.
Lacan’a
göre, insan deneyinin içinde dilsel “imleyen” («signifiant») vardır,
deney «imleyen»le başlar. Böylece deneyin çelişik ilişkileri,
“imleyen”lerin, daha doğru olarak “imleyen”lerin içinde yer aldığı
«imleyenler ağı»nın, dilsel dizgenin ilişkilerine dönüşür. Bu ağın
bütünü “özne”den başka birşey değildir. Öyleyse ‘id’in bulunduğu yerde
de “özne” vardır: “Burada, düşlerin alanında, kendi evindesin.”
İmleyenlerin ilişkileri insan tecrübesinin her noktasında karşımıza
çıkar. Çelişki imleyenlerin ağının (tüm insan konuşmasının, simgelerin
oluşturduğu ağın) delinip yırtılması, psikanalitik tedavi ise bu ağın
onarılması demektir. Bu türlü -ego’nun güçlendirilmesinden uzak olan-
bir tedavi kavramı, Lacan’a göre, Freud’un öğretisine asıl uygun
olanıdır. Çünkü yine Lacan’ın gösterdiğine göre, nevrozların temelini
oluşturan kopukluk ya da çelişki bilinçle bilinçdışı arasında değildir,
ama bilinçdışının kendi içindedir.
Lacan’ın Freud yorumunun
-mantık ekonomisi yönünden- iki ana ilkede toplandığını söyleyebiliriz:
İnsan deneyinin ulaştığı her yerde imleyenlerin ilişkilerinin bulunması
(“bilinçdışının bir dil gibi yapılaşmış” olması), nevroz çatışmasının
bilinçdışının kendi içindeki bir çatışma olarak, bu ilk ve ön aşamada,
adeta kendi yuvasında yakalanması anlamına gelir.
‘Bir komando harekatı’
Bu
yorum tarzı örtük bir biçimde de olsa Freud’da bulunmaktadır: Freud’un
çeşitli eserinde, ama kuşkusuz en başta Rüya Yorumları adlı eserinde
dile, simgelere verdiği önem bu açıdan ilginç ve anlamlıdır. Sonuç
şudur: Saussure’un bize tanıttığı, dilin bir dizge olarak bütünselliği,
dil içindeki her öğenin ancak dilsel dizge içinde kendi “değer”ine
kavuşması, dil üzerine eğilen bakışımızın, her türlü sezgi, «anlam» ve
«tarih» kaygısını bir yana bırakarak “imleyen”/ “imlenen” ilişkisine
dair mütekabiliyetin gösterdiği yolu izlemesindeki gereklilik, Lacan’da
kuramsal olarak genişletilerek yeniden değerlendirilmektedir: dil
dizgesi bilinçaltını da içine alır.
“Benim Öğrettiklerim”
Lacan’dan Türkçe’ye çevrilen ilk kitap. Üç konferans metnini bir araya
getiren kitap Jacques-Alain Miller’ın deyimiyle bir komando harekatı.
Modern ve postmodern felsefe ve düşünceler üzerinde derin bir etki
bırakmış bu Fransız psikanalist-filozofu okumaya başlamak için iyi bir
fırsat.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder