Alman filozof Immanuel Kant’ın meşhur üç “eleştiri”siyle birlikte
modern felsefede handiyse “ilk felsefe” mertebesine yükselmiştir
epistemoloji. 20. yüzyıldaki ortaya çıkan birçok felsefi ekolün,
özellikle varoluş felsefelerinin öncelikle epistemolojiye tanınan bu
rüçhaniyeti ortadan kaldırmakla işe başladıklarını biliyoruz.
Epistemoloji, neyi nasıl bilebileceğimize dair geliştirilen felsefi fikirlerin toplamına verilmiş bir isim.
“Herhangi bir şeyi kesin olarak bilebilir
miyiz?” sorusunu “Evet bilebiliriz” diye cevaplayanlar ile bu soruya
olumsuz cevap vererek “kesin bilgi”ye asla kavuşamayacağımızı ileri
sürenler, yani “dogmatikler” ile “şüpheciler” epistemolojik
yaklaşımların iki temel unsurudur. Haddi zatında bilgi kuramı -ya da
epistemoloji- bu iki uç arasında süren büyük bir çekişmedir.
Bazı
dogmatikler kesinliği duyuların yargılarında aradılar. Onlara göre,
insan zihni boş bir levhadır ve duyuları bu levha üzerin işledikleri
bilgilerimizin kaynağını oluşturur. Bunlara karşı şüpheciler ise
duyuların kesin bilgi için ne güvenilir ne de yeterli bir temel olduğu
itirazını getirirler. Diğer dogmatikler ise kesinliği salt aklın
yargılarında aradılar. Bunlara karşı ise şüpheciler rasyonel apaçıklığın
doğruluğun garantisi olmasına itiraz ettiler. Empiristler ile
rasyonalistler arasında da bir iç çekişme vardır. Onlar hem şüphecilerin
itirazlarını izale etmeye hem de birbirlerini alt etmeye uğraşırlar.
Sağduyulu şüpheci!
Yirminci
yüzyılda epistemoloji ve siyaset teorisinde yazdığı eserlerle
“eleştirel akılcılık” denebilecek bir felsefi yaklaşımı ortaya koymuş
Karl Raimund Popper’in öğrencisi Alan Musgrave; Sağduyu, Bilim ve
Şüphecilik’i söz konusu çekişmeyi felsefe tarihini temel alarak
inceleyen giriş niteliğinde bir kitap olarak yazmış. Musgrave, felsefi
meşrep olarak esas itibariyle, şüphecilerin tarafında olmakla birlikte
felsefecilerin şüpheciliğin hakkından gelme arzusuyla çoğu kez idealist
ya da realizm-karşıtı yapıda öğretiler geliştirdiklerini göstermeye
çalışıyor kitabında. Musgrave’e göre şüphecilik böyle öğretilere karşı
çıkarak sağduyu ve bilim tarafında yer alır.
Felsefe tarihini
baştan sona kuşatan bu çekişmeyi incelemek felsefi bilgiye yaklaşımdaki
farklılıkların, sadece felsefi anlayışlar arasındaki farklılıklara
katkısını ortaya çıkarmaz elbette; bunun yanı sıra felsefe, bilim ve
gündelik hayatla ilgili tutumlarımızda da bilgi ve bilgi edinme
süreçlerine dair takındığımız tavırların etkisini açığa vurur.
Musgrave şüphecilikten hareket
ederek
Popperyan görüşe ulaşır: Yanlışlanabilircilik ya da eleştirel
rasyonalizm. Şüphecilerin iddia ettikleri gibi, çok az kesin bilgimiz
olsa veya hiç olmasa da, çok sayıda tahmini bilgiye sahip olabiliriz ve
sahibiz de. Bu üçüncü görüş, Musgrave açısından, algıya ilişkin, bilime
ilişkin ve doğruluğun doğasına ilişkin
tavizsiz bir realizmi bünyesinde taşır. Alan Musgrave, kitabının önsözünde açıkça Popperyen bir tutum aldığını söylüyor ve şüphesiz Popper’ın bu görüşlere katılması da gerekmiyor!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder