Flanör, Charles Baudelaire’den hareketle geliştirdiği bir kavram
Walter Benjamin’in. Şehirli gezgin olarak da düşünebiliriz onu, şehrin
sokaklarında başıboş, amaçsızca dolanıp duran, aylaklık eden modern
insanların bir prototipi olarak resmedebiliriz flanör’ü. Ya da daha
eskilere, Aristo felsefesine yakıştırılan “peripatetik (meşşai)”
sıfatını akla getirip düşünmenin yol ve gezinmeyle, yürümeyle alakasını
modern zamanlara taşıyan bir imge olduğunu ileri sürebiliriz. Neticede
flanör Türkçe’deki “aylak”ın tam bir karşılığıdır, modern aylaklıktır
belki de.
Herkesin “görünmeyle” belirlendiği, “görünme
arzusu”nun bir noktadan sonra modern insanın en asli tutkularından
birine dönüştüğü modern şehir hayatlarının aynı zamanda insanları
belirsizleştirdiği, kalabalıkların her insan tekini yuttuğu
söylenebilir. İnsanın 24 saatinin her anının planlı, mekanik bir şekilde
kurgulandığı, ne zaman, nerede, nasıl bulunacağının hemen her zaman
önceden söylenebilir bir halde bulunduğu bir dünyadır bu. Bu
nitelikleriyle bu dünyada “ansızın”a, “harikulade”ye, “olağanüstü”ye pek
yer yoktur. Bütün bunlar handiyse metafizik duygu durumlarına
dönüştürülmüştür. Bütün zamanlarını hesaplı bir kesinlik içinde
değerlendiren modern insanların neredeyse antitezidir aylaklar. Boş
zamanlarını bile hobi, spor vb. aktivitelerle hesaplayarak planlayan
modern insana inat flanör, rastlantısallığı, zamansızlığı, apansız
karşılaşma ve yüzleşmeleri, en kısa deyişle modern planlamaların
berisinde gezinmeyi sever. Yersizyurtsuzdur aylak, yersizyurtsuzluğun
bilincidir aylaklığın ilkesi. Asla kök salmaz, asla yerleşmez, asla
kalıplaşmaz. Sadece aylaklık eder.
Flanör’ün yolu
Öznesi
aşınmış bir tahayyül gücünün yeniden ve geri dönüşsüz biçimde peşine
düşülmesine; dahası, böylesi bir aranışın hiç bitmeyecek öyküsüne
odaklanıyor Flanör Düşünce’de bir araya getirilmiş yazılar. Bu nedenle
de zamanla değişen, başkalaşan algılama ve görme biçimlerinin mahiyetini
kavramaya çalışırken, yolu üzerinde karşılaştığı her çarpık imgeyi
sürekli biçimde çağcıl bir içtihada tabi tutmayı alıyor gündemine. Yer
değiştirme itkisinin yersizyurtsuzluğa yazgılı serüveninin
felsefi/sosyolojik yörüngesi etrafında kümelenmiş bir dizi toparlayıcı,
çerçeve kurucu metni bir araya getiriyor. Elinin altındaki dünyayı son
derece çekilmez ve dayanılmaz bulan huzursuz bilinçler, bilgisizlikle ve
büyük bir aymazlıkla sürdürülen bir hayata esaslı bir güzergâh
arayanlar için son bir öneri: Çünkü yol, belki de esirgenmiş mutluluğun
kol gezdiği bir dünyada ‘gitme’nin ayakucunadek inen bir kelimedir.
Belki de dur durak bilmeden akıp giden bu tekinsiz gidişe en iyi onun
içindeyken ve ‘yolda’yken katlanılabilir, tıpkı yalnızlıkla ancak bir
başınayken baş edilebileceği gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder